top of page

KULLANIMI HER ZAMAN YASAKLI OLAN MADDELER

SuppDeva, sağlık alanında bilinçlenmeyi hedefleyen bir kuruluş olarak İlaçlar, gıda takviyeleri, yasaklı doping maddeleri ve sporcu önerileri sunmaktadır. Sağlıklı bir yaşam için doğru bilgiye ulaşmanın en pratik yolu buradan geçiyor. Bu sayfada kullanımı sporcular için her zaman sorun oluşturacak yasaklı maddeleri içerir.

Hizmetlerimiz

Kullanımı her zaman yasaklı olan maddelerin bilgilendirmesini içerir. En pratik şekilde doğru ve güncel bilgilere aşağı doğru ilerleyerek ulaşabilirsiniz. Bilgiler seçtiğimiz makaleler ve kaynaklardan elde edilir. Verdiğimiz bilgilerin %100 doğru olduğunu iddia etmeden fikir verme amacıyla ilerlenir. Bilgileri inceledikten sonra isteğiniz doğrultusunda uzman görüşü almanız önerilir.

ONAYLANMAMIŞ MADDELER
 

 

Herhangi bir resmi sağlık kuruluşundan insan tedavisi ile ilgili onay almamış farmakolojik maddeler (örneğin; klinik öncesi ya da klinik gelişim aşamasındaki ya da üretimi durdurulmuş ilaçlar, tasarım ilaçlar, yalnız veteriner hekimlikte kullanılmasına onay verilen maddeler) her zaman için yasaklanmıştır. 

Bu madde sınıfı, BPC-157, 2,4-dinitrofenol (DNP), ryanodin reseptör-1-calstabin kompleks stabilizatörleri [örneğin; S-107, S48168 (ARM210)] ve troponin aktivatörlerini (örneğin; reldesemtiv ve tirasemtiv) de içine alan çeşitli maddeleri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir.

ANABOLİK ANDROJENİK STEROİDLER

1-Androstenediol (5α-androst-1-ene-3β, 17β-diol)

1-Androstenediol, kimyasal adıyla 5α-androst-1-ene-3β,17β-diol, 1-testosteron (Δ¹-DHT) için bir prohormondur. Bu madde, anabolik-androjenik steroidlerle ilişkili bir bileşik olarak, Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

Kaynak:

1-Androstenedione (5α-androst-1-ene-3, 17-dione)

1-Androstenedione, kimyasal adıyla 5α-androst-1-en-3,17-dion, sentetik bir androjen ve anabolik steroiddir. Bu bileşik, endojen steroid 4-androstenedionun 5α-indirgenmiş bir izomeridir ve 1-testosteronun (Δ¹-DHT) prohormonu olarak işlev görür. 1-Testosteron, dihidrotestosteronun (DHT) bir türevidir ve güçlü anabolik özelliklere sahiptir.

Kaynak:

• 1-Androsterone (3α-hydroxy-5α-androst-1- ene-17-one)

1-Androsteron (diğer adlarıyla 1-andro, 1-dehidroepiandrosteron, 1-DHEA veya 5α-androst-1-en-3β-ol-17-on), sentetik, oral yolla alınabilen bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS). Bu bileşik, 1-testosteron (dihidroboldenon) ve 1-androstenedion gibi diğer 1-dehidrojenize androstanların bir prohormonu olarak işlev görür. 1-Androsteron, dehidroepiandrosteronun (DHEA; 5-dehidroepiandrosteron) bir pozisyonel izomeridir.

Bu madde, tasarım steroid ve "diyet takviyesi" olarak internet üzerinden satılmıştır. Ancak, 1-Androsteron'un etkinliği ve güvenliği konusunda sınırlı bilimsel veri bulunmaktadır. Ayrıca, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almakta olup, birçok spor organizasyonunda kullanımı yasaktır.

Kaynak:

1-Epiandrosterone (3β-hydroxy-5α-androst1-ene-17-one)

Dehidroepiandrosterone formu atletler tarafından testosteron/epitestosteron oranını normalize etmek üzere suistimal edilir. Duyarlı analiz teknikleri testosteron dahil bu gibi yasaklı maddelerin hemen saptanmasını mümkün kılmaktadır. 1984 yılında DHEA preparatlarının satılmasını hayvanlarda yapılan araştırmalarda gösterilen hepatotoksisite (hepatit ve hepatik tümörler) nedeniyle yasaklamıştır. 1994 yılında beslenme ve diyet desteği olarak pazarlanmasına ''US Dietary Supplement Health and Education Act (DSHEA) uyarınca yeniden onay verilmiştir.

1-Testosterone (17β-hydroxy-5α-androst-1-en-3- one)

1-Testosteron vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

4-Androstenediol (androst-4-ene-3β, 17β- diol)

4-Androstenediol, kimyasal adıyla androst-4-en-3β,17β-diol, vücutta testosterona dönüştürülebilen bir androstenediol türevidir. Yaklaşık %15,76'lık bir dönüşüm oranına sahiptir, bu da 4-androstenedionun dönüşüm oranının yaklaşık üç katıdır ve farklı bir enzimatik yolak kullanımıyla ilişkilidir. Ayrıca, testosteronun östrojenlerin metabolik öncüsü olması nedeniyle bir miktar östrojene dönüşüm de gerçekleşebilir. 4-Androstenediol, yapısal olarak 5-androstenediolden testosterona daha yakındır ve zayıf androjen reseptörü kısmi agonisti olarak androjenik etkilere sahiptir. Ancak, daha düşük intrinsik aktivitesi nedeniyle, testosteron veya dihidrotestosteron gibi tam agonistlerin varlığında antiandrojenik etkiler gösterebilir.

Kaynak:

4-Hydroxytestosterone (4,17β-dihydroxyandrost-4-en-3-one)

4-Hidroksitestosteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 4-Hidroksitestosteron, dördüncü karbon atomunda bir hidroksi grubu ile ikame edilmiş testosterondur. Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından sporlarda kullanımı yasaklanmış, terapötik endikasyonu olmayan bir anabolik steroiddir. Formestan (Lentaron), 4-Hidroksitestosteronun bir prohormonu gibi davranır, çünkü 4-Hidroksitestosteron, formestan metabolizmasının birçok yan ürününden biridir. Özellikle formestana 17-hidroksile edilmiş bir analogdur. 1 Formestan gibi, 4-hidroksitestosteron da vücuttaki östrojen üretimini azaltmak için kullanılmak üzere patentlenmiştir, ancak şu anda böyle bir endikasyon yoktur. 4-Hidroksitestosteron ilk olarak 1955 yılında G.D Searle & Company tarafından patentlenmiştir.

Kaynak:

5-Androstenedione (androst-5-ene-3,17-dione)

5-Androstendion vücutta üretilen endojen bir anabolik androjenik steroit (AAS)'dir. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından hazırlanan ve 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren geçerli olan 2008 yasaklar listesine dahildir. Tüm anabolik steroidler gibi müsabaka içi ve müsabaka dılında kullanımı yasaktır. Kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler grubuna dahildir.

7α-Hydroxy-DHEA

Glukokortikoidlerin yüksek seviyeleri obezite ve metabolik sendromun gelişimine yol açar.

7α-OH-DHEA gibi 11β-HSD 1 için rekabetçi substratların glukokortikoid üretimini inhibe edip edemeyeceğini ve obezitenin azalmasına yol açan metabolik süreçlerde yer alıp almayacağını açıklığa kavuşturmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Kullanımı her zaman yasaklı maddeler listesinde yer alır.

Kaynak:

7β-Hydroxy-DHEA

7β-Hidroksi-dehidroepiandrosteron (7β-OH-DHEA), dehidroepiandrosteronun (DHEA) endojen, doğal olarak oluşan bir metabolitidir. DHEA'nın karaciğer dışındaki ana metabolik yolu, 7α-OH-DHEA ve 7β-OH-DHEA'ya 7-hidroksilasyondur. 7β-OH-DHEA, zayıf antiöstrojenik aktiviteye sahiptir ve seçici olarak östrojen reseptörü ERβ'yi antagonize eder. Ayrıca, 7β-OH-DHEA, Dünya Anti-Doping Ajansı'nın (WADA) spor dallarında yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

DHEA'nın metabolitleri arasında 7α-hidroksi-DHEA, 7β-hidroksi-DHEA, 7-keto-DHEA, 7α-hidroksiepiandrosteron ve 7β-hidroksiepiandrosteron bulunur.

7β-Hidroksiepiandrosteron (7β-OH-EPIA), DHEA ve epiandrosterondan üretilen endojen bir androjen, östrojen ve nörosteroiddir. Nöroprotektif etkilere sahiptir ve 7α-hidroksiepiandrosteron ile birlikte DHEA'nın nöroprotektif etkilerini aracılık edebilir. Ayrıca, 7β-OH-EPIA, G proteinine bağlı östrojen reseptörünün (GPER) güçlü bir antagonisti olarak davranabilir (affinite <1 nM).

Kaynak:

7-Keto-DHEA

7-Keto-DHEA, kilo kaybını desteklemek için bir diyet takviyesi olarak ticari olarak reklamı yapılmıştır.

Kilo kaybı lehine çeşitli olası mekanizmalar tartışılmaktadır; ancak, şu anda mevcut kanıtlarla, 7-keto-DHEA ve kilo kaybı konusunda net bir cevap verilemez. Bu ilacın terapötik kullanım için önerilebilmesi için etkililiğini ve güvenliğini açıklığa kavuşturmak için daha fazla çalışma yapılması gerekir.

Kullanması her zaman yasaklı maddeler listesinde eklidir.

Kaynak:

11ß-Methyl-19-nortestosterone

Nandrolon bir anabolik steroiddir. Kronik böbrek yetmezliğinde görülen aneminin tedavisinde kullanılır. Hemoglobin ve eritrosit miktarını arttırır. Anabolik steroidler vücutta doku yapımı stimüle eder ve doku yıkımına neden olan katabolik mekanizmaları tersine çevirir. Nandrolon tedavisi sırasında vücuttaki pozitif azot dengesini sürdürmek için yeterli kalori ve protein alınması önemlidir.

Nandrolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

17α-Methylepithiostanol (epistane)

Epistane (metilepitiostanol), anabolik-androjenik steroidler (AAS) sınıfına giren sentetik bir bileşiktir ve dihidrotestosteron (DHT) türevidir. 1974 yılında literatürde tanımlanmış, ancak tıbbi kullanım için piyasaya sürülmemiştir.

bir vakada, 19 yaşındaki bir erkek hastada Epistane kullanımı sonrası hipogonadizm ve akut hepatit geliştiği bildirilmiştir.

  •  anabolik steroid kullanımının ciddi sağlık risklerini göstermektedir (akut hepatit ve hipogonadizm gibi).

  • Hastalar genellikle internet forumlarından edindikleri yanlış bilgilerle kendilerini koruduklarını düşünse de, bu tür ürünlerin üreticiler tarafından iddia edilen etkileri yanıltıcı olabilir.

  • Anabolik steroidlerin yan etkilerini önleme ve tedavi etme konusunda kesin bir tıbbi algoritma bulunmamaktadır.

Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Kaynak:

19-Norandrostenediol (estr-4-ene-3,17-diol)

Bolandiol vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Bolandiol, sentetik bir anabolik steroiddir ve yağsız vücut kütlesini ve kemik mineral yoğunluğunu artırırken, cinsel bezleri önemli ölçüde uyarmadan etki gösterebilir.

Bolandiol, gonadotropinleri ve doğal testosteron (T) üretimini baskılar.

Androjenik Aktivite: Bolandiol, testosteron (T), dihidrotestosteron (DHT) ve nandrolon (19-NT) kadar güçlü değildir ancak levator ani kası büyümesini teşvik etmede T ile eşit derecede etkili olmuştur.

Östrojenik Aktivite: Bolandiol, ER reseptörlerine bağlanabilir ve östrojen benzeri etkiler gösterebilir ancak aromatize olmaz.

Progestojenik Aktivite: Progestojen reseptörlerine düşük düzeyde bağlanma gösterir, bu da progesteronun etkilerine benzer ancak daha düşük bir etkiye sahip olduğunu gösterir.

Gonadotropin Baskılayıcı Etki: Bolandiol, erkeklerde hormonal doğum kontrolü için potansiyel bir aday olabilir, çünkü LH seviyelerini baskılar ve testis fonksiyonlarını azaltır.

  • Prostat büyümesini teşvik etmeden anabolik etkilere sahiptir.

  • Testosteron yerine alternatif bir hormon tedavisi olarak kullanılabilir.

  • Erkek doğum kontrolü veya sarkopeni gibi kas kaybı hastalıkları için araştırılabilir.

Kaynak:

19-Norandrostenedione

19-Norandrostenedione (bolandion), 19-nortestosteron (nandrolon) için bir öncü madde olan sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir. 2005 yılına kadar ABD'de reçetesiz satılmaktaydı, ancak şimdi Kontrollü Maddeler Yasası uyarınca Schedule III ilaç olarak sınıflandırılmaktadır. Ayrıca, Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından birçok sporda kullanımı yasaklanmıştır. 19-Norandrostenedione, oral alımdan sonra hızla nandrolona metabolize edilir, ancak dihidrotestosteron (DHT) ile karşılaştırıldığında androjen reseptörü transaktivasyon potansiyeli 10 kat daha düşüktür.

Kaynak:

Androst-4-ene-3,11,17- trione (11-ketoandrostenedione, adrenosterone)

Genel Bakış

Androstenetrione bir steroiddir. Ciddi güvenlik endişelerine rağmen, atletik performansı iyileştirmek için kullanılır. Androstenetrione, androstendion gibi "prohormonlara" bir alternatif olarak tanıtılır. Pazarlamacılar, androstenetrione'nin vücudun doğal testosteron seviyelerini artırdığını ve bu nedenle prohormonların olumsuz yan etkilerinden arınmış olduğunu iddia ediyor. Bu iddiaları destekleyecek güvenilir bir kanıt yok.

 

Nasıl çalışır?

Vücut erkeklik hormonu testosteronun bir kısmını kadınlık hormonu östrojene dönüştürür. Androstenetrione bu dönüşümü engeller. Bazı insanlar vücudun düşen östrojen seviyesini daha fazla testosteron üreterek telafi ettiğini öne sürerler. Ayrıca daha yüksek testosteron seviyelerinin atletik performansı artıracağını öne sürerler. Androstenetrione satan bazı insanlar, 3 haftalık kullanımda toplam testosteronu %188 ve serbest testosteronu %226 oranında artırdığını söylüyor. Ancak bu iddiaları destekleyen insanlarda bilimsel olarak güvenilir bir araştırma yoktur.

Kullanımlar ve Etkinlik

Atletik performansın iyileştirilmesi için Yetersiz Kanıt. Diğer koşullar. Androstenetrione'nin bu kullanımlar için etkinliğini değerlendirmek için daha fazla kanıta ihtiyaç vardır.

Yan Etkiler

Androstenetrione herkes için GÜVENSİZ olabilir. Eğer vücuttaki testosteron seviyelerini gerçekten artırırsa, ekstra testosteron karaciğer sorunları, kalp sorunları ve kanser gibi ciddi yan etkilere neden olabilir. Androstenetrione kullanmaktan kaçının.

Kaynak:

Androstanolone (5α-dihydrotestosterone, 17βhydroxy-5α-androstan-3-one)

Androstanolun vücutta üretilen testosteron metaboliti/izomeri endojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Androstanolone esas olarak böbreküstü bezlerinde, testislerde ve yumurtalıklarda üretilen bir steroid hormondur. Hem testosteron hem de östrojen için bir öncüdür ve vücudun ihtiyaçlarına bağlı olarak her iki hormona da dönüştürülebilir. Androstenedion bazen sporcular ve vücut geliştiriciler tarafından kas kütlesini ve gücünü arttırmak için bir besin takviyesi olarak kullanılabilir, ancak bu amaçlar için etklinliği sorgulanabilir. Kadınlarda yüksek androstenedion seviyeleri, vücut kullarının uzaması ve sesin kalınlaşması gibi erkek özelliklerinin gelişmesine yol açabilir. Androstenedion, 1990'ların sonunda ve 2000'lerin başında testosteron seviyelerini yükseltmenin ve kas kütlesini ve gücünü arttırmanın ''doğal'' bir yolu olarak bir besin takviyesi olarak pazarlandı. Bu bazı sporcular ve vücut geliştiriciler tarafından performans arttırıcı bir ilaç olarak kullanılmasına yol açtı.

Bununla birlikte, androstenedionun bu amaçlar için etkinliği şüphelidir ve çalışmalar karışık sonuçlar vermiştir. Bazı çalışmalar androstenedionun testosteron seviyelerini arttırabileceğini ve atletik performansı iyileştirebileceğini öne sürerken, diğerleri böyle bir etki bulamamıştır.

Kalp hastalığı, karaciğer hasarı ve belirli kanser türleri riskini arttırabilir ve ayrıca erkeklerde akne, saç dökülmesi ve göğüs büyümesi gibi yan etkilere sebep olabilir.

Bu endişeler nedeniyle androstenedion 2004 yılında Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından yasaklanmıştır ve artık Amerika Birleşik Devletleri'nde bir besin takviyesi olarak mevcut değildir. Bununla birlikte, vücutta hala küçük miktarlarda üretilmektedir ve bazen endometriozis ve meme kanseri gibi durumlar için tıbbi tedavilerde kullanılmaktadır.

Androstenediol (androst-5-ene-3β,17β-diol)

Vücutta üretilen endojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

5-Androstenediol olarak da bilinen androstenediol testosteron ve östrojenin biyosentezinde rol oynayan doğal olarak oluşan bir steroid hormondur.

Adrenal bezde üretilen dehidroepiandrosteronun (DHEA)'nın bir metabolitidir.

5α ve 5β- androstenediol olmak üzere iki izomeri vardır. Bu izomerler steroid halkasının 5. pozisyonundaki bir hidroksil grubunun konfigürasyonunda farklılık gösterir. 5α-androstenediol androjen reseptörü için daha yüksek afiniteye sahiptir ve daha fazla androjenik etkiye sahip olduğu düşünülürken, 5β-androstenediol daha fazla östrojenik etkiye sahiptir. Androstenediol, performans arttırıcı bir ilaç olarak potansiyel kullanımı için incelenmiştir, ancak bu amaç için etkinliği ve güvenliği iyi belirlenememiştir.

Ayrıca meme kanseri ve durumların tedavisinde potansiyel kullanımı araştırılmıştır.

Genel olarak androstenediol testosteron ve östrojen biyosentezinde önemli bir ara maddedir ve çeşitli fizyolojik süreçlerde potansiyel rolleri vardır.

Androstenedione (androst-4-ene-3,17- dione)

Vücutta üretilen endojen bir anabolij androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Fonksiyon:

  • Testosteron ve Östrojen Öncü Maddesi: Androstenedion, vücutta testosteron ve diğer androjenlerin yanı sıra estron gibi östrojenlerin de öncüsüdür. Endojen bir prohormon olarak işlev görmesinin yanı sıra, kendi başına zayıf androjenik aktiviteye sahiptir.

  • Östrojenik Aktivite: DHEA metabolitlerine benzer şekilde, androstenedionun da bazı östrojenik aktiviteleri olduğu bulunmuştur. Ancak, androstenediolden farklı olarak, estradiol için hem ERα hem de ERβ reseptörlerine olan afinitesi çok düşüktür, estradiolün afinitesinin %0,01'inden azdır.

Tarihçe ve Kullanımı:

  • Takviye Olarak Kullanımı: Androstenedion, genellikle "andro" veya "andros" olarak adlandırılan bir diyet takviyesi olarak üretilmiştir. Bu takviyeler, testosteron seviyelerini artırma, atletik performansı geliştirme, kas kütlesini artırma, yağları azaltma, enerjiyi artırma, sağlıklı kırmızı kan hücrelerini koruma ve cinsel performansı artırma gibi etkilerle ilişkilendirilmiştir. Ancak, bu etkilerin tümü bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamıştır.

  • Spor Dünyasında Kullanımı: Androstenedion, 1990'lar boyunca Major League Baseball'da Mark McGwire gibi rekor kıran oyuncular tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. O dönemde, yasal olarak tezgah üstü satılabiliyordu ve bu nedenle yaygın bir kullanıma sahipti.

Bolasterone

Vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Bolasteron, androjen reseptörlerini aktive edebilen güçlü bir anabolik steroiddir. Yapılan klinik çalışmalarda, bolasteronun anabolik etkisinin fluoksimesteronun 25 katı, norethandrolonun 80 katı ve metandrostenolonun iki katı olduğu bulunmuştur.Bu yüksek anabolik aktiviteye rağmen, bolasteronun androjenik etkileri daha düşüktür, bu da virilizasyon gibi yan etkilerin daha az görülmesine neden olur.

Kaynak:

Boldenone

Vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Boldione (androsta-1,4-diene-3,17-dione)

Vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Boldenone (BOL) ve öncül maddesi Boldione (ADD), sığır eti üretiminde anabolik steroid olarak kullanılmaktadır. Bu maddeler, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanmıştır. AB Konsey Direktifleri 96/22/EC ve 96/23/EC, bu yasadışı kullanımı önlemek için çıkarılmıştır.

Boldenone, testosterona oldukça benzeyen bir anabolik steroiddir. Kas gelişimini artırır, protein yıkımını azaltır ve vücutta su, azot, sodyum, potasyum ve kalsiyum tutulumuna neden olur. Sığır yetiştiriciliğinde et üretimini artırmak için yasadışı olarak kullanılmaktadır.

Boldione (ADD), vücut geliştiriciler tarafından boldenone'dan daha güçlü bir anabolik etkiye sahip olduğu için kullanılmaktadır. Ancak, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), boldenone’u olası kanserojen madde (grup 2A) olarak sınıflandırmaktadır. Prostat ve karaciğer tümörleri ile ilişkilendirilmektedir.

Avrupa'da, anabolik steroidlerin yasadışı kullanımını önlemek için idrar, kan ve kıl örnekleri düzenli olarak analiz edilmektedir. Ancak, biyolojik örneklerden bu maddeleri tespit etmek zordur. Çünkü:

  • Metabolizmaları çok hızlıdır ve vücuttan çabuk atılırlar.

  • Düşük dozlar kullanıldığında tespiti daha zor olur.

  • Yeni geliştirilen anabolik bileşikler analizlerden kaçabilir.

Bu nedenle, anabolik steroidlerin etkilerini belirlemek için hücre ve doku analizleri gibi yeni yöntemler geliştirilmektedir.

Kaynak:

Calusterone

Kalusteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik streoiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir. 

Gelişmiş Kadın Meme Kanserindeki Antitümör Etkinliği

Kooperatif Meme Kanseri Grubu tarafından belirlenen kesin kriterlere göre, 14 kadında (%64) objektif tümör gerilemesi sağlanmıştır. Gerilemeler 3 ila 20 ay sürmüş olup ortalama 7 ay devam etmiştir. Yan etkiler genellikle hafif olup, bazı hastalarda androjenik etkilere bağlı kıllanma, akne, cilt yağlanması ve ses kalınlaşması görülmüştür. Karaciğer enzim seviyeleri ve serum bilirubin düzeylerinde anlamlı bir yükselme saptanmamıştır.

Kaynak:

Clostebol

Klostebol vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Clostebol, bazı ülkelerde (örneğin, İtalya ve Brezilya) eczanelerde Trofodermin® ticari adıyla krem veya sprey formunda satılmaktadır. Genellikle neomisin ile kombinasyon halinde bulunur ve küçük cilt yaralanmalarını iyileştirmek için kullanılır. Ancak tablet, kapsül veya enjeksiyon formu insanlar için resmîn onaylı değildir. Kara borsada yasa dışı formları bulunabilir ve bazı sporcular tarafından doping amaçlı kullanılmıştır.

Clostebol maruziyetine uğrayan bireylerin idrarında çeşitli metabolitler tespit edilmiştir. Bu metabolitler arasında en önemlisi "M1 metaboliti" (4-kloro-androst-4-en-3α-ol-17-on) olup, doping kontrollerinde kritik bir belirteçtir. WADA tarafından Clostebol'un her türlü kullanımı yasaklanmıştır.

2018'den bu yana WADA'nın verilerine göre, Clostebol ile ilişkili olumsuz analitik bulgular (AAF) artmaktadır. 2018'de 4.117 AAF arasında 25 Clostebol vakası varken, 2022'de 2.680 AAF arasında 25 vakaya ulaşılmıştır. İtalya, Clostebol kaynaklı AAF oranının en yüksek görüldüğü ülkedir.

Clostebol asetat lipofilik bir ilaçtır ve ciltten geçerek sistemik dolaşıma dahil olabilir. Bu durum, ilacın metabolize edilerek idrara atılmasına yol açar. Transdermal uygulama sonrası metabolitlerin idrarda tespit edilebilmesi, doping kontrollerinde sıkça rastlanan bir durumdur. Araştırmalar, Clostebol'un cilt yoluyla başka bir kişiye transfer edilebileceğini ve bu transferin el sıkışma veya cinsel temas yoluyla gerçekleşebileceğini göstermiştir.

WADA'ya göre, Clostebol'un cilt temasıyla böyle bir bulaşma riskinin "çok sınırlı" olduğu ifade edilmiştir. Ancak, doping kontrollerinde idrarda tespit edilen düşük miktarlar iki şekilde yorumlanabilir:

  1. Performans artırmak için bilinçli olarak kullanılmış olabilir.

  2. Kontaminasyon sonucu, örneğin kirlenmiş et tüketimi, kozmetik ürünler veya temas yoluyla bulaşmış olabilir.

Bazı vakalarda, idrar tahlili yerine saç testi gibi alternatif biyolojik numuneler kullanılmıştır. WADA, bu yöntemleri rutin olarak kabul etmese de saç testleri uzun süreli maruziyeti belirlemek için faydalı olabilir. Özellikle kazara maruziyet iddiasında bulunan sporcular için, saç testleri bir savunma mekanizması olarak kullanılabilir.

Kaynak:

Danazol

Etisteron türevi antiestrojenik ve hafif androjenik etkili sentetik bir steroid türevidir. Cerrahi girişim için düzeltilmesi gerekmeyen ve ilerlememiş endometriyoz olguların tedavisinde kullanılır. Danazol'ün bir diğer kullanımı da fibröstik meme hastalığının palyatif tedavisidir. Danazol erkek ve kadınlarda görülen herediter anjiyoödemi de başarıyla tedavi edebilir. Bu olgularda ilk cevap alındıktan sonra dikkatli bir doz ayarlamasıyla atakların sıklığı azaltılabilir. Danazol ABD'de FDA tarafından 1976 yılında onaylanmıştır.

Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Dehydrochlormethyltestosterone

Dehidroklormetiltestosteron, Oral Turinabol olarak da bilinen, anabolik-androjenik bir steroiddir. 1960'larda Doğu Almanya'da geliştirilmiş ve sporcuların performansını artırmak amacıyla kullanılmıştır.

Dehidroklormetiltestosteron, vücutta uzun süre kalabilen metabolitlere sahiptir ve bu nedenle doping testlerinde tespit edilmesi kolaydır. Bu özellik, sporcuların bu maddeyi kullanırken yakalanma riskini artırmaktadır.

Kaynak:

Desoxymethyltestosterone

Deoksimetiltestosteronun (DMT) Anabolik Steroid Olarak Sınıflandırılması

Uyuşturucu Uygulama Dairesi (DEA), Deoksimetiltestosteron'u (DMT) Kontrollü Maddeler Yasası (CSA) kapsamında "anabolik steroid" olarak sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre, DMT ve türevleri artık Schedule III kontrollü maddeler listesinde yer almakta ve CSA’nın düzenleyici kontrollerine tabi olmaktadır.

DMT'nin Farmakolojik Etkileri

DMT, testosteron ile benzer biyolojik etkiler gösterdiği için farmakolojik olarak da testosterona benzer kabul edilir.

  • Ventral Prostat Testi, Seminal Kesecik Testi ve Levator Ani Testi

    • Kastrasyon sonrası testosteron verilen sıçanlarda prostat ve kas dokularının büyümeye devam ettiği gözlemlenmiştir.

    • DMT uygulanan sıçanlarda da testosterona benzer şekilde prostat ve kas büyümesi görülmüştür.

  • Testiküler Atrofi Testi

    • DMT'nin uzun süreli kullanımı testislerde küçülmeye neden olmaktadır.

    • Bu durum, testosteronun da neden olduğu bir etki olup DMT'nin testosteron benzeri olduğunu doğrulamaktadır.

  • Gonadotropin Baskılama Testi

    • DMT'nin luteinizan hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) seviyelerini baskıladığı gözlemlenmiştir.

    • Bu da hipotalamus-hipofiz-gonad eksenini etkileyerek testosteron gibi davrandığını gösterir.

  • Androjen Reseptör Bağlanma Testi

    • DMT, androjen reseptörlerine bağlanarak onları aktive edebilir.

    • DMT, testosterona yakın bir etki gücüne sahiptir, ancak biraz daha düşük bağlanma potansiyeli gösterir.

Kaynak:

Dimethandrolone

28 Günlük Oral Dimethandrolone Undekanoat Kullanımının Sağlıklı Erkekler Üzerindeki Etkileri: Prototip Erkek Doğum Kontrol Hapı

Arka Plan: Dimethandrolone (DMA), androjenik ve progestasyonel aktiviteye sahip bir bileşiktir. Tek doz oral DMA undekanoat (DMAU) kullanımı sağlıklı erkeklerde iyi tolere edilmiştir ve serum luteinize edici hormon (LH) ile testosteronu (T) baskılamıştır.

Amaç: Oral DMAU'nun güvenliğini, tolere edilebilirliğini, farmakokinetik (FK) ve farmakodinamik (FD) etkilerini değerlendirmek.

Yöntem:

  • Çift kör, randomize, plasebo kontrollü çalışma.

  • İki akademik tıp merkezinde gerçekleştirildi.

  • 18 ila 50 yaş arasındaki sağlıklı erkekler katıldı.

  • 100 erkek DMAU aldı (0, 100, 200 veya 400 mg; hint yağı/benzil benzoat içinde veya toz formda) ve 28 gün boyunca günde bir doz aldı.

  • Katılımcılar, gün 1 ve 28’de 24 saatlik FK örnekleme ve tedavi süresince haftada iki kez ambulatuvar ziyaretlerine tabi tutuldu.

Ana Sonuç Ölçütleri:

  • Güvenlik ve tolere edilebilirlik parametreleri (vital bulgular, laboratuvar testleri, ruh hali ve cinsel işlev skorları, advers olaylar)

  • İlaç FK profilleri ve FD etkileri (serum LH, FSH ve cinsiyet hormonları)

Sonuçlar:

  • 82 katılımcı çalışmayı tamamladı.

  • Ciddi advers olay yaşanmadı.

  • Klinik açıdan anlamlı laboratuvar değişiklikleri gözlenmedi.

  • Doza bağlı olarak kilo, hematokrit, yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL-C), düzeltilmiş QT aralığı ve cinsel istekte değişiklikler gözlemlendi.

  • DMAU ve DMA’nın serum seviyeleri dozla ilişkili olarak arttı (P<0.001).

  • P400 grubundaki tüm katılımcılar ve C400 grubundaki 12/13 katılımcı LH ve FSH seviyelerinde belirgin baskılanma (<1.0 IU/L) yaşadı ve serum testosteron seviyeleri <50 ng/dL’ye düştü.

Sonuç:

  • Günlük oral DMAU kullanımı sağlıklı erkeklerde 28 gün boyunca iyi tolere edilmiştir.

  • 200 mg ve üzeri dozlar serum testosteron, LH ve FSH’yi belirgin şekilde baskılamıştır.

  • DMAU’nun erkek doğum kontrol hapı olarak daha fazla test edilmesi desteklenmektedir.

Kaynak:

Drostanolone

Testosterona benzer güçlü bir sentetik androjenik anabolik steroiddir. Drostanolone, tekrarlayan meme kanseri olan postmenopozal kadınlarda kombine hormon tedavisinde endikedir. Dromostanolon sentetik bir androjenik anabolik steroiddir ve doğal metiltestosterondan yaklaşık 5 kat daha güçlüdür. Testosteron ve diğer androjenik hormonlar gibi, dromostanolon da androjen reseptörüne bağlanır. Bu da aşağı yönde genetik transkripsiyonel değişikliklere neden olur. Bu sonuçta azot, potasyum ve fosforun tutulmasına neden olur; protein anabolizmasını arttırır ve amino asit katabolizmasını azaltır. Dromostanolonun antitümör aktivitesi, prolaktin reseptörlerinin veya estrojen reseptörlerinin veya üretiminin azaltılması veya rekabetçi inhibisyonu ile ilişili görünmektedir.

 

Drostanolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

2α-Metil-4,5α-dihidrotestosteron 17β-propiyonat, yaygın olarak bilinen adıyla drostanolon propiyonat veya masteron, dihidrotestosterondan türetilmiş sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir.

Drostanolon Propiyonat: Drostanolon propiyonat, androjen reseptörlerinin bir agonisti olarak hareket eder. Tıbbi olarak meme kanseri tedavisinde kullanılmış olup, vücut geliştirme ve güç sporlarında da popülerdir. Genellikle esterifikasyon yoluyla daha uzun etkili hale getirilerek enjeksiyon yoluyla uygulanmaktadır.

Kaynak:

Epiandrosterone 

Genel Bakış Epiandrosteron, anabolik steroid olarak bilinen bir kimyasal türüdür. Vücutta diğer seks hormonlarına dönüştürülür. ABD'de epiandrosteron, takviyelerde kullanımı yasal olmayan, III. program kontrollü bir maddedir. Ancak yine de bazı takviye ürünlerinde bulunur. Ayrıca Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır. Epiandrosteron kilo kaybı, atletik performansı iyileştirme, cinsel sorunları azaltma ve diğer birçok kullanım için kullanılır, ancak kullanımını destekleyen iyi bir bilimsel kanıt yoktur. Epiandrosteron da güvenli olmayabilir.

Kaynak:

Dihydrotestosterone

Erkeklerde 5α-redüktaz inhibitörü (5AR-I) tedavisinden sonra düşen serum DHT seviyeleriyle ilişkili faydalar, dolaşımdaki DHT seviyelerinin hedef dokularda (örneğin prostat) androjenik etki için önemli bir uyaran olduğu yanılgısına yol açmıştır. Ancak klinik çalışmalar, androjenlerin hücre içi konsantrasyonlarının (özellikle androjen duyarlı dokularda) dolaşımdaki seviyelerden büyük ölçüde bağımsız olduğunu göstermektedir.

  • DHT’nin oluşumu: Testosteronun 5α-redüktaz enzimi tarafından dönüştürülmesiyle oluşur.

  • Hedef dokular: Prostat, deri, karaciğer gibi organlarda daha güçlü bir androjenik etkisi vardır.

  • Prostat üzerindeki etkiler: Dolaşımdaki DHT seviyelerindeki artışın prostat büyümesi veya kanser riskini artırmadığı görülmüştür.

  • Kardiyovasküler sağlık: DHT’nin kalp-damar hastalıkları riskini artırdığına dair güçlü bir kanıt bulunmamıştır. Hatta bazı çalışmalarda kardiyovasküler durumun iyileştiği bildirilmiştir.

  • Metabolizma: DHT’nin yağ hücrelerinde lipid sentezini inhibe ettiği ve hücre ölümünü teşvik edebileceği hayvan çalışmalarında gösterilmiştir.

  • Bilişsel etkiler: DHT’nin sinaptik yapıyı olumlu etkileyebileceği ve Alzheimer benzeri durumlarda bilişsel gerilemeyi geciktirebileceği öne sürülmektedir.

Kaynak:

Epitestosterone

Anabolik steroidler içinde yer alan testosteron ve sentetik türevleri klinikte terapötik amaçlar dışında, sporda doping amacı ile kullanılan ilaçlar arasında da yer almaktadırlar. Bu grup ilaçlar başta halterciler olmak üzere sporcular tarafından yüksek dozlarda ve uzun antrenman periyotlarında atletik performanslarını arttırmak için kullanılmaktadırlar.

Testosteron, sporcular tarafından son yıllarda diğer anabolik steroidlere göre daha çok suistimal edilmeğe başlanmıştır. Vücudun doğal olarak sentezlenen ürünü olan bu maddenin kullanımı, doping kontrolünde suistimalinin ispatlanamayacağı düşüncesi nedeni ile yaygınlaşmıştı. Ancak gerek testosteron türevleri ve gerekse diğer anabolik steroidlerin doping amacı ile suistimalinin sporcularda üreme sisteminde bozukluklara, karaciğer fonksiyon testlerinde anormalliklere, peliosis hepatis'e ve karaciğer tümörlerine neden olur. Ayrıca libidoda değişiklik, saldırganlık, kas spazmı, jinekomasti, akne, huzursuzluk ve ödem gibi kişisel yan etkileri de olduğu bilinmektedir.

Anabolik steroidler bu yan etkileri nedeni ile 1976 yılından beri Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından sporda kullanımı yasaklanan ilaçlar arasında yer almaktadır.

Doğal olarak oluşan androjenlerin en önemlisi olan testosteronun (17-ß-hidroksiandrost-4-en-3-on) doku ve vücut sıvılarında tayini, kişinin androjenik durumunu belirlemede önemli bir kriterdir. Diğer taraftan doping amacı ile testosteron suistimalinin belirlenmesi için idrarda testosteron konsantrasyonunun tayini yanında izomeri olan epitestosteron, (17— -hidroksiandrost-4-en-3-on) konsantrasyonunun tayini ve T/E oranının hesaplanması da gerekmektedir. IOC'nin kurallarına göre T/E'nin 6/1 büyük olması halinde, testosteronun doping amacı ile kullanıldığı kabul edilmektedir.

Doping kontrol amacı ile idrarda testosteron ve epitestosteron analizi için, konjugatlarının enzim veya asit hidrolizinden sonra izolasyonları, kantitatif tayinleri ile ilgili kağıt, kolon, ince tabaka kromatografisi (İTK) ile gaz kromatografisi (GK), kütle spektrometresi (MS), radyoimminoassay (RIA) veya bu yöntemlerin kombinasyonları gibi değişik yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemlerin, IOC tarafından tescil edilebilmesi için yeterli derecede duyarlı, tekrarlanabilen, spesifik ve kesin olması gerekmektedir.

Kaynak:

ETHYLESTRENOL

Etilestrenol vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 

Ethylestrenol veya ethylnandrol (JAN), 17α-ethyl ester-4-en-17β-ol veya 3-deketo-17α-ethyl-19-nortestosterone olarak da bilinir, bir miktar progestojenik aktiviteye ve düşük androjenik aktiviteye sahip bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS). Nandrolonun 17α-ethylated türevidir ve 3-keto grubundan yoksundur. 1959'da literatürde tanımlanmış ve 1964'te erkek hastalarda testosteron eksikliği için onaylanmıştır.

Kaynak:

Fluoxymesterone 

Testosteronun 17-alfa alkilli türevi olan bir androjendir. Terapötik olarak primer veya hipogonadotropik, hipogonadizm, erkekte gecikmiş puberte tedavisi ve kadınlarda cerrahi girişim uygulanamayan meme kanserlerinde kullanılır. Androjenler erkek seks organlarının normal büyüme, gelişme ve sekonder seks estrojen yapımını da inhibe ederler. Meme kanserindeki olası etki mekanizması estrojen yapımını da inhibe eder. Meme kanserindeki olası etki mekanizması estrojen yapımında yaptığı bu inhibisyondur. Fluoksimesteron testosterona göre daha güçlü farmakolojik etki gösterir. Fluoksimesteron gibi testosteronun anabolik steroid türevleri illegal olarak suistimal edilirler. Bu nedenle  floksimesteron ABD'de kontrole tabi bir ilaçtır.

Vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroit olan fluoksimesteron Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından hazırlanan ve 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren geçerli olan 2008 Yasaklılar Listesi'ne dahildir. Tüm anabolik steroidler gibi müsabaka içi ve müsabaka dışında kullanımı yasaktır. Kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler grubuna dahildir.

Fluoksimesteron FDA tarafından 1956'da onaylanmıştır. Fluoksimesteron, erkeklerde hipogonadizm ve ergenlik gecikmesi, kadınlarda ise meme tümörlerinin tedavisinde kullanılan sentetik bir androjenik anabolik steroiddir.

Kaynak:

Formebolone

Vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir.

 

Androstane türevi olan Formebolone, anabolik androjenik bir steroiddir. Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından yasaklanmış maddeler listesinde yer alır ve sporcularda düzenli olarak taranır. Ayrıca ABD Uyuşturucu Uygulama İdaresi tarafından Kontrollü Maddeler Yasası'nda Çizelge III ilacı olarak sınıflandırılır. Büyüme geriliğinin tedavisinde deneysel olarak kullanılmıştır ve kemik kütlesini artırdığı belirtilmiştir. Ayrıca, gelişmiş ilaç iletimi için yeni transdermal iletim sistemlerinin geliştirilmesinde kullanım için patentlenmiştir.

Kaynak:

Furazobol

Furazabol bir steroiddir. Bir estran hidridinden türetilir.

FURAZABOL, maksimum klinik çalışma fazı II olan küçük moleküllü bir ilaçtır.

Furazabol, Stanozolol adlı steroidin bir türevidir. İlk olarak Japonya'da lipid düşürücü bir madde olarak onaylanmıştır. Artık ilaç olarak satılmıyor.

Furazabol bazı sporlarda performansı artırmak amacıyla doping maddesi olarak kötüye kullanılmaktadır. Doping listesine göre hem dışarıda hem de spor müsabakalarında kullanımı yasak olup, tüketimden itibaren 14 güne kadar tespit edilebiliyor.

Kaynak:

Gestrinone

Vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 

Gestrinon, ethylnorgestrienone olarak da bilinir, Avrupa, Avustralya ve Latin Amerika'da pazarlanan, ancak Amerika Birleşik Devletleri veya Kanada'da pazarlanmayan 19-nortestosteron grubunun sentetik bir steroididir ve öncelikle endometriozis tedavisinde kullanılır. Gestrinon 1970'lerin başında geliştirildi ve Avrupa ve Kuzey Amerika'da haftalık oral kontraseptif olarak klinik olarak test edildi. Diğer oral kontraseptiflere göre önemli avantajları olmaması ve yüksek maliyeti nedeniyle, gestrinon II. Aşama klinik çalışmalarından sonra artık kullanılmadı. Ancak, 1982'den itibaren bu ilaç endometriozis tedavisinde önemli terapötik etkiler nedeniyle artan bir ilgi gördü. Farklı endokrin koşulları altında, gestrinon östrojenik, progestasyonel, androjenik, antiöstrojenik ve antiprogesteron etkilere sahiptir.

Gestrinonun progestojenik etkisi, progesteronun etkilerini taklit etmesini sağlar. Adet döngüsü, gebelik ve diğer üreme süreçlerinin hepsi progesteronu içerir. Gestrinonun progestojenik etkileri yumurtlamayı azaltabilir ve adet döngüsünü kontrol etmeye yardımcı olabilir.

Kaynak:

Mestanolone

Mestanolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Mestanolon, metilandrostanolon olarak da bilinir ve Androstalone ve Ermalone gibi marka adları altında satılır, çoğunlukla artık kullanılmayan bir androjen ve anabolik steroid (AAS) ilacıdır. Ancak Japonya'da hala kullanılabilir. Ağızdan alınır.

 

Mestanolone, oral yoldan aktif bir anabolik-androjenik steroid ve endojen bir androjen seks steroidi ve hormonu olan dihidrotestosteronun (DHT) 17α-metillenmiş türevidir. Testosteron faydasını artırma, östrojen etkisini bastırma, kas dokusunu zayıflatma, gücü artırma ve ayrıca dürtü ve odaklanmayı iyileştirme yeteneğine sahiptir. Esas olarak erkek hipogonadizmi ve azalmış sperm kısırlığının tedavisinde kullanılır.

Mestanolon, hem androjenik hem de anabolik etkilere sahip bir AAS'dir. Etkileri bakımından androstanolona (dihidrotestosteron; DHT) çok benzer ve bu AAS'nin oral yoldan aktif bir versiyonu olarak düşünülebilir. İskelet kasında 3α-hidroksisteroid dehidrogenaz (3α-HSD) tarafından inaktivasyon nedeniyle mestanolon, androstanolon ve mesterolona benzer şekilde çok zayıf bir anabolik ajan olarak tanımlanmaktadır. Mestanolon 5α-indirgenmiş olduğundan aromatize edilemez ve bu nedenle jinekomasti gibi östrojenik yan etkilere eğilimi yoktur. İlacın ayrıca progestojenik aktivitesi yoktur. Diğer 17α-alkillenmiş AAS'ler gibi mestanolon da hepatotoksiktir.

Kaynak:

Mesterolone

Mesterolon, testosterona göre instrinsik testiküler fonksiyonu daha az inhibe ettiği ileri sürülen androjenik bir steroiddir. Oral yoldan erkekte görülen hipogonadizm ve oligospermi olgularının tedavisinde kullanılır. İlerleyen yaşla yapımı yavaş yavaş azalan erkek gonad hormonlarının açığını karşılar. Androjenlerin yetersiz veya eksikliğinde de kullanılır. Mesterelon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 

DİKKAT!

Androjenler ve anabolik steroidler kas kitle ve gücünü, buna bağlı olarak vücudun cüssesini arttırdıkları ve kişinin ruh halini daha agresif ve mücadeleci hale getirdikleri için sporcular tarafından performans ve egzersize dayancı arttırmak amacıyla doping maddesi olarak suistimal edilebilirler. Anabolik steroidlerin sağlıklı kimselerde kas gelişmesini ya da fiziksel gücü arttırmak için kullanılmaları uygun değildir ve bu amaçla kullanılmamalıdır.

Mesterolon (1-a-metil-androstenolon, Pro-Viron), diğer androjenlerin aksine A-halkası aromatizasyonuna uğramayan sentetik bir androjendir.

Mesterolon, sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS) ve dihidrotestosteronun (DHT) türevidir. İskelet kaslarındaki 3α-hidroksisteroid dehidrogenaz tarafından inaktive edilir, bu nedenle zayıf bir androjen olarak kabul edilir. Aromataz için bir substrat değildir, bu nedenle östrojene dönüştürülmez. Mesterolon'un sperm sayıları ve FSH veya LH seviyeleri üzerinde minimal etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Mesterolon'un depresyonun potansiyel bir tedavisi olarak hizmet ettiği deneyler hala devam etmektedir.

Toksik Bilgiler

  • Kanserojenite: Kansere yol açma şüphesi var (H351).

  • Üreme Sistemi Toksisitesi: Doğmamış çocukta hasara yol açabilir (H360).

Kaynak:

Metandienone

Vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir.

Metandienone (17β-hidroksi-17α-metil-androsta-1,4-dien-3-on), anabolik-androjenik bir steroiddir (AAS).

Metandienone, oral yoldan aktif bir anabolik androjenik steroiddir. 1960'larda piyasaya sürülmüştür ancak daha sonra üretimi durdurulmuş ve piyasadan çekilmiştir. Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından müsabakalarda ve müsabakalar dışında yasaklanmış olmasına rağmen, metandienone sporlarda performans arttırıcı bir ilaç olarak pazarlanmaya ve kötüye kullanılmaya devam etmektedir. ABD'de, metandienone Kontrollü Maddeler Yasası uyarınca kontrollü bir maddedir.

Androjenik etkilerinden daha belirgin olan anabolik özelliklere sahip sentetik bir steroid. Çok az progestasyonel aktivitesi vardır. (Martindale, The Extra Pharmacopoeia, 30. baskı, s1188'den)

Kaynak:

Metenolone

Metenolon, hastalıklar, ilaç tedavileri veya diğer katabolik süreçlere bağlı kas kaybının tedavisinde ve önlenmesinde kullanılan bir anabolik steroiddir.

Metenolon asetat (C₂₂H₃₂O₃), anabolik bir steroiddir.

Tıbbi Kullanımı: Öncelikli olarak anemi tedavisinde kullanılmıştır. Ayrıca sporcular ve yarış hayvanları tarafından kas kütlesini ve fiziksel performansı artırmak için kullanılmaktadır.

  • Avantajları: 17α-alkillenmiş anabolik steroidlere kıyasla daha yüksek anabolik etkinlik ve daha düşük androjenik ve hepatotoksik (karaciğer hasarı) etkilere sahiptir.

Kaynak:

Methandriol

Metandriol vücudun üretemediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Methandriol bir anabolik steroiddir. Methandriol, zayıf androjenik özelliklere sahip zayıf bir anabolik olarak sınıflandırılır. Methandriol, bir miktar östrojenik aktivite gösterir ve bu da bu steroidi diyet için daha az kullanışlı hale getirir. İlaç genellikle çok hafif kabul edilir ve vücut geliştiriciler ve sporcular arasında yaygın olarak popüler değildir. Şu anda en çok Avustralya'da öne çıkıyor ve burada birçok veteriner anabolik steroid ürününde yer almaya devam ediyor.

  • Metabolitleri ve Tespiti:
    Methandriol’ün (MDO) ana metabolitleri arasında 17a-metil-5a-androstan-3b,17b-diol, 17a-hidroksimetil-5a-androstan-3b,17b-diol, 17a-metil-5a-androstan-3b,16a,17b-triol ve 17a-metil-5a-androstan-3b,16b,17b-triol (MAT) bulunmaktadır.

    • MAT, MDO dışında metandienon (MDI), 17a-metiltestosteron (MTS), mestanolon (MSL) ve oksimetolon (OXM) için de ortak bir metabolittir.

    • 5bMAT (17a-metil-5b-androstan-3a,16b,17b-triol) ise MDO, MDI ve MTS için ortak bir metabolittir ancak MSL ve OXM için değildir.

  • Analiz Yöntemi:

    • Methandriol’ün idrardaki metabolitlerinin tespiti için iyon tuzaklı gaz kromatografisi-tandem kütle spektrometresi (GC/MS/MS) kullanılmıştır.

    • Numuneler katı faz ekstraksiyonu (SPE) ile temizlenmiş ve trimetilsilil türevleme yöntemiyle analiz edilmiştir.

    • Tespit edilen metabolitler arasında MDO, 5bMAT ve MAT bulunmaktadır.

  • Tespit Limitleri ve Kurtarma Oranları:

    • Methandriol’ün tespit sınırı 5 ng/mL olarak belirlenmiştir.

    • Geri kazanım oranı %75.3 ± 2.1 (50 ng/mL için) ve %85.6 ± 1.4 (500 ng/mL için) olarak hesaplanmıştır.

Kaynak:

Methasterone

Metasteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Methasterone (superdrol, methyldrostanolone), ağız yoluyla aktif bir anabolik ajandır ve androjenik aktivite gösterir. 17α-metilasyon, anabolik etkileri artırır ve steroidin kas dokusundaki metabolizmaya direncini yüceltir. Methasterone, yapısı itibariyle drostanolone'a benzerlik gösterir ve sporcular tarafından orta düzeydeki anabolik özellikleri ve yağ yakma yeteneği nedeniyle tercih edilebilir. Ancak, Methasterone'un kullanımı Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır. Ek olarak, 17-pozisyonunda metil grubunun bulunması, methasterone'un vücuttan atılım sürecini geciktirir ve karaciğer toksisitesini artırabilir.

Methasterone, sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS) ve kas büyümelerini arttırmak amacıyla kullanılır. Bununla birlikte, toksisitesi nedeniyle Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından 2006 yılından itibaren yasaklanmıştır. Daha önceki çalışmalar methasterone'un biyodönüşümü sonucunda yeni anti-enflamatuar bilesiklerin elde edildiğini göstermiştir.

Kaynak:

Methyl-1-testosterone

Metil-1-testosteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Metil-1-testosteron, tıbbi kullanım için hiç pazarlanmamış sentetik ve oral yoldan aktif bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS). Karbon 17'de bir metil grubu bulunan 1-testosteronun bir türevidir. Metil-1-testosteron yasaklı bir doping maddesi olarak kabul edilir.

Bu ilaç, yeterince doğal bir madde olan testosteron üretemeyen erkeklerde kullanılmaktadır. Erkeklerde testosteron, genital organların, kasların ve kemiklerin büyümesi ve gelişimi dahil olmak üzere birçok normal işlevden sorumludur. Ayrıca, erkeklerde normal cinsel gelişimi (ergenlik) sağlamaya da yardımcı olur. Metiltestosteron, vücudunuz tarafından üretilen doğal testosterona benzerdir. Androjenler olarak bilinen bir ilaç sınıfına aittir. Vücudun normal olarak gelişmesi ve işlev göstermesi için birçok vücut sistemini etkileyerek çalışır. Metiltestosteron, gecikmiş ergenliği olan bazı ergen erkeklerde ergenliği başlatmak için de kullanılabilir. Ayrıca kadınlarda belirli türde meme kanserini tedavi etmek için de kullanılabilir.

Methyl-1-testosteron, güçlü anabolik/androjenik steroid 1-testosteronun oral olarak aktif bir türevidir ve karaciğerde tamamen metabolize olur. Yüksek hepatotoksisite potansiyeline sahiptir. Methyl-1-testosteron, karaciğerde siklosporin ile aynı enzim sistemi (sitokrom P-450) tarafından metabolize edilir ve bu nedenle metabolik rekabete yol açabilir.

Kaynak:

Methylclostebol

4-Kloro-17alfa-metil-17beta-hidroksi-4-androsten-3-on bir 3-hidroksi steroiddir. Androjen olarak rol oynar.

Metilklostebol , androjenik anabolik steroid olarak kategorize edilen analitik bir referans standardıdır. Klostebolün 17α-alkillenmiş bir versiyonudur, testosteronun klorlanmış bir formudur. 

Genel Bakış Metilstenbolon, anabolik androjenik steroid olarak bilinen bir kimyasal türüdür. Vücut geliştirme için internet üzerinden satın alınır. Metilstenbolon anabolik androjenik bir steroid olduğundan, kas geliştirme etkileri olduğuna inanılır. İnsanlar atletik performans, kas gücü, obezite ve diğer birçok durum için metilstenbolon kullanırlar, ancak bu kullanımları destekleyen iyi bir bilimsel kanıt yoktur. Metilstenbolon kullanımı da güvenli olmayabilir. ABD'de, metilstenbolon dahil olmak üzere anabolik steroidleri takviye ürünlerine dahil etmek yasadışıdır. Ancak bazı takviye ürünlerinde hala bulunmaktadır. Bu kimyasallar ayrıca Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:

Methyldienolone

Metildienolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 

Methyldienolone  anabolik androjenik steroid kategorisine giren bir sertifikalı referans materyaldir. 1 Methyldienolone, Amerika Birleşik Devletleri'nde Schedule III bileşiği olarak düzenlenmiştir. Bu ürün, araştırma ve adli uygulamalar için tasarlanmıştır.

Kaynak:

Methylnortestosterone

Metilnortestosteron vücudun üretemdiği eksojen bir anabolik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

 

Sentetik steroid 7alpha-metil-19-nortestosteron (MENT), 5alpha-redüktaz direnci olan güçlü bir androjendir. Bu nedenle prostattaki aktivitesi azalmıştır ve uzun vadeli tedavi veya bir erkek doğum kontrol yöntemi olarak testosteron bazlı rejimlere göre avantajları olabilir.

Kaynak:

Methyltestosterone

Oral yoldan biyoyararlanım kaybı olmaksızın kullanılabilecek bir androjen bulma çabaları sonucunda geliştirilmiş sentetik bir androjendir. 17 pozisyonundaki metil grubu hariç yapıca testosterona benzer. Testosteron ile karşılaştırıldığında kimyasal yapısındaki bu farklılık metiltestosteron'a oral yoldan kullanıldığında karaciğerde daha az metabolize olma özelliği kazandırır. Metiltestosteron doğuştan veya kazanılmış hipogpmadizmin tedavisinde kullanılır. Patolojik veya gecikmiş puberte olguları ve bir antiestrojen olarak postmenopozal kadınlarda görülen meme kanserinin palyatif tedavisi kullanıldığı başlıca hastalık durumlarıdır. Anabolik steroidler yanlış kullanılmaları ve suistimal edilmeleri nedeni ile sıklıkla yan etkilere neden olurlar. Libido değişiklikleri, hepatotoksisite, kardiyovasküler risk artışı ve antisosyal davranış bu yan etkilerden belli başlarını oluştururlar. Kadınlarda görülen maskülenizasyon şeklindeki etkilerden bir bölümü kalıcı niteliktedir. Metiltestosteron ilk olarak 1939 yılında FDA tarafından topikal bir merhem olarak onaylanmıştır (Daha sonra piyasadan çekildi.). Oral formları 1940 yılından  itibaren kullanıma sunulmuş ve 1991 yılında kontrollü bir madde haline gelmiştir. 

Metiltestosteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Pelvik Endometriozis ile İlişkili Kısırlığın Metiltestosteron ile Tedavisi 

Metiltestosteron, dismenore (adet sancısı) ve disparoni (ilişki sırasında ağrı) semptomlarını hafifletebilir. Ayrıca, libidoyu artırarak fertilite potansiyelini de yükseltebilir.

Tedavi olarak hastalara günde 5 mg metiltestosteron (Metandren) Linguet 6 ay boyunca sürekli olarak verilmiştir. Bu süreçte bazal vücut sıcaklığı kaydedilmiş, eğer gebelik şüphesi oluşursa ilaç kesilmiştir, böylece dişi fetüsün erkekleşmesi gibi potansiyel bir yan etki önlenmiştir, ancak teorik olarak bu düşük dozun böyle bir etki yapması beklenmemektedir.

Metiltestosteron tedavisinin, endometriozis lezyonlarında regresyona neden olduğu bazı klinik çalışmalarda bildirilmiş, ancak histolojik incelemelerde atrofik veya fibrotik bir değişiklik göstermediği tespit edilmiştir.

Diğer hormonal tedaviler anovülasyona neden olarak tedavi sırasında gebelik oluşmasını engellerken, metiltestosteron düşük dozda kullanıldığında ovülasyonu baskılamaz ve tedavi sürecinde gebelik elde edilebilir.

Sonuç:

Pelvik endometriozis ile ilişkili kısırlığı olan 64 hasta, 6 ay boyunca 5 mg/gün metiltestosteron ile tedavi edilmiştir. Tedavi sırasında ovülasyon devam etmiş ve 12 hasta ortalama 6 ay içinde gebe kalmıştır.

Bilgisayar analizleri, 2 yıl içinde hastaların %30’unun gebelik bekleyebileceğini göstermektedir. Yan etkiler hafif olup, en yaygın olarak akne (%6) ve hafif kıllanma (%3) görülmüştür.

Bu sonuçlara dayanarak, pelvik endometriozisli hastalarda, metiltestosteron tedavisi ilk seçenek olarak düşünülebilir ve gerekirse konservatif cerrahi ile desteklenebilir.

Kaynak:

Metribolone

Metiltrienolon  (metribolon) vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

  • Metribolone, güçlü bir androjen reseptör (AR) agonistidir ve bu çalışmada AR aktivasyonunu sağlamak için kullanılmıştır.

  • Sentetik bir androjen türevidir ve dihidrotestosterona (DHT) benzer şekilde endotelyal hücreler üzerinde etkiler gösterir.

Metribolone (R1881), güçlü bir androjen reseptör agonisti olarak endotelyal hücre göçünü inhibe eden, VEGF salgısını azaltan ve anjiyogenezi baskılayan önemli bir bileşiktir.

Kaynak:

Mibolerone

Miboleron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde yasaklı olan bir maddedir.

 

Mibolerone, güçlü bir androjen reseptör (AR) agonisti olarak bilinen bir bileşiktir. 

  • Mibolerone (7α, 17α-dimetil-19-nortestosterone), güçlü bir sentetik androjen reseptör (AR) agonistidir.

  • Testosteron türevidir ve AR ile yüksek afiniteli bağlanma gösterir.

  • Özellikle hayvanlarda kullanılan bir anabolik steroid olup, insanlar için onaylı bir kullanım alanı bulunmamaktadır.

Mibolerone ve Androjen Reseptörü Etkileşimi

  • Mibolerone, benign prostat hiperplazisi (BPH) olan insanlardan elde edilen sitozol ve nükleer ekstraktlarda tek tip ve yüksek afiniteli bağlanma göstermektedir.

  • Bağlanma çalışmaları, Mibolerone’un R1881 (Metribolone) ile karşılaştırıldığında daha fazla bağlanma bölgesi sunduğunu göstermiştir.

  • Ancak, Mibolerone’un R1881’e kıyasla özel bir avantajı olmadığı tespit edilmiştir.

  • Testosteron bağlayıcı globülin (TBG) ile etkileşime girmediği tespit edilmiştir, bu da AR’ye özgü bağlanmayı desteklemektedir.

Kaynak:

Nandrolone

Nandrolon bir anabolik steroiddir. Kronik böbrek yetmezliğinde görülen aneminin tedavisinde kullanılır. Hemoglobin ve eritrosit miktarını arttırır. Anabolik steroidler vücutta doku yapımı stimüle eder ve doku yıkımına neden olan katabolik mekanizmaları tersine çevirir. Nandrolon tedavisi sırasında vücuttaki pozitif azot dengesini sürdürmek için yeterli kalori ve protein alınması çok önemlidir.

Nandrolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir. 

 

Nandrolone, anabolik androjenik steroidler (AAS) sınıfına giren ve özellikle kas kütlesini artırmak için kullanılan bir sentetik testosteron türevidir. En yaygın kullanılan formu nandrolone decanoate olup, tıbbi ve yasadışı kullanım alanlarına sahiptir.

Nandrolone ve Anabolik-Androjenik Etkileri

  • Anabolik (kas yapıcı) etkisi testosterona göre daha güçlüdür.

  • Androjenik (erkeklik hormonuna bağlı) etkisi düşüktür, bu yüzden kadınlarda kullanımı yaygınlaşmıştır.

  • Vücutta protein sentezini artırarak kas büyümesine katkıda bulunur.

  • Testosteron gibi serum seks hormon bağlayıcı globuline (SHBG) düşük bir bağlanma eğilimi gösterir, yani serbest halde dolaşımdaki nandrolone miktarı daha fazladır.

Nandrolone ve Doping

  • Nandrolone, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış bir maddedir.

  • Özellikle vücut geliştiriciler ve atletler tarafından kas kütlesini artırmak amacıyla yasadışı olarak kullanılmaktadır.

  • Yasaklanmasının temel nedeni ciddi yan etkileri ve performans avantajı sağlamasıdır.

  • Nandrolone vücuda alındığında idrarda üç ana metabolit oluşur:

    • 19-norandrosterone (NA; 3α-hydroxy-5α-oestran-17-one)

    • 19-noretiocholanolone (3α-hydroxy-5β-oestran-17-one)

    • 19-norepiandrosterone (3β-hydroxy-5α-oestran-17-one)

  • En yaygın metabolit NA'dır ve idrarda doping analizi için kullanılır.

  • IOC’ye göre, erkeklerde 2 ng/ml ve kadınlarda 5 ng/ml üzerinde NA tespit edilmesi doping olarak kabul edilir.

Yanlış Pozitif Sonuçlar Mümkün mü?

  • Son araştırmalarda, bazı sporcuların nandrolone kullanmadan testlerinin pozitif çıktığı iddia edilmiştir.

  • Bunun olası sebepleri şunlardır:

    • Besin takviyesi kontaminasyonu (takviyelerde nandrolone kalıntıları olabilir).

    • Fizyolojik faktörlere bağlı olarak vücudun doğal olarak az miktarda nandrolone üretmesi.

    • Doping analiz tekniklerinin düşük hassasiyetli olması ve yanlış pozitif sonuçlar verebilmesi.

Vücudun Kendi Ürettiği Nandrolone ve Yanlış Pozitif Testler

  • 1982’de yapılan bir araştırmada, hiç nandrolone kullanmamış bireylerin idrarında NA benzeri bir madde tespit edilmiştir.

  • Ancak o dönemdeki test yöntemleri kesin sonuç verememiştir.

  • 1996'da IOC, idrarda çok düşük seviyelerde NA tespit edilmesinin doping olarak kabul edilmemesi gerektiğini duyurdu.

  • Son yıllarda gelişmiş analiz teknikleri ile yapılan çalışmalarda, bazı bireylerin vücutlarının doğal olarak NA üretebileceği gösterilmiştir.

Sonuç

  • Nandrolone’un vücut tarafından doğal olarak üretilebildiği artık bilimsel olarak kabul edilmektedir.

  • Yoğun egzersiz, hamilelik, stres, besin takviyeleri gibi faktörler idrardaki NA seviyelerini artırabilir.

  • Mevcut doping test yöntemleri bazen yanlış pozitif sonuçlar verebilir.

  • IOC'nin belirlediği sınır değerler tartışmalı olup, daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Kaynak:

Norboletone

Norboleton vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

  • Norboleton (Norbolethone), anabolik bir steroiddir.

  • Kas kütlesini artırıcı etkileri nedeniyle geliştirilmiştir.

  • Doping amacıyla yasadışı kullanımı nedeniyle dikkat çekmiştir.

  • 1960'larda geliştirilen bu steroid, 2000'li yıllarda anti-doping testlerinde tespit edilmiştir.

Kaynak:

Norclostebol

Norclostebol vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Norclostebol bir anabolik steroiddir. WADA'nın yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

İlk olarak 1957 yılında literatürde tanımlanmıştır. Norclostebol, güçlü anabolik özellikleri ve nispeten düşük androjenik etkileri ile bilinir ve bu da onu çeşitli uygulamalarda popüler bir seçim haline getirir.

Norclostebol, nandrolondan bir klorlama süreciyle sentezlenir. Bu süreç genellikle kontrollü koşullar altında tiyonil klorür veya fosfor pentaklorür gibi klorlayıcı ajanların kullanılmasını gerektirir. Sanayi Üretim Yöntemleri: Bu bileşiğin sanayi üretimi, benzer klorlama tekniklerini kullanarak büyük ölçekli sentezle ilgilidir. Süreç, yüksek verim ve saflık için optimize edilmiştir ve genellikle yeniden kristalizasyon ve kromatografi gibi birden fazla saflık adımı içermektedir.

Kaynak:

Norethandrolone

Noretandrolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Norethandrolone ve Karaciğer Etkileri

  • Norethandrolone, bir testosteron türevi olup anabolik ajan olarak kullanılmıştır.

  • Ancak, bazı hastalarda karaciğer toksisitesine ve obstrüktif sarılığa neden olabileceği gözlemlenmiştir.

  • Önceki araştırmalarda, klorpromazin ve metiltestosteron gibi bazı ilaçların benzer şekilde geçici karaciğer hasarına yol açtığı rapor edilmiştir.

Kaynak:

Oxabolone

Oxabolon sipionat bir anabolik steroiddir. Uzun etkili bir ilaçtır. Hastanın genel durumunu düzeltmek amacıyla yüksek protein yapımı gerektiren hastalıklarda ve iyileşme süreçlerini desteklemek ya da katabolik süreçlerin zararlarını önlemek amacıyla, nekahat, postoperatif tedavi, eritici hastalıklar, kaşeksi, ışın ve sitostatik tedavisi, kadınlarda ilerlemiş meme ve genital kanserler, hematopoez bozuklukları, uzun süreli kortikoid tedavisi, osteoporoz, yaşlılıkta görülen protein eksikliği durumları ve kronik karaciğer hastalıklarında kullanılır.

Oksabolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir. 

DİKKAT!

Androjenler ve anabolik steroidler kas kütlesini ve gücünü, buna bağlı olarak vücudun cüssesini arttırdıkları ve kişinin ruh halini daha agresif ve mücadeleci hale getirmeleri nedeniyle sporcular tarafından fiziksel performansı ve egzersize dayancı artırmak amacıyla doping maddesi olarak suistimal edilebilirler. Ancak sağlıklı kimselerde kas gelişmesini ya da fiziksel gücü arttırmak için kullanılmaları uygun değildir ve bu aaçla kullanılmamalıdır. 

Oxandrolone

Oksandrolon oral yoldan uygulanan bir sentetik testosteron türevidir. C-19 konumunda metil grubu taşımaması nedeniyle anabolik etkileri, androjenik etkilerinden daha fazladır. Oksandrolonun anabolik etki gücü, testosteron ve metiltestosteronun yaklaşık 3-13 katıdır. Yeterli kalori alımı ile birlikte oksandrolon, yanıklar veya tramvalar sonrasında ve KOAH ve AIDS gibi bazı hastalıkalrda hastanın kilo almasını sağlamak için faydalıdır. Ağırlık artışı temel olarak besin takviyesi ile sık görülen vücut yağı artışına kıyasla yağsız vücut kütlesi üzerindeki yararlı etkiler, ilacın kesilmesi ile kaybolur. Oksandrolon, uzun süreli kortikosteroid kullanımına bağlı protein yıkımını dengelemek için kullanılır. Duchenne müsküler distrofisi, büyüme ve ergenlik gecikmesi, HIV'e bağlı tükenme sendromu ve ilişkili kas zayıflığı ve Turner sendromuna bağlı cücelik tedavisinde kullanımını destekleyen veriler bulunmaktadır. Anabolik steroidlerin kas gücünü arttırarak atletik performansı önemli ölçüde yükselttiğine dair bulgular çelişkili olmakla birlikte, sporcuların steroidleri kullanmaları NCAA ve IOC  tarafından yasaklanmış durumdadır.

Oksandrolonu sporcular yüksek dozlarda kullanırlar. Dislipidemi, hepatotoksisite olasılığı ve diğer ciddi yan etkilerinden dolayı atletler bu tip kullanımdan vazgeçirilmelidir. Oksandrolon FDA tarafından Temmuz 1964'te onaylanmış ve 1991'de kontrollü maddeler kapsamına alınmıştır.

Kaynak:

Oxymesterone

Oksimesteron vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

  • Oxymesterone, 1960’lı yıllarda Societa Farmaceutici Italia tarafından patentlenmiş sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS).

  • İspanya, Birleşik Krallık ve Japonya’da Anamidol, Oranabol, Balnimax ve Theranabol ticari adlarıyla piyasaya sürülmüştür.

  • Ancak, Oxymesterone’un suistimali diğer AAS’ler kadar yaygın olmamıştır.

  • Metabolizmasının tam olarak anlaşılması, doping tespit yöntemlerinin geliştirilmesi açısından önem taşımaktadır.

Oxymesterone Metabolitlerinin Tanımlanması

  • Oxymesterone’un yeni metaboliti olan “Oxy M9” (4-hidroksi-17β-hidroksimetil-17α-metil-18-norandrosta-4,13-dien-3-on) tespit edilmiştir.

  • Bu metabolit, insan idrarında uzun süreli doping testlerinde tespit edilebilmektedir.

  • Metabolitlerin yapısı, sentezlenerek doğrulanmıştır.

Doping Testleri İçin Yeni Metabolitlerin Kullanımı

  • Bu metabolitlerin idrarda varlığı, Oxymesterone kullanımının uzun vadeli tespitine olanak tanımaktadır.

  • GC-MS/MS analizleri sayesinde, Oxymesterone’un idrarda kalma süresinin artırılabileceği belirlenmiştir.

Sentetik Yöntemler ve Doğrulama

  • Oxymesterone’un metabolitleri, laboratuvar ortamında sentezlenerek kimyasal yapıları doğrulanmıştır.

  • Elde edilen yeni metabolitlerin stereokimyasal yapıları da incelenmiş ve bazı önceki yapısal tahminlerin düzeltilmesi gerektiği belirlenmiştir.

Sonuçlar

  • Oxymesterone’un metabolitlerinden biri olan “Oxy M9” doping kontrolü için önemli bir belirteçtir.

  • Yeni geliştirilen analiz yöntemleri ile bu metabolit doping testlerinde daha uzun süre tespit edilebilir hale gelmiştir.

  • Bu çalışma, anabolik steroidlerin doping analizinde daha hassas tespit edilmesini sağlamak amacıyla önemli bilgiler sunmaktadır.

Kaynak:

Oxymetholone

Oksimetolon oral kullanılan bir anabolik steroiddir. Oksimetalon, edinsel aplastik anemi, konjenital aplastik anemi, miyelofibrözis ve miyelotoksik ilaç uygulamalarına bağlı hipoplatik anemiler dahil olmak üzere, anemil tedavisinde kullanılır.Oksimetolon ayrıca HIV'e bağlı tükenme sendromunun tedavisi için incelenmektedir. Oksimetalon Ocak 1972'de FDA tarafından onaylanmıştır. Oksimetalon gibi anabolik steroidlerin, spor müsabakalarında atletler tarafından kullanılması Birleşik Devletler ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nce ve diğer spor organizasyonları tarafından yasaklanmıştır.

 

Oxymetholone, kas büyümesini artıran popüler bir anabolik steroiddir, ancak erkek üreme sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkilere neden olabilir.

Bulgular

Oxymetholone’un Testis Üzerindeki Toksik Etkileri

  • Testis dokusunda belirgin dejenerasyon tespit edilmiştir.

  • Seminifer tübüller arasında geniş boşluklar oluşmuş, sitoplazmada vakuolizasyon artmış, ve çoğu hücrenin nükleusu koyu piknotik hale gelmiştir.

  • Elektron mikroskop analizlerinde şişmiş mitokondriler ve perinüklear genişlemeler gözlenmiştir.

  • Spermatogenezde bozulmalar yaşanmış ve sperm morfolojisi anormal hale gelmiştir.

  • Oligospermi, epididimit ve testiküler atrofi gibi üreme bozuklukları rapor edilmiştir.

Sonuçlar ve Öneriler

🔹 Oxymetholone, testis dokusunda ciddi toksisiteye neden olmaktadır.
🔹 Testosteron türevi bu anabolik steroid, sperm üretimini ve üreme sağlığını olumsuz etkileyebilir.
🔹 PRP tedavisi, bu toksisiteyi azaltabilir ve testis dokusunun onarımına yardımcı olabilir.
🔹 İki doz PRP, tek doz PRP’ye kıyasla daha etkili bir iyileşme sağlamıştır.
🔹 Bu çalışmanın bulguları, Oxymetholone kullanımının erkek üreme sağlığı üzerindeki zararlarını göstermektedir ve PRP'nin terapötik bir yaklaşım olabileceğini ortaya koymaktadır​.

Kaynak:

Prasterone

19 karbonlu bir steroiddir. DHEA ve DHEAS primatlarda ve primatlar dışında kalan bazı türlerde andrenokortikotropik hormon (ACTH)'ye yanıt olarak adrenal korteksten salgılanan endojen bir hormondur. DHEA hem androjenler hem de estrojenlerin öncü maddesi olan bir steroit olduğundan sıklıkla ana hormon olarak adlandırılır. Endojen DHEA'nın bazı endokrin süreçler bakımından önemli olduğu düşünülmekle birlikte günümüzde kullanımı sadece bazı klinik araştırmalarla kısıtlıdır. 

DHEA atletler tarafından testosteron/epitestosteron oranını normalize etmek üzere de suistimal edilir. Bununla birlikte günümüz gelişmiş spesifik ve duyarlı analiz teknikleri testosteron dahil bu gibi aysaklı doping maddelerinin hemen saptanmasını mümkün kılmaktadır. 

  • Prasterone (DHEA), böbreküstü bezleri tarafından üretilen doğal bir steroiddir ve androjenler (testosteron, dihidrotestosteron) ile östrojenlerin (estradiol, estron) öncüsü olarak görev yapar.

  • Menopozda seks steroidlerinin kaybı (estradiol, DHEA, progesteron), kadınların genel sağlığını ve cinsel-ürogenital işlevlerini olumsuz etkileyebilir.

  • ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), prasterone’un intravajinal formunu menopoz sonrası VVA’ya bağlı orta-şiddetli disparoni tedavisi için onaylamıştır.

Prasterone’un Avantajları

  • Prasterone (DHEA), doğrudan vajinal dokuya uygulanarak etkisini gösterir ve sistemik hormon seviyelerini artırmaz.

  • Östrojen tedavilerinden farklı olarak, FDA tarafından kutu içi uyarı içermeyen bir tedavi olarak onaylanmıştır.

  • DHEA, vücutta hem androjenlere hem de östrojenlere dönüşerek vajinal dokunun sağlığını iyileştirebilir.

Kaynak:

Prostanozol

Prostanozol, stanozolol'e (Winstrol) yapısal olarak benzeyen bir anabolik steroiddir ancak 17α-metil grubunu içermez.

Prostanozol’un Dopingle Mücadeledeki Durumu

  • Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Atletlerde kullanımı doping testlerinde tespit edilebilir ve ağır yaptırımlara neden olabilir.

  • Doping kontrolleri için geliştirilen testler, prostanozol ve türevlerinin metabolitlerini idrarda uzun süre tespit edebilmektedir.

Bazı yasadışı diyet takviyelerinde bulunmuş, ancak FDA ve DEA tarafından yasaklanmıştır.

FDA, 2009 yılında anabolik steroid içeren yasadışı takviyeler hakkında bir uyarı yayınlamış ve prostanozol içeren ürünleri tehlikeli olarak sınıflandırmıştır.

Özetle: 

  • Prostanozol, güçlü anabolik ve androjenik etkilere sahip bir steroiddir.

  •  DEA tarafından Schedule III maddeler listesine eklenmiştir ve yasal olarak sıkı denetim altındadır.

  •  Karaciğer toksisitesi ve hormonal dengesizlik gibi ciddi yan etkilere sahiptir.

  •  Atletlerde doping testlerinde tespit edilebilir ve yasaktır.

Kaynak:

Quinbolone

Kinbolon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Androjen eksikliği olan erkeklerde, örneğin her iki testisin kaybı sonucunda erkek seks steroidlerinin yerini alma amacıyla ve 

Anabolik androjenlere yanıt verebilen veya verebilecek olan bazı nadir aplastik anemi formlarının tedavisinde kullanılır.

Kaynak:

Stanozolol

Stanozolol vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

  • Stanozolol, 1950'lerde geliştirilen anabolik steroidlerden biridir ve testosteronun sentetik bir türevidir.

  • Anabolik ve androjenik etkiler arasında yüksek bir oran (30:1 ila 100:1) sunduğu için minimal androjenik yan etkiler göstermesi beklenir.

  • Oral olarak alınabilen bir steroiddir ve bu özelliğini C-17 alkilasyonu sayesinde kazanmıştır.

  • Ayrıca, steroid çekirdeğine bağlı bir pirazol halkası içerdiği için anabolik özellikleri daha belirgindir.

  • Fibrinolitik (pıhtı çözücü) özellikleri vardır ve fibrin yıkımını hızlandırarak bazı vasküler ve dermatolojik durumların tedavisinde potansiyel bir ilaç olarak değerlendirilmiştir.

Kaynak:

Stenbolone 

Stenbolon vücudun üretmediği eksojen bir androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir.

Stenbolone is an anabolic–androgenic steroid of the dihydrotestosterone group patented by Schering AG but never marketed. Ester prodrug of stenbolone is used as an anabolic–androgenic steroid for depot intramuscular injection under the brand names Anatrofin and Stenobolone.

Kaynak:

Testosterone

  • Testosteron, insan vücudunda kolesterolden sentezlenen bir steroid hormonudur.

  • Embriyonik dönemde erkek fenotipinin gelişimini sağlar.

  • Ergenlik döneminde ise kas gelişimi, kemik büyümesi, ses kalınlaşması gibi erkek cinsiyet özelliklerini oluşturur.

  • Yetişkin erkeklerde kas protein metabolizmasını, cinsel fonksiyonları, kemik yoğunluğunu, eritropoezi (kırmızı kan hücre üretimi) ve lipid seviyelerini düzenler.

Anabolik Steroidlerin Farmakolojik Etkileri

  • Testosteron 1935 yılında izole edildikten sonra, farmakolojik olarak aktif hale getirilmesi için çeşitli kimyasal modifikasyonlar yapılmıştır.

  • Testosteronun oral yolla alındığında hızla karaciğerde metabolize edilerek etkisiz hale gelmesi, anabolik steroid türevlerinin geliştirilmesine yol açmıştır.

  • Bu amaçla, 17α-alkilasyon ve 17β-esterifikasyon gibi kimyasal değişiklikler yapılmıştır:

    • 17α-alkilasyon: Karaciğer yıkımına dirençli hale getirerek oral biyoyararlanımı artırır.

    • 17β-esterifikasyon: Enjeksiyon formunda kullanılmasını sağlar ve vücutta yavaş salınım yaparak daha uzun süreli etki gösterir.

Sporcularda Anabolik Steroid Kullanımı

  • Sporcular genellikle "stacking" adı verilen bir modelle birden fazla anabolik steroid kullanır.

  • Bu kullanım 4-12 haftalık döngüler halinde yapılır.

  • Bazı sporcular terapötik dozların 40 katına kadar yüksek dozlarda anabolik steroid alabilir.

  • Bunun kas kütlesini artırma, toparlanmayı hızlandırma ve yorgunluğu azaltma gibi etkileri olabilir.

Doping Kontrolü: Testosteronun Tespiti

 Anabolik Steroid Testlerinin Tarihçesi

  • 1976 Montreal Olimpiyatları’nda ilk geniş ölçekli anabolik steroid testleri uygulanmıştır.

  • O zamandan beri test yöntemleri sürekli geliştirilmiştir.

  • Günümüzde en yaygın kullanılan testler şunlardır:

    • Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometrisi (GC-MS).

    • Katı Faz Ekstraksiyonu ve Kimyasal Modifikasyon Teknikleri.

 Testosteron/Epitestosteron (T/E) Oranı

  • 1983 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), testosteron dopingini belirlemek için T/E oranını bir kriter olarak kabul etti.

  • Normalde idrardaki T/E oranı 1-2 arasında değişir, ancak testosteron kullanımı bu oranı artırabilir.

  • Eğer T/E oranı 6.0’dan büyükse, bu doping kullanımı için şüpheli bir durum olarak kabul edilir.

 Karbon İzotop Oranı (CIR) Testi

  • Endojen (doğal) testosteron ve sentetik testosteronu ayırt etmek için karbon izotop oranı analizi kullanılır.

  • Egzojen (sentetik) testosteronun karbon izotop oranı, vücudun ürettiği testosterondan farklıdır.

  • Bu test, sporcuların doğal testosteron seviyeleriyle karşılaştırılarak doping kullanımını kesin olarak belirlemek için kullanılır.

Sonuç ve Değerlendirme

  • Testosteron ve anabolik steroidler, kas kütlesini artırma ve performansı yükseltme amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.

  • Ancak, uzun süreli kullanımları ciddi yan etkilere yol açabilir ve sağlık için risklidir.

  •  Doping kontrolleri, T/E oranı ve karbon izotop analizi gibi gelişmiş tekniklerle giderek daha hassas hale gelmektedir.

  • Spor otoriteleri, testosteronun yasadışı kullanımını tespit etmek için sürekli yeni test yöntemleri geliştirmektedir.

Kaynak:

Tetrahydrogestrinone

Tetrahydrogestrinon vücudun üretmediği eksojen bir anabolik androjenik steroiddir. Dünya dopingle mücadele kuralları gereği kullanımı her zaman yasaklı olan maddeler listesinde olan yasaklı bir maddedir. 

  • THG, güçlü bir sentetik anabolik-androjenik steroid (AAS) olup, yasadışı performans artırıcı olarak kullanılmıştır.

  • Testosteron ve trenbolon gibi diğer steroidlere kıyasla daha güçlü bir androjenik ve anabolik etkiye sahiptir.

  • Vücutta androjen reseptörlerine bağlanarak kas gelişimini ve performans artırıcı etkiler oluşturur.

  • Ayrıca, östrojen reseptörleri üzerinde etkileşime girerek hormonal dengeyi bozabilir.

THG ve Androjen Reseptörleri

  • THG, androjen reseptörlerini aktive eden güçlü bir ligand olarak hareket eder.

  • Dihidrotestosteron (DHT), nandrolon ve trenbolon gibi diğer güçlü steroidlerden daha yüksek bağlanma afinitesine sahiptir.

  • Bu, THG’nin vücutta uzun süreli etkiler gösterebileceğini ve kas gelişimini artırabileceğini göstermektedir.

Araştırmalara Göre THG’nin Androjenik Potens Sıralaması:

  •  Dihidroandrosteron (DHA) > Tetrahydrogestrinone (THG) > Androstanol > Norboleton.

  • Bu sıralama, THG’nin androjenik etkiler açısından yüksek potansiyele sahip olduğunu gösterir. 

  • THG ve Doping Skandalları

  • THG, sporcular tarafından gizlice kullanılan bir steroid olarak büyük bir doping skandalına yol açmıştır.

  • Bay Area Laboratory Co-operative (BALCO) tarafından üretildiği tespit edilmiş ve birçok ünlü sporcunun doping testlerinde ortaya çıkmıştır.

  • 2004 yılında Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış maddeler listesine eklenmiştir.

  • Atletler tarafından "The Clear" (Şeffaf) olarak adlandırılmış ve iz bırakmadan doping yapılabileceği düşünülmüştür.

Önemli Doping Vakaları:

  • Marion Jones, Barry Bonds ve Dwain Chambers gibi ünlü sporcuların THG kullandığı tespit edilmiştir.

  • Jones, 2000 Sydney Olimpiyatları'nda kazandığı madalyaları kaybetmiştir.

THG'nin Tespiti ve Anti-Doping Testleri

  • THG'nin doping testlerinde tespiti için özel test yöntemleri geliştirilmiştir.

  • Kütle spektrometresi (GC-MS) ve sıvı kromatografisi-kütle spektrometresi (LC-MS/MS) ile tespit edilebilir.

  • **THG, idrar testlerinde özel metabolitleri (glukuronid konjugatları) aracılığıyla tespit edilebilir.

 Doping Testleri İçin Kullanılan Yöntemler:

  • Testosteron / Epitestosteron (T/E) oranı analizi.

  • Karbon izotop oranı (CIR) analizi.

  • THG metabolitlerinin idrarda incelenmesi.

Kaynak:

Trenbolone

 

  • ​Trenbolon, nandrolon türevi sentetik bir anabolik-androjenik steroiddir (AAS).

  • Kas büyümesini artıran güçlü bir anabolik etkiye sahiptir ve androjenik etkileri sınırlıdır.

  • Başlangıçta 1970’lerde ABD’de tarım sektöründe hayvanların kas kütlesini artırmak için kullanılmıştır.

  • 1980'lerden itibaren sporcular ve vücut geliştiriciler arasında popüler hale gelmiştir.
     

  • Trenbolon, C19 pozisyonundaki demetilasyon nedeniyle nandrolondan daha güçlüdür.

  • Vücuda girdikten sonra hızla 17β-trenbolon (17β-hydroxyestra-4,9,11-trien-3-one) formuna dönüşür.

  • Aromatize olmadığı için (östrojene dönüşmez) östrojenik yan etkileri düşüktür.

    ​​Trenbolonun Vücut Üzerindeki Etkileri

    Kas Gelişimi:

  • Kas protein sentezini artırarak hızlı ve yoğun kas büyümesine yol açar.

  • Nitrojen dengesini pozitif hale getirerek kas yıkımını önler.

  • Kolajen üretimini artırarak eklem ve bağ dokusunun güçlenmesini destekleyebilir.

    Yağ Yakımı:

  • Trenbolon, lipoliz mekanizmasını aktive ederek yağ yakımını artırır.

  • Vücut kompozisyonunu iyileştirerek kas oranını artırır ve yağ oranını düşürür.

    Hormon Dengesine Etkileri:

  • Trenbolon, insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1) seviyelerini artırarak kas büyümesini destekler.

  • Bunun yanı sıra, glukokortikoid seviyelerini düşürerek kas kaybını önler.




    Trenbolon ve Doping Kontrolleri

  •  Trenbolon, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış bir maddedir.

  •  17β-trenbolon metaboliti, doping testlerinde tespit edilebilir.

  •  Kütle spektrometresi (GC-MS) ve sıvı kromatografi-kütle spektrometresi (LC-MS/MS) ile analiz edilmektedir.

  •  İdrar testlerinde trenbolonun uzun süre kalıcı olduğu tespit edilmiştir.

     

  • Trenbolonun Spor Dünyasındaki Kullanımı
     

  • Vücut geliştiriciler ve sporcular, trenbolonu genellikle “stacking” yöntemi ile diğer steroidlerle kombine eder.

  • Çoğunlukla testosteron esterleri (enanthate, propionate) ve nandrolon ile birlikte kullanılır.

  • Kullanıcılar, genellikle 6-12 haftalık döngüler halinde trenbolon kullanır.

     Ancak bilinmelidir ki:

  • Trenbolonun aşırı kullanımı kalp krizi, inme ve organ yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

  • Kullanım sonrasında post-cycle therapy (PCT) uygulanmazsa, vücudun doğal testosteron üretimi ciddi şekilde baskılanabilir.

     

  • Trenbolonun Özet Değerlendirmesi
    ✅ Güçlü bir anabolik etkiye sahip olup kas kütlesini artırır.
    ✅ Yağ yakımını destekler ve vücut kompozisyonunu iyileştirir.
    ❌ Beyin, sinir sistemi, üreme sistemi ve bağışıklık sistemine ciddi zararlar verebilir.
    ❌ Testosteron üretimini baskılayarak uzun vadeli hormon dengesizliklerine neden olabilir.
    ❌ Jinekomasti, agresyon, depresyon, infertilite ve organ toksisitesi gibi yan etkiler oluşturabilir.
    ❌ Doping testlerinde tespit edilebilir ve sporcular için yasaktır.

Kaynak:

Trestolone

Trestolone Nedir ve Farmakolojik Etkileri Nelerdir?

  • Trestolone (Trestolone Acetate - MENT), güçlü bir sentetik anabolik-androjenik steroiddir (AAS).

  • Nandrolon türevidir ve testosterondan yaklaşık 10 kat daha güçlü olduğu belirtilmektedir.

  • Testosterona kıyasla daha güçlü androjenik ve anabolik etkilere sahiptir, bu da kas kütlesi kazanımını artırmak için popüler hale getirmiştir.

  • Bununla birlikte, östrojenik yan etkilere neden olabilir ve prolaktin seviyelerini artırabilir.

DİĞER ANABOLİK MADDELER

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir.

Clenbuterol

  • Clenbuterol, seçici bir β2-adrenerjik reseptör agonisti olup sempatik sinir sisteminin aktivasyonuna neden olur.

  • β2-adrenerjik reseptörlerin uyarılması, glikoz homeostazının iyileşmesini ve insülin direncinin azaltılmasını sağlar.

  • İskelet kası β2-adrenerjik reseptörlerinin uyarılması glikoz kullanımını artırır ve metabolik yeniden programlama sürecini tetikler.

Clenbuterol ve Glikoz Kullanımı

  • Clenbuterol, insülin seviyelerini değiştirmeden kan şekeri seviyesini düşürür.

  • Glukoz tolerans testlerinde Clenbuterol verilen farelerin glikoz toleransının önemli ölçüde iyileştiği gözlemlenmiştir.

  • Kaslarda glikojen metabolizması değişmiş, glikojen parçalanması artarken besin alımı sırasında daha fazla glikojen depolanmıştır.

Yan Etkiler ve Potansiyel Riskler

  • Clenbuterol'ün uzun süreli kullanımı kas kütlesini artırabilir ancak kardiyovasküler riskleri ve yan etkileri göz önünde bulundurulmalıdır.

  • İnsanlarda uzun süreli etkileri tam olarak bilinmemektedir ve olası güvenlik riskleri araştırılmalıdır.

Clenbuterol ve Yasal Durum

  • Clenbuterol, bazı ülkelerde hayvan büyütme ajanı olarak yasaklanmıştır çünkü kas kütlesini artırırken yağ oranını düşürmektedir.

  • Avrupa Birliği (1996), ABD (1991), Meksika (2007) gibi birçok ülke, hayvancılıkta clenbuterol kullanımını yasaklamıştır.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), clenbuterol'ü yasaklı maddeler listesine almıştır.

  • Ancak, kontamine et tüketimiyle sporcularda istem dışı doping vakaları yaşanabilir.

Çalışma Yöntemi

  • 15 farklı sığır sosisi örneği incelenmiştir.

  • UHPLC-MS/MS yöntemiyle clenbuterol 30 ile 471 pg/g arasında tespit edilmiştir.

  • Enantiyomerik analizde:

    • R-(−)-Clenbuterol %59,

    • S-(+)-Clenbuterol %41 oranında bulunmuştur.

Bulgular ve Önemli Sonuçlar

  • Sosis örneklerinin %73’ünde clenbuterol kalıntıları tespit edilmiştir.

  • Bu durum, gıda kaynaklı doping riskini artırmaktadır.

  • Sosislerdeki clenbuterol oranları, çocuklar ve hassas bireyler için sağlık riski oluşturabilecek düzeylere ulaşabilmektedir.

  • Clenbuterol’ün yüksek sıcaklıklarda (100°C'de stabil, 260°C'de bozuluyor) bile parçalanmadığı tespit edilmiştir.

  • Özellikle sporcuların ve tüketicilerin clenbuterol kontaminasyonu konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir.

Sonuç ve Öneriler

  • Et ürünlerinde clenbuterol kontaminasyonu devam etmektedir ve bu durum halk sağlığı için bir tehdit oluşturabilir.

  • Gıda güvenliği denetimleri sıkılaştırılmalı, clenbuterol kalıntıları için düzenli analizler yapılmalıdır.

  • Sporcular için risk teşkil ettiğinden, etiketleme ve kontrol süreçleri güçlendirilmelidir.

  • UHPLC-MS/MS yöntemi, clenbuterol tespitinde hassas ve güvenilir bir analiz metodu olarak öne çıkmaktadır.

Kaynak:

Osilodrostat

Osilodrostat adrenal bezde kortizon biyosentezinin son adımından sorumlu enzim olan steroid 11-beta-hidroksilazı inhibe ederek etki gösteren bir oral kortizol sentez inhibitörüdür. Osilodrostat, cerrahi operasyon yapılmayan veya cerrahi operasyonun etkisiz olduğu yetişkin Cushing hastalığının tedavisinde kullanılır. ​

  • Osilodrostat, 11β-hidroksilaz enzimini inhibe eden ve böylece kortizol üretimini azaltan bir ilaçtır.

  • Cushing sendromu olan hastalarda kortizol seviyelerini kontrol etmek için kullanılır.

  • 2020 yılında Avrupa ve ABD’de Cushing hastalığının tedavisi için onaylanmıştır.

  • Osilodrostat, şiddetli hiperKortizolizmi hızla kontrol altına almak için etkili bir tedavi seçeneğidir.

  • Tansiyon, diyabet ve hipokalemi gibi yan etkilerde düzelme sağladığı görülmüştür.

  • Adrenal yetmezlik gibi ciddi yan etkiler nedeniyle dikkatli takip gereklidir.

  • Klasik steroidogenez inhibitörlerine yanıt vermeyen hastalar için güçlü bir alternatif olabilir.

Sonuç ve Klinik Önemi

  • Osilodrostat, kortizol seviyelerini hızla ve etkili şekilde düşüren bir ilaçtır.

  • Cushing hastalarında cerrahi sonrası hastalık nüks ettiğinde veya cerrahi uygulanamayan durumlarda güçlü bir tedavi seçeneğidir.

  • İlk çalışmalar umut vericidir, ancak uzun dönem güvenlik verileri halen değerlendirilmektedir.

  • Yan etkiler göz önünde bulundurulmalı ve tedavi sırasında hastalar yakından takip edilmelidir.

Kaynak:

Ractopamine

  • Ractopamin (RAC), beta-agonist (β-agonist) grubuna dahil bir bileşiktir.

  • Hayvanlarda yağsız et üretimini artırmak amacıyla kullanılmaktadır.

  • İnsan sağlığı üzerindeki potansiyel riskleri nedeniyle birçok ülkede yasaklanmıştır.

  • Doping açısından risklidir, özellikle sporcularda yasaklı maddeler arasındadır.

Kaynak:

Andarine 

  • Andarine (S-4), Seçici Androjen Reseptör Modülatörleri (SARM'ler) grubuna ait bir bileşiktir.

  • Başlangıçta benign prostat hiperplazisi (BPH) ve androjen eksikliği ile ilişkili hastalıkların tedavisi için geliştirilmiştir.

  • Testosteron ve dihidrotestosteron (DHT) gibi steroidlerden farklı bir yapıya sahiptir.

  • Kas ve kemik dokularında anabolik etkilere sahipken, prostat gibi dokularda daha az androjenik etki gösterir.

  • Profesyonel sporcular tarafından kas kütlesi artırmak ve performansı artırmak için kötüye kullanılmaktadır.

Kullanım Alanları:

  • Kas ve kemik erimesine (osteoporoz) karşı tedavi olarak araştırılmıştır.

  • Hipogonadizm (testosteron eksikliği) ve hormon replasman tedavileri için çalışılmıştır.

  • Vücut geliştirme ve spor dünyasında, yasaklı performans artırıcı bir madde olarak kullanılmaktadır.

  • Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) ve diğer spor otoriteleri tarafından yasaklanmıştır.

Tespit Yöntemleri: Andarine (S-4) ve diğer SARM’ler, idrar analizleriyle tespit edilebilmektedir. Ultra Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi-Tandem Kütle Spektrometresi (UHPLC-MS/MS) yöntemiyle aşağıdaki detaylar incelenmiştir:

  • İdrarda Andarine Tespit Limiti: 2 ng/mL

  • Örnek Materyaller: İnsan, at, köpek, sığır ve fare idrarı.

  • Tespit Süresi: Andarine’in idrarda kalma süresi kısa olduğu için doping testlerinde yakalanma riski düşüktür.

Spor ve Doping Kontrolleri:

  • WADA, IABRW (Uluslararası Yarışma ve Bahis Organizasyonu) ve FEI (Uluslararası Binicilik Federasyonu) tarafından yasaklanmıştır.

  • 2017 yılında, 65 farklı sporcu numunesinde SARM'ler (Andarine, Ostarine, LGD-4033 ve RAD140) pozitif bulunmuştur.

  • Sporcular ve yarış hayvanları üzerinde yapılan kontrollerde giderek daha fazla Andarine tespit edilmektedir.

Sonuç:

  • Andarine (S-4), kas ve kemik kütlesini artırma potansiyeline sahip bir SARM’dir.

  • Doping kontrollerinde yasaklıdır ve sağlık açısından ciddi riskler taşımaktadır.

  • Yüksek performanslı sporcularda ve hayvan yarışlarında kötüye kullanımı artmaktadır.

  • İleri seviye idrar testleriyle tespit edilebilmektedir.

Kaynak:

Enobosarm (Ostarine)

Tespit Yöntemleri

Kaynak:

Ligandriol

Tespit Yöntemleri

Kaynak:

Rad140

Spor ve Doping Kontrolleri

Kaynak:

S-23

S-23, seçici androjen reseptör modülatörü (SARM) olarak bilinen bir kimyasal türüdür. Vücuttaki testosteron aktivitesini taklit eder. S-23, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) ve Ulusal Üniversite Sporları Birliği (NCAA) tarafından yasaklanmıştır. S-23, enerjiyi artırmak, atletik performansı iyileştirmek, kas gelişimini artırmak ve diğer amaçlar için kullanılır, ancak kullanımını destekleyen iyi bir bilimsel kanıt yoktur. S-23 ayrıca güvenli olmayabilir.

Kaynak:

Yk-11

Tespit Yöntemleri

Kaynak:

Zeranol

Uluslararası Düzenlemeler

Kaynak:

Zilpaterol

Spor ve Doping Kontrolleri

Add paragraph text. Click “Edit Text” to update the font, size and more. To change and reuse text themes, go to Site Styles.

Kaynak:

S2
PEPTİD HORMONLAR, BÜYÜME FAKTÖRLERİ, İLGİLİ MADDELER VE MİMETİKLER

Aşağıdaki maddeler ve benzer kimyasal yapıya benzer biyolojik etkilere sahip diğer maddeler yasaklanmıştır.

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir:

Bu sınıftaki yasaklı maddelerin hepsi Tanımlanmış Maddelerin dışındaki maddelerdir.

S2.1. ERİTROPOİETİNLER (EPO) VE ERİTROPOİEZİ ETKİLEYEN AJANLAR

S2.2.1
Eritropoietin-Reseptör Agonistleri

Darbepoietin

  • Darbepoietin alfa (DPO), eritropoiezisi (kırmızı kan hücresi üretimini) teşvik eden rekombinant bir glikoproteindir.

  • Eritropoietin (EPO) türevidir, ancak EPO’ya göre daha uzun yarı ömre sahiptir.

  • Kronik böbrek hastalığı (KBH) ve kemoterapiye bağlı aneminin tedavisinde kullanılmaktadır.

  • Darbepoietin alfa, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklılar listesine alınmıştır, çünkü sporcular tarafından dayanıklılığı artırmak için kötüye kullanılmaktadır.

  • Tıbbi Kullanım:

    • Kronik böbrek hastalığına bağlı anemi tedavisi.

    • Kemoterapiye bağlı anemi hastalarında kırmızı kan hücrelerini artırmak için kullanılır.

    • Darbepoietin alfa, insan eritropoietininden (EPO) daha fazla glikozilasyon bölgesine sahiptir, bu da onu daha uzun süre etkili kılar.

  • Doping Kullanımı:

    • Darbepoietin, eritropoietin gibi kandaki oksijen taşıma kapasitesini artırarak sporcularda dayanıklılığı artırabilir.

    • Bisiklet, uzun mesafe koşu, kayak ve dayanıklılık gerektiren diğer sporlarda yasadışı olarak kullanıldığı rapor edilmiştir.

    • WADA tarafından yasaklanmış olup, doping testlerinde tespit edilmektedir.

    •  

    •  

  • Sonuç
    • Darbepoietin alfa, eritropoietinden türetilmiş ve daha uzun etki süresine sahip bir ilaçtır.

    • Kronik böbrek hastalığı ve kemoterapiye bağlı anemi tedavisinde önemli bir role sahiptir.

    • Doping amacıyla kullanımı yasaktır ve dayanıklılık sporlarında performans artırıcı etkisi nedeniyle kötüye kullanılmaktadır.

    • Tespiti için gelişmiş laboratuvar teknikleri kullanılmaktadır ve WADA tarafından sıkı kontrol altındadır

    • Spor ve Doping Kontrolleri

  • WADA ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmıştır.

  • Atletlerde ve dayanıklılık gerektiren sporlarda doping olarak kullanımı sıkça tespit edilmiştir.

  • Darbepoietin’in eritropoietinden daha uzun etki süresi nedeniyle, sporcularda test edilme olasılığı daha yüksektir.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi durumunda sporcular ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.

Darbepoietin alfa anemi tedavisinde etkili bir ilaç olarak kullanılmaya devam etmektedir.

Anemi Tedavisi:

Darbepoetin uzun etkili bir eritropoez uyarıcı ajan (ESA) olup, erken doğan (preterm) ve zamanında doğan (term) bebeklerde kırmızı kan hücrelerinin üretimini arttırmak için kullanılmıştır.

Çalışmalar Darbe'nin yenidoğanlarda kan transfüzyon ihtiyacını azaltabileceğini göstermektedir. 

Nöroproteksiyon (Beyin Koruyucu Etki): 

Darbepoetin, beyin gelişimini destekleyici etkiler gösterebilir ve erken doğan bebeklerde bilişsel gelişimi iyileştirme potansiyeline sahiptir.

HİE tanısı alan yenidoğanlarda beyin koruma tedavisi olarak kullanılma potansiyeli araştırılmaktadır.

Kaynak:

Eritropoietin

Spor Performansına Etkisi ve Doping Kullanımı

Kaynak:

CERA

Spor Performansına Etkisi ve Doping Kullanımı

Kaynak:

CNTO-530
(EPOmimetik ajanlar ve onların yapıtaşları)

Tespit Yöntemleri

Kaynak:

Peginesatide

Spor ve Doping Kontrolleri

Kaynak:

S2.1.2
HİPOKSİ İLE İNDÜKLENEN FAKTÖR (HIF) AKTİVİTE EDİCİ AJANLAR

Kobalt

  • Kobalt, insan vücudunda eser miktarda bulunan temel bir iz elementtir ve biyolojik olarak B12 vitamini (siyanokobalamin) ile ilişkilidir.

  • Hipoksi (oksijen yetersizliği) durumunu taklit edebilir ve eritropoietin (EPO) üretimini uyararak kırmızı kan hücrelerinin sayısını artırabilir.

  • 2017 yılında Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklılar listesine eklenmiştir, çünkü performans artırıcı potansiyeli bulunmaktadır.

  • Kobaltun egzersiz performansı üzerindeki olumlu etkileri konusunda sınırlı bilimsel veri mevcuttur.

Egzersiz Performansı Üzerine Etkisi

  • Deneysel çalışmalar, kobalt takviyesinin hipoksi toleransını artırabileceğini ve kas metabolizmasını iyileştirebileceğini göstermiştir.

  • Bazı araştırmalar, kobaltun dayanıklılığı artırdığını ve aerobik kapasiteyi geliştirdiğini öne sürse de, insan çalışmaları yetersizdir.

  • Aşırı kobalt alımının toksik olabileceği unutulmamalıdır.

Kobaltun Vücutta Dağılımı ve Emilimi

  • Bir yetişkin insan vücudunda yaklaşık 1.1 - 1.5 mg kobalt bulunur.

  • Karaciğer, kobaltun ana depolama organıdır ve toplam miktarın %10’unu içerir.

  • Kobalt, bağırsaktan değişen oranlarda (%18 - %97) emilebilir ve demir taşınma sistemleri ile bağlantılıdır.

  • Bağışıklık sistemini etkileyebilir ve oksidatif stres ile ilişkilendirilmiştir.

Tespit Yöntemleri

  • Kobalt ve metabolitleri, idrar testleri ile tespit edilebilir.

  • İndüktif Bağlı Plazma Kütle Spektrometresi (ICP-MS) ve LC-MS/MS gibi yöntemler kullanılarak analiz edilebilir.

  • Biyolojik pasaport programları kapsamında, kobalt seviyelerindeki anormal değişiklikler takip edilebilir.

Spor ve Doping Kontrolleri

  • Kobalt, WADA tarafından doping maddeleri listesine eklenmiştir.

  • Kan ve idrar testleri ile tespiti mümkündür.

  • B12 vitamini içeren kobalt bileşikleri yasak kapsamında değildir, ancak inorganik kobalt bileşikleri yasaktır.

  • Bazı sporcular tarafından dayanıklılığı artırmak amacıyla yasadışı olarak kullanıldığı rapor edilmiştir.

Sonuç

  • Kobalt, hipoksi simüle edici etkileri nedeniyle dayanıklılığı artırıcı olarak kötüye kullanılabilecek bir elementtir.

  • Ancak, uzun vadeli etkileri tam olarak bilinmemektedir ve yüksek dozlarda ciddi sağlık riskleri taşımaktadır.

  • Doping testlerinde tespiti mümkündür ve kullanımı ciddi yaptırımlara yol açabilir.

  • Kobalt takviyesinin bilinçsiz kullanımı ciddi yan etkilere neden olabileceğinden, yalnızca tıbbi gözetim altında alınmalıdır.

Kaynak:

Daprodustat

Doping ve Spor Kullanımı

Kaynak:

IOX2

Doping Kullanımı ve Spor Performansına Etkisi

Kaynak:

Molidustat

Doping ve Spor Kullanımı

Kaynak:

Roxadustat

  • Roxadustat, prolil hidroksilaz enzimlerini (PHDs) inhibe eder ve bu sayede hipoksiye duyarlı faktörün (HIF) stabil hale gelmesini sağlar.

  • Eritropoietin (EPO) üretimini artırarak kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin oluşumunu teşvik eder.

  • Demir emilimini artırır ve hepsidin seviyesini düşürerek vücudun demiri daha iyi kullanmasını sağlar.

Roxadustat’ın Avantajları

  • Oral kullanım: İğne veya infüzyona gerek kalmadan ağızdan alınabilir.

  • Enflamasyonlu hastalarda daha etkili olabilir: ESA tedavisine dirençli (enflamasyon nedeniyle) hastalarda hemoglobin artışı daha fazla gözlenmiştir.

  • Demir yönetimi: Demir metabolizmasını iyileştirerek hastalarda IV demir ihtiyacını azaltabilir.

  • Kan nakli ihtiyacını azaltabilir: RBC transfüzyonu gereksinimini düşürerek anemi yönetimini kolaylaştırır.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Roxadustat, kronik böbrek hastalığı ile ilişkili aneminin tedavisinde epoetin alfa kadar etkili bulunmuş ve bazı avantajlar sunmuştur. Özellikle oral formda kullanılması, demir metabolizmasını düzenlemesi ve enflamasyonla ilişkili anemi vakalarında daha iyi sonuçlar vermesi dikkat çekicidir. Ancak, kardiyovasküler güvenlik profili ve uzun vadeli etkileri daha fazla araştırılmalıdır.

Kaynak:

Vadadustat

Vadadustat, hipoksiye duyarlı faktör prolil hidroksilaz inhibitörü (HIF-PHI) sınıfında yer alan ve kronik böbrek hastalığı (KBH) ile ilişkili aneminin tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. HIF stabilizasyonunu artırarak eritropoietin (EPO) üretimini artırır, demir metabolizmasını düzenler ve kırmızı kan hücrelerinin üretimini destekler​.

  • HIF yolunu aktive ederek doğal EPO seviyelerini yükseltir.

  • Demir bağlanma kapasitesini artırır ve hepsidin seviyelerini düşürerek demirin vücut tarafından daha iyi kullanılmasını sağlar.

  • Kan nakli ihtiyacını azaltabilir ve daha dengeli bir hemoglobin (Hb) seviyesi sağlar.

Sonuç

Vadadustat, kronik böbrek hastalığına bağlı anemi tedavisinde etkili bir alternatif olarak değerlendirilmiştir. Diyaliz bağımlı ve bağımsız hastalarda hemoglobini artırdığı, demir metabolizmasını iyileştirdiği ve ciddi yan etki riskinin düşük olduğu gösterilmiştir. Ancak, uzun vadeli çalışmalara ihtiyaç vardır ve bazı hastalarda geleneksel ESA (örneğin darbepoetin alfa) ile karşılaştırıldığında daha az etkili olabilir​.

Kaynak:

Ksenon

  • Ksenon, güçlü bir inhalasyon anestezi ajanıdır ve yan etkileri minimaldir.

  • 1999 yılından beri Rusya’da resmi olarak anestezik olarak kullanılmaktadır.

  • Hızlı etkili ve nöroprotektif özelliklere sahiptir, bu yüzden kalp ameliyatları ve beyin cerrahisinde kullanılır.

Ksenon ve Spor Performansı Üzerindeki Etkisi

2014 yılında Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA), ksenon gazını yasaklı maddeler listesine ekledi. Bunun sebebi, hipoksiye duyarlı faktör (HIF) stabilizasyonu üzerinden eritropoietin (EPO) seviyelerini artırabileceği iddiasıdır​.

Ksenon'un Sporcular Üzerindeki Olası Etkileri

  • Eritropoez (Kırmızı Kan Hücresi Üretimi) Artışı:

    • Bazı çalışmalar, ksenon inhalasyonunun EPO seviyelerini artırabileceğini öne sürmüştür.

    • EPO artışı, kanın oksijen taşıma kapasitesini artırabilir, bu da dayanıklılık sporlarında avantaj sağlayabilir.

  • Kas Yenilenmesini Hızlandırma:

    • Ksenon, antrenman sonrası iyileşmeyi hızlandırabilir ve kas onarımını destekleyebilir.

    • Askeri personel ve elit sporcular tarafından denendiği belirtilmiştir.

  • Uyku ve Stres Yönetimi:

    • Uykusuzluk ve yorgunluğu azaltarak sporcuların toparlanmasını hızlandırabilir.

    • Rahatlatıcı etkisi nedeniyle, zihinsel stres yönetiminde kullanılabilir.

Ksenon ve Doping Tartışmaları

  • 2014 Sochi Kış Olimpiyatları sırasında, Rus sporcuların ksenon gazı kullandığına dair iddialar ortaya atıldı.

  • WADA, ksenonu yasaklı maddeler listesine ekledi, çünkü hipoksiye duyarlı faktör (HIF) aktivasyonuyla EPO seviyelerini artırabileceği öne sürüldü.

  • Ancak yapılan çalışmalar, ksenonun EPO üretimini artırmasının kısa süreli ve geçici olduğunu gösterdi.

Sonuç: Ksenon’un Spor ve Tıp Alanındaki Yeri

  • Tıp alanında etkili bir anestezik ve nöroprotektif ajan olarak kullanımı devam etmektedir.

  • Spor performansını artırdığına dair bilimsel kanıtlar zayıftır ve WADA’nın yasaklama kararı tartışmalıdır.

  • Uzun vadeli etkileri ve eritropoez üzerindeki kesin rolü için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Kaynak:

S2.1.3 
 GATA inhibitörleri

K-11706

  • Hipoksiye duyarlı faktör-1 (HIF-1) bağlanma aktivitesini artırarak EPO gen ifadesini uyarır.

    • GATA transkripsiyon faktörlerinin bağlanmasını inhibe eder, böylece EPO üretimi üzerindeki baskıyı azaltır.

    • İnflamatuar sitokinler (IL-1β ve TNF-α) tarafından baskılanan EPO üretimini yeniden aktive eder.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

K-11706, EPO üretimini artırarak anemi tedavisinde umut vadeden bir bileşiktir. GATA transkripsiyon faktörlerini inhibe etmesi ve HIF-1 aktivitesini artırması sayesinde, mevcut EPO bazlı tedavilere alternatif olabilir. Hayvan modellerinde anemi belirtilerini iyileştirdiği gösterilmiş, ancak insan klinik denemeleri gerekmektedir​

Kaynak:

S2.1.4 
Dönüştürücü büyüme faktörü beta (TGF- β) sinyali inhibitörleri

Luspatercept

Luspatercept, anemi tedavisinde kullanılan ve eritropoezi (kırmızı kan hücresi üretimini) teşvik eden yeni nesil bir ilaçtır. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış olup, sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılma riski taşımaktadır.

  • Luspatercept, olgunlaşmamış eritroblastların (kırmızı kan hücre öncülleri) apoptozunu (programlanmış hücre ölümü) engelleyerek eritropoezi destekler.

  • Eritropoietin (EPO) ile birlikte kullanıldığında sinergistik (birbirini destekleyici) etki gösterdiği tespit edilmiştir.

  • TGF-β süper ailesine ait aktivinler ve büyüme farklılaşma faktörleri (GDF) gibi dolaşımdaki proteinleri hedef alır.

  • Eritropoietin (EPO) gibi etki eder, ancak daha geç bir aşamada çalışır.

Sonuç

Luspatercept’in doping için kullanımı mümkündür ve tespit edilmesi gereklidir.
Kan, idrar ve DBS örnekleri ile uzun süre boyunca tespit edilebilir.
Doğrudan testler oldukça etkilidir, ancak dolaylı testler (hematolojik parametreler) yeterli olmayabilir.
WADA, luspatercept’i eritropoez artırıcı ajanlar (ESA) ile birlikte tarama protokollerine dahil etmelidir.

Kaynak:

Sotatercept

Sotatercept, pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) tedavisinde kullanılan deneysel bir ilaçtır. PAH, akciğer arterlerinde kan basıncının artmasına ve sağ ventrikül işlev bozukluğuna yol açan ilerleyici bir hastalıktır. Sotatercept, bu hastalığın tedavisinde yeni bir yaklaşım olarak geliştirilmiştir.

Sonuçlar ve Değerlendirme

  • Sotatercept, PAH tedavisinde uzun vadeli klinik fayda sağladı.

  • PVR, 6MWD, WHO FC ve NT-proBNP gibi kritik parametrelerde belirgin iyileşmeler sağlandı.

  • Ciddi yan etki profili düşük olup, genellikle tolere edilebilir düzeydeydi.

  • Özellikle düşük hemoglobin seviyesine sahip PAH hastalarında ek fayda sağlayabilir.

Kaynak:

S2.1.5
Doğal onarım (Innate repair) reseptör agonistleri

Add a Title

Asialo-rekombinant insan eritropoetini (asialo-rhuEPO), eritropoietinin (EPO) türevlerinden biridir ve sinir koruyucu (nöroprotektif) etkileri nedeniyle iskemik inme tedavisi için potansiyel bir ilaç olarak değerlendirilmiştir. Standart rekombinant insan eritropoetini (rhuEPO), kırmızı kan hücrelerinin üretimini teşvik ederken, asialo-rhuEPO eritropoetik etkiye sahip olmadan yalnızca doku koruma işlevi görür.

  • Asialo-rhuEPO, standart rhuEPO’nun terminal sialik asit kalıntılarının çıkarılmasıyla elde edilir.

  • Bu değişiklik, asitliği (pI ~8.5) ve dolaşımdaki yarı ömrünü (~2-3 dakika) azaltır.

  • Hematopoietik aktivite göstermez, yani kırmızı kan hücresi üretimini artırmaz.

  • Kan-beyin bariyerini (BBB) geçebilir, bu da onu nöroprotektif tedavi için uygun hale getirir.

Sonuç ve Gelecek Perspektifleri

  • Asialo-rhuEPO, iskemik inme ve sinir sistemi hastalıkları için umut verici bir ilaçtır.

  • Standart EPO’nun yan etkilerinden kaçınarak doku koruyucu etkisini sürdürebilir.

  • Daha fazla klinik çalışma ile tedaviye entegrasyonu sağlanabilir.

Kaynak:

Carbamylated Erythropoietin (CEPO)

Carbamylated Erythropoietin nedir?

Carbamylated eritropoietin (CEPO), standart eritropoietin (EPO)'nun türevidir. Klasik EPO'nun aksine kırmızı kan hücresi üretimini teşvik etmez, ancak bağışıklık sistemini düzenleyici ve doku koruyucu etkiler gösterir. Özellikle organ nakli, bağışıklık baskılanması ve inflamasyonun kontrolü için önemli bir ajan olarak araştırılmaktadır.

  • CEPO, EPO'nun hematopoietik etkilerini göstermeden, doku koruyucu ve bağışıklık düzenleyici fonksiyonlarını korur.

  • Bağışıklık hücrelerini modüle ederek inflamasyonu azaltır ve organ nakli sonrası doku reddini engelleyebilir.

  • PI3K/AKT sinyal yolunu aktive ederek hücresel hayatta kalmayı ve bağışıklık düzenlemeyi destekler.

  • EPO reseptörüne (EPOR) bağlanarak anti-inflamatuar etkiler gösterir ancak kan üretimini artırmaz.

Sonuç

  • Carbamylated EPO, hematopoetik etki göstermeden organ koruma ve bağışıklık modülasyonu sağlayan bir EPO türevidir.

  • Böbrek nakli sonrası uzun vadeli organ koruması için umut verici bir tedavi olarak öne çıkmaktadır.

  • Bağışıklık sistemini düzenleyerek, inflamasyon ve doku reddi riskini azaltabilir.

  • PI3K/AKT yolunu aktive ederek hücresel hayatta kalma mekanizmalarını destekler.

Kaynak:

S2.2.
PEPTİD HORMONLAR VE SALGILATICI FAKTÖRLERİ

S2.2.1
Erkeklerde testosteron uyarıcı peptidler

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir.

Koryonik gonadotropin

İnsan Koryonik Gonadotropini (hCG), gebelik sırasında plasenta tarafından üretilen bir glikoprotein hormondur. Aynı zamanda belirli tümör türleri tarafından da üretilebilir. hCG'nin biyolojik etkisi, Luteinize Edici Hormon (LH) ile aynıdır, ancak daha uzun bir plazma yarı ömrüne sahiptir.

hCG’nin Fonksiyonları

  1. Gebelikte:

    • hCG, progesteron üretimini desteklemek için corpus luteumu uyarır.

    • Fetal gelişim sırasında, özellikle Leydig hücrelerini uyararak testosteron üretimini artırır.

    • Anne kanında 8-10. haftalarda maksimum seviyeye ulaşır ve daha sonra azalarak 17-20. haftada düşük seviyelerde sabitlenir.

  2. Tümörlerde:

    • Testis, yumurtalık, mide ve pankreas gibi organlarda görülen bazı tümör türleri hCG üretir.

    • Özellikle testis tümörleri ve trofoblastik tümörler (koryokarsinom, hidatidiform mol) yüksek seviyelerde hCG salgılayabilir.

  3. Spor ve Doping Kullanımı:

    • hCG, erkek sporcular tarafından testosteron üretimini artırmak amacıyla doping olarak kullanılabilir.

    • Testis küçülmesini (atrofi) önlemek için anabolik steroid kullanımı sonrası hCG uygulanabilir.

    • Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) 1987 yılında hCG kullanımını yasaklamıştır.

hCG’nin Sporcularda Kullanımı ve Doping

💉 Erkek sporcular hCG’yi neden kullanır?

  • hCG, testislerdeki Leydig hücrelerini uyararak doğal testosteron üretimini artırır.

  • Anabolik steroid kullanan sporcular, testis fonksiyonlarını korumak ve steroid kürlerinden sonra doğal testosteron seviyelerini geri kazandırmak için hCG kullanır.

  • hCG, testosteron seviyelerini yükseltirken idrarda testosteron/epitestosteron (T/E) oranını değiştirmez. Bu nedenle, doğrudan tespit edilmesi zordur.

🚨 IOC ve Doping Kontrolleri

  • IOC, 1983 yılında idrardaki testosteron/epitestosteron oranının (T/E >6) doping göstergesi olduğunu belirledi.

  • hCG kullanımı, hem testosteronu hem de epitestosteronu artırarak bu oranı normal seviyede tutar.

  • Bu nedenle hCG'nin tespiti için doğrudan bir test geliştirilmesi gereklidir.

🔬 hCG Tespiti

  • İmmünoassay (ELISA gibi) testleri kullanılarak hCG idrarda tespit edilebilir.

  • Ancak IOC, immünoassay testlerinin tek başına yeterli olmadığını, doğrulama için ek yöntemler gerektiğini belirtmiştir.

  • Kütle spektrometresi (GC-MS) gibi yöntemlerle hCG’nin kesin olarak tespit edilmesi mümkündür.

Sonuç

  • hCG, gebelik sırasında plasenta tarafından üretilen bir hormondur, ancak bazı tümörler tarafından da salgılanabilir.

  • Erkek sporcular tarafından doğal testosteron üretimini artırmak için doping amacıyla kullanılabilir.

  • IOC tarafından yasaklanmış olup, doping testlerinde doğrudan tespit edilmesi zordur.

  • İmmünoassay yöntemleri ile tespit edilse de, kesin tanı için GC-MS gibi teknikler gereklidir.

  • Yan etkileri arasında ginekomasti, sıvı tutulumu ve hormon dengesizliği yer alır.

  • hCG’nin doping amaçlı kullanımı sporcular için etik dışı ve sağlık açısından risklidir.

Kaynak:

Luteinleştirici hormon

Luteinize edici hormon (LH), hipofiz bezinden salgılanan ve üreme sisteminin düzenlenmesinde önemli bir rol oynayan bir gonadotropin hormondur. Folikül Uyarıcı Hormon (FSH) ile birlikte çalışarak kadınlarda yumurtlamayı (ovülasyon) ve erkeklerde testosteron üretimini düzenler.

LH’nin İşlevleri

Kadınlarda:

  • Ovülasyon sürecini tetikler: Yumurtalıklardaki Graaf folikülünün çatlamasını sağlayarak yumurtlamayı başlatır.

  • Progesteron üretimini destekler: Ovulasyon sonrası corpus luteum’un progesteron salgılamasına yardımcı olur.

  • Menstrüel döngünün düzenlenmesine katkı sağlar.

  • Polikistik Over Sendromu (PCOS) olan kadınlarda LH seviyeleri genellikle yüksektir, bu da yumurtlama problemlerine neden olabilir.

Erkeklerde:

  • Testislerdeki Leydig hücrelerini uyararak testosteron üretimini arttırır.

  • Sperm üretimi (spermatogenez) için gerekli olan testosteron seviyelerinin korunmasını sağlar.

LH ve Doping

Doping amacıyla LH kullanımı, özellikle erkek sporcular arasında yaygındır.
Testosteron seviyelerini artırmak için LH enjeksiyonları yapılabilir.
Ancak, bu tür hormon manipülasyonları spor kuralları çerçevesinde yasaktır ve ciddi yan etkilere yol açabilir.

Yan Etkiler:

  • Erkeklerde testosteron seviyelerinde aşırı yükselme, testosteron-östrojen dengesizliği ve ginekomasti (meme büyümesi).

  • Sperm üretiminin azalması ve kısırlık riski.

  • Kadınlarda hormon dengesizlikleri ve yumurtlama sorunları.

  • Uzun vadede hipofiz bezi baskılanarak doğal LH üretimi azalabilir.

Sonuç

  • LH, üreme sağlığı için kritik bir hormondur ve hem kadınlarda hem erkeklerde önemli roller üstlenir.

  • Sporcularda aşırı egzersiz, enerji açığı ve düşük yağ oranı LH seviyelerini baskılayabilir ve üreme sistemine zarar verebilir.

  • Doping amacıyla kullanımı testosteron seviyelerini artırabilir, ancak sağlık açısından ciddi riskler taşır.

  • LH seviyeleri, doping testlerinde manipüle edilebilecek bir biyomarker olarak değerlendirilir.

Kaynak:

Gonadotropin salgılatıcı hormon

Gonadotropin-serbestleştirici hormon (GnRH), hipotalamus tarafından üretilen ve hipofiz bezini luteinize edici hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgılaması için uyaran bir hormondur. GnRH, üreme sistemi üzerinde kritik bir rol oynar ve hem erkeklerde hem de kadınlarda üreme fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı olur.

GnRH ve Doping Kullanımı

  • GnRH, sporcular tarafından doping amacıyla kullanılabilir.

  • GnRH agonistleri veya antagonistleri, testosteron seviyelerini değiştirmek için manipüle edilebilir.

Özellikle erkek sporcuların doping sonrası testosteron seviyelerini doğal olarak artırmak için kullanıldığı bilinmektedir.

Doping Etkileri ve Riskleri:

  • GnRH’nin aşırı kullanımı, vücudun doğal testosteron üretimini baskılayabilir.

  • Hipogonadizm (testosteron eksikliği) ve infertilite riski doğurabilir.

  • Kadınlarda düzensiz menstrüasyon ve yumurtlama sorunlarına yol açabilir.

  • Sporcularda hormon dengesini bozarak kas kaybı, yorgunluk ve depresyona neden olabilir.

Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), GnRH ve türevlerini yasaklı maddeler listesine almıştır.

Sonuç

  • GnRH, üreme hormonlarının düzenlenmesinde kilit rol oynayan bir hipotalamus hormonudur.

  • Doping olarak testosteron seviyelerini düzenlemek için kötüye kullanılabilir, ancak ciddi hormonal dengesizliklere yol açabilir.

  • Tıbbi olarak, kısırlık tedavisinden prostat kanserine kadar birçok hastalık için kullanılmaktadır.

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesine alınmış olup, doping kontrollerinde tespit edilebilmektedir.

Kaynak:

Gonadorelin

Gonadorelin, hipotalamus tarafından üretilen ve hipofiz bezine etki eden bir nöropeptittir. Hipofiz bezinden luteinize edici hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgılanmasını tetikleyerek üreme sistemi üzerinde kritik bir rol oynar. Gonadorelin, tıbbi olarak GnRH agonisti olarak kullanılır ve farklı hastalıkların tedavisinde önemli bir yere sahiptir.

  • Doğal GnRH ile aynı yapıya sahip sentetik bir decapeptittir (10 amino asit içerir).

  • Hipotalamus-hipofiz-gonadal (HPG) ekseni üzerinde önemli bir düzenleyici faktördür.

  • Hipotalamusta pulsatil (nabız benzeri) salgılanır, böylece hipofiz bezindeki GnRH reseptörlerine bağlanarak LH ve FSH’nin salgılanmasını sağlar.

  • Erkeklerde testosteron üretimini, kadınlarda ise ovülasyonu (yumurtlamayı) düzenler.

  • GnRH reseptörleri, üreme sisteminin yanı sıra bazı kanser türlerinde de (prostat, meme ve rahim kanserleri) aşırı eksprese edilebilir.

Doping Kullanımı ve Sporcular Üzerindeki Etkileri

  • Gonadorelin, sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Özellikle erkek sporcular, testosteron seviyelerini artırmak için GnRH agonistlerini kullanabilir.

Bu kullanım, WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından yasaklanmıştır.

Yan Etkiler ve Riskler:

  • Erkeklerde aşırı testosteron üretimi, östrojen seviyelerinin artması ve ginekomasti (meme büyümesi) gibi yan etkilere yol açabilir.

  • Hipofiz bezinin baskılanması sonucu uzun vadeli hormonal bozukluklar görülebilir.

  • Kadınlarda menstrüel düzensizlikler ve yumurtlama problemleri ortaya çıkabilir.

Gonadorelin tespiti için:

  • Kütle spektrometrisi (MS)

  • İmmünoassay testleri (ELISA)

  • Biyosensör tabanlı sistemler kullanılmaktadır.

Sonuç

  • Gonadorelin, üreme sistemi hormonlarının salgılanmasını düzenleyen kritik bir hipotalamik hormondur.

  • Kısırlık, erken ergenlik, endometriozis ve hormon bağımlı kanserlerin tedavisinde kullanılır.

  • Sporcular tarafından testosteron seviyelerini artırmak için doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • WADA tarafından yasaklanmış olup, anti-doping testlerinde çeşitli analitik yöntemlerle tespit edilebilir.

Kaynak:

Buserelin

Buserelin, gonadotropin-serbestleştirici hormon (GnRH) analoğu olan bir ilaçtır. Hipotalamusun doğal GnRH’sine benzer şekilde çalışarak hipofiz bezinden luteinize edici hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgılanmasını uyarır. Bu özelliği nedeniyle üreme sağlığı, hormon bağımlı kanserler ve bazı endokrin hastalıkların tedavisinde kullanılır.

Buserelin’in Kullanım Alanları

Prostat Kanseri:

  • Testosteron üretimini baskılayarak prostat kanseri büyümesini yavaşlatır.

  • Anti-androjen ilaçlarla kombine olarak hormon duyarlı prostat kanseri tedavisinde kullanılır.

Endometriozis:

  • Buserelin, östrojen seviyelerini baskılayarak endometriozisin neden olduğu ağrıyı hafifletebilir.

  • Uzun süreli kullanımı menopoza benzer semptomlara yol açabilir.

İleri Evre Meme Kanseri:

  • Östrojen reseptörü pozitif meme kanseri olan kadınlarda, östrojen üretimini baskılamak için kullanılır.

İnfertilite Tedavisi (Tüp Bebek - IVF):

  • Yumurtalıkların kontrollü uyarılması için kullanılır.

  • Yumurtlamayı tetikleyerek yumurta gelişimini düzenler.

Erken Ergenlik:

  • Çocuklarda erken yaşta başlayan ergenliği geciktirmek için kullanılır.

Sonuç ve Gelecek Perspektifler

  • Buserelin, üreme sistemi hastalıkları, kanser tedavisi ve endokrin bozukluklar için etkili bir ilaçtır.

  • Kistik fibrozis hastalarında yeni bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmektedir.

  • Uzun süreli kullanımda kemik yoğunluğu kaybı gibi yan etkiler dikkate alınmalıdır.

  • Tıbbi denetim altında kullanılması gereken güçlü bir GnRH analoğudur.

Kaynak:

Deslorelin

Deslorelin, gonadotropin-serbestleştirici hormon (GnRH) agonisti olan bir sentetik peptiddir. Hipotalamus tarafından üretilen doğal GnRH’ye benzer şekilde çalışır ancak uzun süreli etkili olacak şekilde modifiye edilmiştir. Üreme hormonlarını düzenleyerek testosteron, östrojen ve progesteron seviyelerini baskılar.

Deslorelin kontrollü salınım sağlayan bir implant formunda (Suprelorin®) kullanılır ve özellikle hayvanlarda kısırlık (sterilizasyon), hormon duyarlı hastalıkların tedavisi ve agresyon yönetimi için yaygın olarak kullanılır.

Deslorelin’in Kullanım Alanları

1. Erkeklerde Testosteron Baskılanması ve Kısırlık

  • Testosteron seviyelerini düşürerek üreme fonksiyonlarını geçici olarak durdurur.

  • Böbreküstü bezi hastalıklarında (özellikle köpekler ve gelinciklerde) hormon tedavisi olarak kullanılır.

  • Prostat hastalıklarının tedavisinde etkilidir.

2. Kadınlarda Yumurtlama ve Hormon Tedavisi

  • Endometriozis ve hormon bağımlı kanserlerin tedavisinde kullanılır.

  • Kısırlık (geçici sterilizasyon) için hormon baskılayıcı olarak kullanılır.

3. Hayvanlarda Kullanım

  • Kedi, köpek, at, kuş, primatlar ve vahşi hayvanların üreme yönetimi için kullanılır.

  • Hayvanat bahçelerinde nüfus kontrolü ve agresyon yönetimi için tercih edilir.

Sonuç

  • Deslorelin, güçlü ve uzun etkili bir GnRH agonistidir.

  • Üreme fonksiyonlarının geçici olarak baskılanması ve hormon bağımlı hastalıkların tedavisi için kullanılır.

  • Hayvanlarda üreme kontrolü, prostat hastalıkları, agresyon yönetimi ve hormon tedavisinde etkilidir.

  • Testosteron ve östrojen seviyelerini düşürerek hormon bağımlı hastalıkların ilerlemesini yavaşlatabilir.

Kaynak:

Histrelin

Histrelin, Gonadotropin-Salınım Hormonu (GnRH) agonisti olan sentetik bir peptiddir. GnRH reseptörlerine bağlanarak luteinize edici hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgısını başlangıçta artırır, ancak uzun vadede hipofiz bezinde bu hormonların üretimini baskılar.

Histrelin genellikle prostat kanseri, erken ergenlik, endometriozis ve hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Histrelin implantı, özellikle çocuklarda erken ergenliği kontrol altına almak için kullanılan uzun etkili bir tedavi yöntemidir.

Histrelin’in Kullanım Alanları

1. Erken Ergenlik Tedavisi (CPP - Central Precocious Puberty)

  • Çocuklarda erken yaşta başlayan ergenliği baskılamak için kullanılır.

  • Puberteyi durdurarak, büyüme plakalarının erken kapanmasını önler ve erişkin boyunu artırmaya yardımcı olabilir.

  • Histrelin implantları genellikle uzun süreli ve sürekli hormon baskılanmasını sağlar.

2. Prostat Kanseri Tedavisi

  • Testosteron seviyelerini baskılayarak prostat kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlatır.

  • Cerrahi kastrasyona (testislerin alınmasına) alternatif olarak hormon tedavisi sunar.

  • Androjen bağımlı tümörlerin ilerlemesini engelleyebilir.

3. Endometriozis ve Uterin Miyomlar

  • Östrojen seviyelerini baskılayarak endometriozis ile ilişkili ağrıyı hafifletebilir.

  • Miyomların büyümesini yavaşlatmak için kullanılır.

4. Konjenital Adrenal Hiperplazi (CAH) Tedavisi

  • CAH hastalarında aşırı androjen üretimini baskılamak için kullanılabilir.

  • Bu durum genellikle kortizol üretimindeki genetik bozukluklardan kaynaklanır ve erken ergenliğe neden olabilir.

Histrelin ve Büyüme Üzerindeki Etkileri

Çalışmalar, histrelin implantının büyüme ve ergenlik sürecini etkileyebileceğini göstermektedir:

Kemik yaşının ilerlemesini yavaşlatır, böylece büyüme plakalarının erken kapanmasını önler.
Erişkin boy tahmininde artış sağlar (ortalama 7.1 cm’lik bir iyileşme).
Uzun süreli kullanımda ergenlik sürecinin baskılanmasına bağlı olarak büyüme hızında azalma gözlemlenebilir.
Tedavi sona erdiğinde, ergenlik genellikle 6-17 ay içinde yeniden başlar.

Histrelin Kullanımının Avantajları ve Dezavantajları

Avantajları:

  • Uzun etkili implant formu sayesinde sürekli GnRH baskılanması sağlar.

  • Erken ergenliği kontrol altına alarak büyüme potansiyelini artırır.

  • Hormon bağımlı kanserlerin ilerlemesini yavaşlatabilir.

Dezavantajları:

  • İlk aşamada "flare-up" etkisi nedeniyle geçici hormon artışı yaşanabilir.

  • Cinsel gelişimi geçici olarak durdurabilir.

  • Kemik mineral yoğunluğunda azalmaya neden olabilir (osteoporoz riski).

Sonuç

  • Histrelin, erken ergenlik, prostat kanseri ve endometriozis gibi hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde etkili bir ilaçtır.

  • Özellikle çocuklarda erken ergenliği baskılamak ve erişkin boyunu artırmak için kullanılmaktadır.

  • Tedavi kesildiğinde ergenlik süreci genellikle yeniden başlar.

  • Kemik sağlığı üzerinde etkileri dikkatle izlenmeli ve uzun süreli kullanımda kemik kaybı riski değerlendirilmelidir.

Kaynak:

Leuprorelin

Leuprorelin (Leuprolide), gonadotropin-salınım hormonu (GnRH) analoğu olan sentetik bir ilaçtır. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GnRH’ye benzer şekilde çalışır ancak daha uzun etkilidir. Prostat kanseri, erken ergenlik, endometriozis, meme kanseri ve tüp bebek tedavilerinde kullanılır.

Leuprorelin’in Kullanım Alanları

1. Prostat Kanseri Tedavisi:

  • Testosteron seviyelerini baskılayarak prostat kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlatır.

  • Hormon bağımlı tümörleri baskılamada etkilidir.

  • Cerrahi kastrasyona alternatif olarak kullanılır.

2. Erken Ergenlik Tedavisi:

  • Çocuklarda erken ergenliği durdurur ve normal gelişimi sağlar.

  • Hipotalamus-hipofiz-gonadal (HPG) eksenini geçici olarak baskılar.

  • Ergenliği erteleyerek erişkin boyunu artırabilir.

3. Endometriozis ve Miyom Tedavisi:

  • Östrojen seviyelerini baskılar, endometriozisin neden olduğu ağrıyı hafifletebilir.

  • Rahim içi dokuların büyümesini önleyerek miyom tedavisinde etkilidir.

4. Meme Kanseri:

  • Östrojen bağımlı meme kanseri tedavisinde kullanılır.

5. İnfertilite ve IVF Tedavisi:

  • Kontrollü over stimülasyonu için kullanılır.

  • Yumurtlama sürecini düzenleyerek tüp bebek başarı oranını artırabilir.

Leuprorelin ve Doping Kullanımı

Doping amacıyla kötüye kullanılabilir.
Erkek sporcular tarafından testosteron seviyelerini manipüle etmek için kullanılabilir.
Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesindedir.

Doping Testleri İçin Tespit Yöntemleri:

  • Sıvı Kromatografi - Kütle Spektrometrisi (LC-MS) yöntemi ile idrarda tespit edilebilir.

  • İdrardaki metabolitler 3-6 saat içinde saptanabilir ancak uzun vadede izleri kaybolur.

Sonuç

  • Leuprorelin, üreme hormonlarını baskılayarak prostat kanseri, erken ergenlik, endometriozis ve tüp bebek tedavisinde etkilidir.

  • Hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde önemli bir ilaçtır.

  • Uzun süreli kullanım kemik sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.

  • Doping amacıyla kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:

Nafarelin

Nafarelin, gonadotropin-serbestleştirici hormon (GnRH) agonisti olan bir sentetik peptiddir. Hipofiz bezini uyararak luteinize edici hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgısını artırır. Ancak uzun süreli kullanımda hipofiz GnRH reseptörleri duyarsızlaşır ve LH/FSH salınımı baskılanır. Bu durum, testosteron ve östrojen seviyelerinin azalmasına yol açar.

Nafarelin

Leuprorelin (Leuprolide), gonadotropin-salınım hormonu (GnRH) analoğu olan sentetik bir ilaçtır. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GnRH’ye benzer şekilde çalışır ancak daha uzun etkilidir. Prostat kanseri, erken ergenlik, endometriozis, meme kanseri ve tüp bebek tedavilerinde kullanılır.

Leuprorelin’in Kullanım Alanları

1. Prostat Kanseri Tedavisi:

  • Testosteron seviyelerini baskılayarak prostat kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlatır.

  • Hormon bağımlı tümörleri baskılamada etkilidir.

  • Cerrahi kastrasyona alternatif olarak kullanılır.

2. Erken Ergenlik Tedavisi:

  • Çocuklarda erken ergenliği durdurur ve normal gelişimi sağlar.

  • Hipotalamus-hipofiz-gonadal (HPG) eksenini geçici olarak baskılar.

  • Ergenliği erteleyerek erişkin boyunu artırabilir.

3. Endometriozis ve Miyom Tedavisi:

  • Östrojen seviyelerini baskılar, endometriozisin neden olduğu ağrıyı hafifletebilir.

  • Rahim içi dokuların büyümesini önleyerek miyom tedavisinde etkilidir.

4. Meme Kanseri:

  • Östrojen bağımlı meme kanseri tedavisinde kullanılır.

5. İnfertilite ve IVF Tedavisi:

  • Kontrollü over stimülasyonu için kullanılır.

  • Yumurtlama sürecini düzenleyerek tüp bebek başarı oranını artırabilir.

Leuprorelin ve Doping Kullanımı

Doping amacıyla kötüye kullanılabilir.
Erkek sporcular tarafından testosteron seviyelerini manipüle etmek için kullanılabilir.
Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesindedir.

Doping Testleri İçin Tespit Yöntemleri:

  • Sıvı Kromatografi - Kütle Spektrometrisi (LC-MS) yöntemi ile idrarda tespit edilebilir.

  • İdrardaki metabolitler 3-6 saat içinde saptanabilir ancak uzun vadede izleri kaybolur.

Sonuç

  • Leuprorelin, üreme hormonlarını baskılayarak prostat kanseri, erken ergenlik, endometriozis ve tüp bebek tedavisinde etkilidir.

  • Hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde önemli bir ilaçtır.

  • Uzun süreli kullanım kemik sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.

  • Doping amacıyla kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:

Triptorelin

Triptorelin, gonadotropin-serbestleştirici hormon (GnRH) analoğu olan bir ilaçtır. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GnRH’ye benzer şekilde çalışır ancak uzun etkili bir formdadır. Triptorelin, testosteron ve östrojen seviyelerini baskılayarak çeşitli hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde kullanılır.

Triptorelin’in Kullanım Alanları

 1. Prostat Kanseri Tedavisi

  • Testosteron seviyelerini baskılar ve prostat kanserinin büyümesini yavaşlatır.

  • Hormon bağımlı tümörlerde kullanılabilir.

  • Cerrahi kastrasyona (testislerin alınmasına) alternatif olarak kullanılır.

2. Erken Ergenlik Tedavisi (CPP - Central Precocious Puberty)

  • Çocuklarda erken ergenliği durdurarak normal büyüme ve gelişimi sağlar.

  • Hipotalamik-hipofiz-gonadal (HPG) eksenini geçici olarak baskılar.

  • Ergenliği erteleyerek erişkin boyunu artırabilir.

3. Endometriozis ve Miyom Tedavisi

  • Östrojen seviyelerini baskılar ve endometriozis semptomlarını azaltır.

  • Rahim içi miyomların büyümesini önleyebilir.

4. Erkeklerde Testosteron Baskılanması ve Kısırlık Tedavisi

  • Testosteron seviyelerini düşürerek sperm üretimini geçici olarak durdurur.

  • Cinsel hormon dengesini düzenlemek için kullanılır.

5. IVF (Tüp Bebek) Tedavisinde Kullanımı

  • Kontrollü over stimülasyonu için kullanılır.

  • Over hiperstimülasyon sendromu (OHSS) riskini azaltabilir.

Triptorelin ve Doping Kullanımı

Triptorelin, doping amacıyla kötüye kullanılabilir.
Erkek sporcular, testosteron seviyelerini düzenlemek için triptorelin enjeksiyonları kullanabilir.
Özellikle anabolik steroid kullanan sporcularda, testosteron üretimini normale döndürmek için triptorelin kullanıldığı rapor edilmiştir.
Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

Tespiti için kullanılan yöntemler:

  • Sıvı Kromatografi - Kütle Spektrometrisi (LC-MS)

  • İmmünoassay testleri

Sonuç

  • Triptorelin, hormon bağımlı hastalıkların tedavisinde etkili bir GnRH agonistidir.

  • Testosteron ve östrojen seviyelerini baskılayarak kanser, erken ergenlik ve endometriozis tedavisinde kullanılır.

  • Doping amacıyla kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Uzun süreli kullanım kemik kaybı ve hormonal dengesizliklere yol açabilir.

Kaynak:

Kisspeptin ve onun agonist analogları

Kisspeptin, hipotalamik-hipofiz-gonadal (HPG) ekseni üzerinde kritik rol oynayan bir nöropeptittir. GnRH (Gonadotropin Salgılatıcı Hormon) salgılanmasını tetikleyerek üreme sistemini düzenler. Kisspeptin reseptörü (KISS1R) aracılığıyla etki ederek ergenlik başlangıcını, yumurtlama süreçlerini ve erkeklerde spermatogenezi kontrol eder.

Kisspeptin’in İşlevleri

1. Hipotalamik-Hipofiz-Gonadal (HPG) Ekseni Üzerindeki Etkisi

  • GnRH’nin salgılanmasını uyararak LH ve FSH hormonlarının salgısını artırır.

  • HPG ekseninin aktivitesini düzenleyerek kadınlarda folikül gelişimini, yumurtlama ve menstrüel döngüyü kontrol eder.

  • Erkeklerde testosteron üretimini ve sperm üretimini düzenler.

2. Ergenlik Başlangıcındaki Rolü

  • Ergenlik başlangıcını tetikleyen faktörlerden biridir.

  • GnRH salınımını artırarak ergenlik sürecini başlatır.

  • KISS1 veya KISS1R mutasyonları, ergenlik gecikmesine veya erken ergenliğe neden olabilir.

3. Kadın Üreme Fonksiyonları

  • Folikül gelişimi ve yumurtlamayı düzenler.

  • Östrojen ve progesteron seviyelerini etkileyerek adet döngüsünü kontrol eder.

  • Kisspeptin seviyelerindeki değişiklikler, polikistik over sendromu (PCOS) ve kısırlık gibi hastalıklarla ilişkilendirilmiştir.

4. Erkek Üreme Fonksiyonları

  • Testosteron üretimini düzenleyen Leydig hücrelerini kontrol eder.

  • Sperm üretimini destekler.

  • Sperm hareketliliğini artırarak fertiliteyi etkiler.

Kisspeptin ve Doping Kullanımı

  • Kisspeptin, testosteron seviyelerini etkileyerek sporcularda doping amacıyla kullanılabilir.

  • Erkek sporcularda testosteron üretimini artırabilir ve kas gelişimine katkı sağlayabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), kisspeptin kullanımını yakından izlemektedir.

Sonuç

  • Kisspeptin, HPG ekseninin düzenlenmesinde kritik rol oynayan bir nöropeptittir.

  • Ergenlik başlangıcı, yumurtlama, spermatogenez ve üreme sağlığında önemli bir rol oynar.

  • PCOS, kısırlık ve bazı kanser türleriyle ilişkili olabilir.

  • Klinik uygulamalarda, ergenlik bozuklukları, kısırlık ve hormon bağımlı kanserlerin tedavisinde potansiyel bir hedef olarak araştırılmaktadır.

Kaynak:

S2.2.2
Kortikotropinler ve onların salgılatıcı faktörleri

Corticorelin

Corticorelin, kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) analoğu olarak işlev gören bir peptittir. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen CRH’ye benzer şekilde çalışarak hipofiz bezini uyarır ve adrenokortikotropik hormon (ACTH) salgılanmasını tetikler. ACTH daha sonra böbreküstü bezlerini uyararak kortizol üretimini artırır, bu da stres yanıtlarını ve metabolik süreçleri düzenler.

Corticorelin’in Klinik Kullanımları

1. ACTH ve Kortizol Seviyelerinin Değerlendirilmesi

  • Hipofiz-adrenal eksenin işlevini değerlendirmek için kullanılır.

  • ACTH bağımlı Cushing sendromu teşhisi için uygulanabilir.

2. Beyin Tümörlerinde Kullanımı

  • Beyindeki ödemi azaltarak kortikosteroidlerin kullanımını düşürebilir.

  • Özellikle gliom ve meningioma gibi beyin tümörlerinde beyin ödemini hafifletmek için kullanılabilir.

3. Nörolojik ve Psikiyatrik Hastalıklar

  • Stresle ilişkili bozuklukların mekanizmalarını anlamak için araştırmalarda kullanılır.

  • REM uykusu düzenlemeleri, depresyon ve PTSD gibi hastalıklarla ilişkilidir.

4. REM Uykusu ve Stres Araştırmaları

  • Predatör tehdidi altında farelerde REM uykusu sürelerinin arttığı gösterilmiştir.

  • Corticorelin’in tehdit algısı ve uyku düzenlemeleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Corticorelin ve Uyku Düzeni Üzerine Etkileri

  • Son araştırmalar, corticorelin'in REM uykusunun adaptif yanıtlarını kontrol ettiğini göstermektedir:

  • REM uykusundan hızlı uyanmayı teşvik eder.

  • Beyindeki medial subtalamik çekirdekte (mSTN) bulunan CRH nöronları, tehditlere karşı REM uykusu düzenlemesini sağlar.

  • Tehdit altındaki farelerde REM uykusu süresinin arttığı gözlemlenmiştir.

Uyku sırasında corticorelin düzeylerindeki değişiklikler, tehdit algısıyla doğrudan ilişkilendirilebilir.

Sonuç

  • Corticorelin, ACTH ve kortizol salgılanmasını tetikleyen güçlü bir CRH analoğudur.

  • Stres yanıtları, kortizol düzenlenmesi, beyin tümörleri ve uyku araştırmalarında kullanılır.

  • REM uykusu ile tehdit algısı arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmalarda önemli bir rol oynar.

  • Klinik kullanımı dikkatlice yönetilmeli ve uzun süreli etkileri göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynak:

Tetracosactide

Tetracosactide, ACTH1–24 olarak da bilinen sentetik bir adrenokortikotropin (ACTH) analoğudur. Böbreküstü bezlerini uyararak kortizol salgılanmasını tetikler ve hipotalamus-hipofiz-adrenal (HPA) ekseni üzerinde etkilidir. Klinik olarak Addison hastalığı, adrenal yetmezlik ve Cushing sendromunun teşhisinde ve tedavisinde kullanılır.

Tetracosactide’in Kullanım Alanları

1. ACTH Stimulasyon Testi:

  • Adrenal bezlerin kortizol üretimini değerlendirmek için kullanılır.

  • Addison hastalığı gibi adrenal yetmezlik durumlarının teşhisinde önemli bir testtir.

  • Böbreküstü bezlerinin kortizol üretim kapasitesini belirler.

2. Adrenal Yetmezlik Tedavisi:

  • Addison hastalığında ve hipofiz yetmezliğinde kortizol üretimini teşvik eder.

  • Adrenal korteksin rezervini değerlendirerek uygun hormon replasman tedavisine yön verir.

3. Cushing Sendromunun Tanısında Kullanım:

  • Cushing sendromu ile hipofiz kaynaklı ACTH üretimini ayırt etmek için kullanılır.

  • ACTH bağımlı ve bağımsız Cushing sendromlarını ayırt etmek için uygulanır.

4. Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Etkileri:

  • Bazı bağışıklık bozukluklarında inflamasyonu baskılamak için kullanılabilir.

  • Kortizol üretimini artırarak bağışıklık sisteminin aşırı aktivitesini önler.

Sonuç

Tetracosactide, adrenal yetmezlik ve Cushing sendromunun teşhisinde kullanılan önemli bir ACTH analoğudur.
Adrenal kortizol üretimini değerlendirmek ve bazı hormon eksikliklerini tedavi etmek için klinik kullanımı vardır.
Uzun süreli kullanımı otoimmün yanıtları tetikleyebilir ve ACTH’ye karşı antikor oluşumu ile tedaviye direnç gelişebilir.
Hassas hastalarda anafilaktik reaksiyon riski taşıdığı için dikkatle uygulanmalıdır.

S2.2.3 
Büyüme Hormonu (GH)

Growth hormone

Büyüme hormonu (GH), ön hipofiz bezi tarafından üretilen bir peptid hormondur. Büyüme, vücut kompozisyonu, metabolizma, fiziksel performans ve kardiyovasküler sağlık üzerinde önemli rol oynar. GH’nin kas büyümesini teşvik ettiği, yağ yakımını hızlandırdığı ve sporcular tarafından performans artırıcı olarak kötüye kullanıldığı bilinmektedir​.

Büyüme Hormonunun İşlevleri

1. Kas Gelişimi ve Vücut Kompozisyonu

  • Kas kütlesini artırır ve yağ yakımını hızlandırır.

  • Protein sentezini teşvik eder, glikoz ve amino asit alımını artırır.

  • Vücutta yağ depolanmasını azaltarak enerji üretimini destekler.

 2. Kemik Sağlığı ve Bağ Dokular

  • Bağ dokuların, tendonların ve kemiklerin güçlenmesine yardımcı olur.

  • Kalsiyum emilimini artırarak kemik yoğunluğunu iyileştirir.

3. Metabolizma ve Yağ Yakımı

  • Metabolizma hızını artırarak yağ oksidasyonunu teşvik eder.

  • Karaciğerden IGF-1 (İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1) salgılanmasını artırarak büyüme ve kas gelişimini destekler.

4. Sporcularda Performans Artışı

  • GH, anaerobik performansı ve kas dayanıklılığını artırabilir.

  • Bazı çalışmalar, GH kullanımının güç ve hızda belirgin bir artış sağlamadığını gösterse de, sporcular arasında popüler bir doping maddesi olarak kullanılmaktadır​.

GH Kullanımı ve Doping

  • Sporcular tarafından yaygın olarak kullanılan doping maddelerinden biridir.

  • 1989’da Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmıştır.

  • Kas gelişimini artırmak, yağ yakımını hızlandırmak ve sakatlıklardan daha hızlı iyileşmek için kullanılır.

  • Bazı ünlü sporcuların GH kullanımını itiraf ettiği bilinmektedir (örneğin, Ben Johnson, Marion Jones gibi atletler)​.

Tespit Yöntemleri:

  1. GH İzotop Testi (Isoform Testi) – Son 12-24 saat içinde GH kullanımı olup olmadığını belirler.

  2. GH Biyobelirteç Testi (GH Biomarker Approach) – IGF-1 ve PIIINP (Prokollajen III N-terminal Propeptidi) seviyelerini ölçerek GH kullanımını 2 hafta içinde tespit edebilir​.

Sonuç

  • Büyüme hormonu, kas büyümesi, yağ yakımı ve kemik sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla yaygın olarak kullanılmıştır, ancak etkileri tam olarak kanıtlanmamıştır.

  • GH kullanımı ciddi sağlık riskleri taşıyabilir ve WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından yasaklanmıştır.

  • GH’nin kötüye kullanımını tespit etmek için biyobelirteç testleri geliştirilmiştir ve etkin şekilde kullanılmaktadır.

Kaynak:

Lonapegsomatropin

Lonapegsomatropin, uzun etkili büyüme hormonu (LAGH - Long-Acting Growth Hormone) olarak geliştirilen PEGile edilmiş (PEGylated) rekombinant insan büyüme hormonu (rhGH) türevidir. Büyüme hormonu eksikliği (GHD) olan çocuk ve yetişkinlerin tedavisinde kullanılır ve haftada bir kez uygulanan bir enjeksiyon olarak tasarlanmıştır.

Lonapegsomatropin’in Kullanım Alanları

1. Çocukluk Çağı Büyüme Hormonu Eksikliği (CGHD)

  • Büyüme hormonu eksikliği olan çocuklarda boy uzamasını destekler.

  • Büyüme sürecini optimize etmek için haftalık enjeksiyonla uygulanır.

  • Geleneksel günlük GH enjeksiyonlarına kıyasla hasta uyumunu artırabilir.

2. Yetişkinlerde Büyüme Hormonu Eksikliği (AGHD)

  • Vücut kompozisyonunu iyileştirir (kas kütlesini artırır, yağ oranını azaltır).

  • Metabolizmayı düzenleyerek enerji seviyelerini artırabilir.

  • Uzun süreli GH eksikliğine bağlı kardiyovasküler riskleri azaltabilir.

3. Metabolik Hastalıklar ve Kas Kaybı Bozuklukları

  • Lonapegsomatropin, GH eksikliğine bağlı kas kaybını önlemek için araştırılmaktadır.

  • Yağ metabolizmasını düzenleyerek obezite ve insülin direnci gibi durumların tedavisinde kullanılma potansiyeline sahiptir.

Sonuç

  • Lonapegsomatropin, haftalık enjeksiyon ile uzun süreli büyüme hormonu etkisi sağlayan yeni nesil bir tedavidir.

  • Çocuk ve yetişkinlerde büyüme hormonu eksikliğinin tedavisinde günlük GH enjeksiyonlarına alternatif olarak kullanılmaktadır.

  • Hasta uyumunu artırarak tedavi başarısını yükseltebilir.

  • Klinik çalışmalar, lonapegsomatropin’in etkinliğini ve güvenliğini desteklemektedir.

Kaynak:

AOD-9604

AOD-9604, insan büyüme hormonunun (hGH) lipolitik etkilerini hedefleyen bir peptid türevidir. Özellikle obezite ve kilo kontrolü için geliştirilmiştir ve yağ metabolizmasını düzenleyerek yağ yakımını artırmayı amaçlar​.

AOD-9604’ün Mekanizması

  • Büyüme hormonunun (GH) yağ metabolizması üzerindeki etkilerini taklit eder.

  • Doğrudan lipoliz (yağ hücrelerinin parçalanması) mekanizmalarını uyarır.

  • Lipogenezi (yağ depolanması) baskılar, böylece vücut yağ oranını azaltır.

  • Beta-adrenerjik sinyal yollarını aktive ederek yağ oksidasyonunu artırabilir.

AOD-9604 ve Obezite Yönetimi

  • AOD-9604, kilo kaybı sağlayabilecek potansiyel bir ajan olarak değerlendirilmiştir.

  • Metabolik sendrom, insülin direnci ve tip 2 diyabet gibi hastalıklar için de incelenmektedir.

  • Daha fazla uzun vadeli çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Yan Etkiler ve Güvenlik:

  • Genel olarak iyi tolere edilir.

  • Büyüme hormonunun diğer etkileri (örneğin, insülin direnci, akromegali gibi) gösterilmemiştir.

  • Ancak uzun vadeli güvenliği konusunda yeterli veri bulunmamaktadır.

Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), AOD-9604’ü yasaklı madde olarak sınıflandırmamıştır ancak sporcuların kullanımı konusunda dikkatli olunmalıdır.

Sonuç

  • AOD-9604, büyüme hormonunun lipolitik etkilerini hedefleyen bir peptiddir ve yağ yakımını artırmayı amaçlar.

  • Obezite ve kilo yönetimi için potansiyel bir tedavi olarak incelenmektedir.

  • Erken klinik çalışmalar kilo kaybı ve metabolik sağlıkta iyileşmeler göstermiştir, ancak daha fazla uzun vadeli çalışma gereklidir.

  • Şu anda WADA tarafından yasaklanmamış olsa da, performans artırıcı etkileri nedeniyle takip edilmektedir.

Kaynak:

Kaynak:

hGH 176-191

hGH 176-191, büyüme hormonunun (hGH) C-terminal bölgesinden elde edilen 16 amino asitlik bir peptid fragmanıdır. Bu fragment, yağ metabolizmasını düzenleme ve kanser tedavilerinde potansiyel destekleyici ajan olarak kullanılma gibi özellikleri nedeniyle araştırılmaktadır.

hGH 176-191’nin Özellikleri ve İşlevleri

1. Yağ Metabolizması Üzerindeki Etkileri

  • Lipolizi (yağ hücrelerinin parçalanmasını) teşvik eder.

  • Lipogenezi (yağ depolanmasını) baskılar.

  • Büyüme hormonunun genel metabolik etkilerini gösterirken, insülin seviyelerini etkilemez.

2. Kanser Hücreleri Üzerindeki Etkileri

  • hGH 176-191’nin meme kanseri hücrelerinde sitotoksik etkileri olduğu gözlemlenmiştir.

  • Doxorubicin adlı kemoterapi ilacıyla birlikte kullanıldığında, anti-kanser etkisini artırabileceği gösterilmiştir.

  • MCF-7 meme kanseri hücre hattında yapılan çalışmalarda, hGH 176-191 içeren nanopartiküller, kemoterapi ajanının etkinliğini artırmıştır.

3. Nanopartikül Tabanlı İlaç Dağıtımı

  • hGH 176-191, kemoterapi ilaçlarının etkinliğini artırmak için nanopartiküllere yüklenebilir.

  • Doxorubicin yüklü kitosan nanopartiküllerine eklenen hGH 176-191, meme kanseri hücrelerinde daha yüksek anti-proliferatif etki göstermiştir.

  • Bu çift-yüklemeli nanopartiküllerin tümör hedeflemesini artırabileceği ve sağlıklı dokulara zarar verme riskini azaltabileceği düşünülmektedir.

hGH 176-191’nin Kanser Tedavisinde Kullanımı

  • Moleküler modelleme çalışmaları, hGH 176-191’nin meme kanseri biyomarkerlerine yüksek afiniteyle bağlandığını göstermektedir.

  • Özellikle progesteron reseptörleri, HER2 ve Ki-67 gibi meme kanseri hedeflerine bağlanarak doxorubicin’in etkinliğini artırabilir.

  • Bu bağlanma, kemoterapi ajanının daha fazla hedefe ulaşmasını ve tümör büyümesini baskılamasını sağlayabilir.

Deneysel Çalışmalar:

  • hGH 176-191 içeren kitosan nanopartikülleri, meme kanseri hücrelerinde (MCF-7) daha yüksek sitotoksisite göstermiştir.

  • Bu çift-yüklemeli nanopartiküllerin IC50 değeri (yarı maksimum inhibisyon konsantrasyonu), sadece doxorubicin yüklenmiş nanopartiküllerden daha düşük bulunmuştur.

  • Sonuçlar, hGH 176-191’nin kemoterapi ilaçlarının etkinliğini artırmada umut vadeden bir ajan olabileceğini göstermektedir.

Sonuç

  • hGH 176-191, büyüme hormonunun lipolitik etkilerini gösterirken insülin seviyelerini etkilemeyen bir peptiddir.

  • Kanser tedavilerinde, kemoterapi ilaçlarının etkinliğini artırmak için nanopartiküllere entegre edilerek kullanılabilir.

  • Özellikle meme kanseri hücrelerinde doxorubicin ile birlikte daha yüksek sitotoksisite gösterdiği tespit edilmiştir.

  • Hedefe yönelik ilaç taşıma sistemlerinde umut vadeden bir ajan olarak değerlendirilmektedir.

Kaynak:

S2.2.4 
Büyüme Hormonu salgılatıcı faktörler

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir.

Büyüme hormonu salgılatıcı hormonu (GHRH)

Büyüme Hormonu Salgılatıcı Hormon (GHRH), hipotalamus tarafından salgılanan ve hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgısını uyaran bir hormondur. GHRH, kas büyümesini, metabolizmayı ve vücut gelişimini düzenleyen GH’nin salgılanmasını teşvik eder.

GHRH’nin Fonksiyonları

1. Hipotalamus-Hipofiz-Büyüme Hormonu Ekseni Üzerindeki Etkisi

  • Hipotalamus tarafından salgılanan GHRH, hipofiz bezindeki somatotrop hücreleri uyararak GH salgısını artırır.

  • GH salgısı, IGF-1 üretimini teşvik ederek kas ve kemik büyümesini destekler.

2. Kas ve Kemik Gelişimi

  • GH’nin salgılanması, çocuklarda büyümeyi teşvik eder.

  • Erişkinlerde kas kütlesini ve kemik yoğunluğunu artırabilir.

3. Metabolik Etkiler

  • Yağ yakımını artırarak vücut kompozisyonunu iyileştirebilir.

  • Kan şekeri seviyelerini düzenleyerek insülin duyarlılığını artırabilir.

4. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Sporcular tarafından kas gelişimini artırmak ve yağ yakımını teşvik etmek amacıyla kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), GHRH ve türevlerini yasaklamıştır.

GHRH’nin Klinik Kullanımları

1. Büyüme Hormonu Eksikliği (GHD) Tedavisi

  • Çocuklarda ve yetişkinlerde büyüme hormonu eksikliğini tedavi etmek için kullanılır.

2. Yaşlanma Karşıtı Tedaviler

  • Yaşlanma sürecinde GH seviyelerinin azalmasını telafi etmek için araştırılmaktadır.

3. Metabolik Bozukluklar ve Obezite Tedavisi

  • Bazı çalışmalarda GHRH’nin obezite yönetiminde etkili olabileceği öne sürülmüştür.

GHRH ve Doping Tespiti

Sporcular tarafından performans artırıcı olarak kötüye kullanılabilir.
Sermorelin, CJC-1293, CJC-1295 ve Tesamorelin gibi GHRH analogları doping kontrol testlerinde tespit edilebilir.
WADA tarafından yasaklı maddeler listesine alınmıştır.

Tespit Yöntemleri:

  • İmmünoaffinite saflaştırma ve kütle spektrometresi (LC-HRMS/MS) kullanılarak plazma örneklerinde GHRH tespiti mümkündür.

  • Çalışmalar, GHRH’nin en az 4 saat boyunca plazmada tespit edilebileceğini göstermiştir.

Sonuç

  • GHRH, büyüme hormonu salgılanmasını düzenleyen temel bir hipotalamik hormondur.

  • Kas ve kemik gelişimini destekler, metabolizmayı düzenler ve büyüme hormonu eksikliği tedavisinde kullanılır.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping kontrol laboratuvarları, GHRH tespiti için gelişmiş kütle spektrometri yöntemleri kullanmaktadır.

Kaynak:

CJC-1293

CJC-1293, büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) analoğu olan bir peptid türevidir. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GHRH’ye benzer şekilde çalışarak hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgısını uyarır. Bu sayede kas büyümesini, yağ yakımını ve metabolizmayı düzenleme potansiyeline sahiptir​.

CJC-1293’ün Özellikleri ve Mekanizması

1. Büyüme Hormonu (GH) Üzerindeki Etkileri

  • Hipofiz bezini uyararak GH salınımını teşvik eder.

  • GH’nin vücutta IGF-1 seviyelerini artırmasını sağlar.

  • Kas büyümesini, yağ yakımını ve enerji metabolizmasını destekler.

2. Farmakokinetik Avantajlar

  • Doğal GHRH’den daha uzun yarı ömre sahiptir.

  • CJC-1295 gibi diğer GHRH analoglarına kıyasla daha kısa ama etkili bir etki süresi sunar.

  • D-Amino asit içeriği nedeniyle enzimatik bozulmalara karşı daha dirençlidir.

3. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Kas büyümesini destekleyebilir ve yağ kaybını hızlandırabilir.

  • Sporcularda performans artırıcı olarak kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

4. Anti-Aging ve Metabolik Etkiler

  • Yaşlanmaya bağlı GH seviyelerindeki düşüşü telafi edebilir.

  • Metabolizmayı hızlandırarak kilo kaybını destekleyebilir.

CJC-1293 ve Doping Testlerinde Tespiti

Sporcular tarafından kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla gelişmiş tespit yöntemleri geliştirilmiştir.
Doping kontrol testlerinde LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) yöntemi kullanılmaktadır.
CJC-1293, kan ve plazma örneklerinde en az 4 saat boyunca tespit edilebilmektedir.

Tespit Edilen Özellikler:
CJC-1293 metabolitleri, kanda daha uzun süre tespit edilebilir.
Rat ve insan plazma örneklerinde 2, 4 ve 8 saatlik tespit süresi belirlenmiştir.
İnsanlarda subkutan enjeksiyon sonrası metabolitleri belirlenmiştir.

Sonuç

  • CJC-1293, büyüme hormonu salınımını teşvik eden bir GHRH analoğudur.

  • Kas büyümesi, yağ yakımı ve metabolizma üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle araştırılmaktadır.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde tespiti için gelişmiş kütle spektrometri yöntemleri kullanılmaktadır.

Kaynak:

CJC-1295

CJC-1295, büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) analoğu olan sentetik bir peptid türevidir. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GHRH’nin etkilerini taklit ederek hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgısını uyarır. Diğer GHRH analoglarına kıyasla uzun yarı ömre sahiptir ve bu sayede GH seviyelerini daha uzun süre yüksek tutabilir.

CJC-1295’in Kullanım Alanları

1. Kas Gelişimi ve Vücut Kompozisyonu

  • Kas büyümesini ve yağ yakımını teşvik edebilir.

  • Protein sentezini artırarak anabolik etki sağlar.

  • Kas kütlesini artırırken yağ oranını düşürebilir.

2. Anti-Aging ve Hormon Tedavileri

  • GH seviyeleri yaşlandıkça azalır, CJC-1295 GH üretimini artırarak yaşlanma karşıtı etkiler sunabilir.

  • Kemik yoğunluğunu artırabilir ve cilt elastikiyetini iyileştirebilir.

3. Metabolik Hastalıklar ve Obezite

  • Yağ metabolizmasını düzenleyerek kilo kaybını destekleyebilir.

  • Tip 2 diyabet ve insülin direncinde olumlu etkileri olduğu araştırılmaktadır.

4. Sporcularda Performans Artışı ve Doping Kullanımı

  • Kas gelişimini artırma ve yağ kaybını teşvik etme potansiyeli nedeniyle sporcular tarafından kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

CJC-1295 ve Doping Testlerinde Tespiti

CJC-1295’in doping kontrol testlerinde tespiti için gelişmiş kütle spektrometri teknikleri kullanılmaktadır.
İnsan plazma örneklerinde 4 saat boyunca tespit edilebildiği belirlenmiştir.
Daha uzun yarı ömürlü olduğu için doping testlerinde tespit edilme süresi diğer GHRH analoglarına göre daha uzundur.

Kullanılan Tespit Yöntemleri:

  • Sıvı Kromatografi - Kütle Spektrometresi (LC-HRMS/MS).

  • İmmünoaffinite bazlı saflaştırma teknikleri.

Sonuç

  • CJC-1295, büyüme hormonu salgısını artırarak kas büyümesini, yağ yakımını ve metabolizmayı destekleyen bir GHRH analoğudur.

  • PEGile edilmiş formu sayesinde GH seviyelerini uzun süre yüksek tutabilir.

  • Yaşlanma karşıtı tedaviler, kas kaybı hastalıkları ve metabolik bozukluklarda potansiyel bir tedavi olarak araştırılmaktadır.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:

Sermorelin

Sermorelin, büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) analoğu olan bir peptiddir. Hipotalamus tarafından üretilen doğal GHRH’nin ilk 29 amino asidinden oluşur ve büyüme hormonu (GH) salgısını uyarmak için hipofiz bezindeki GHRH reseptörlerine bağlanır.

Son araştırmalarda tekrarlayan glioma (beyin tümörü) hastalarında potansiyel bir tedavi ajanı olarak değerlendirilmiştir. Sermorelin'in tümör hücre proliferasyonunu engellediği ve bağışıklık sistemini düzenlediği gösterilmiştir​.

Sermorelin, büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) analoğu olan sentetik bir peptiddir. Hipotalamus tarafından doğal olarak üretilen GHRH'nin ilk 29 amino asidinden oluşur ve hipofiz bezinde büyüme hormonu (GH) salgısını teşvik eden reseptörleri aktive eder. GH üretimini artırarak kas büyümesini, metabolizmayı ve genel vücut sağlığını iyileştirebilir​.

Sermorelin ve Doping Testlerinde Tespiti

  • Peptid ilaçlar, WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Sermorelin, sporcular tarafından kas büyümesini teşvik etmek amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Doping kontrol testlerinde, LC-MS/MS (sıvı kromatografi-kütle spektrometresi) yöntemi ile tespit edilebilir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • Kan örneklerinde 0.3 ng/ml seviyelerinde tespit edilebilir.

  • Sermorelin, CJC-1293 ve CJC-1295 gibi diğer GHRH analogları ile birlikte analiz edilebilir.

  • Doping testlerinde peptid hormonların tespiti için enzimatik saflaştırma yöntemleri kullanılmaktadır.

Sonuç

  • Sermorelin, büyüme hormonu salgısını teşvik eden bir GHRH analoğudur.

  • Büyüme hormonu eksikliği, yaşlanma karşıtı tedaviler ve kas büyümesini destekleme amacıyla kullanılmaktadır.

  • Sporcularda doping amacıyla kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Peptid bazlı doping kontrollerinde, serum ve plazma örneklerinde LC-MS/MS teknikleriyle tespit edilebilir.

Kaynak:

Tesamorelin

Tesamorelin, büyüme hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) analoğu olan sentetik bir peptiddir. Hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgılanmasını uyararak özellikle visseral yağ birikiminin (karın içi yağlanma) azaltılmasında kullanılır. Tesamorelin, HIV ile ilişkili lipodistrofi hastalarında karın yağlanmasını azaltmak için onaylanmış bir ilaçtır​.

Tesamorelin’in Kullanım Alanları

1. HIV ile İlişkili Lipodistrofi Tedavisi

  • Antiretroviral tedavi gören HIV hastalarında sık görülen merkezi obezitenin (karın yağlanması) azalmasına yardımcı olur.

  • Visseral yağ dokusunu azaltırken kas kütlesine önemli bir etkisi yoktur.

  • Uzun süreli kullanımda etkilerin devam ettiği görülmüştür, ancak tedavi bırakıldığında visseral yağın yeniden artabileceği belirtilmiştir.

2. Büyüme Hormonu Eksikliği (GHD) ve Metabolik Hastalıklar

  • GH salgısını artırarak büyüme hormonu eksikliği olan hastalarda faydalı olabilir.

  • Yağ metabolizmasını düzenleyerek obezite ve insülin direnci gibi metabolik bozukluklara karşı etkili olabilir.

3. Kardiyovasküler Sağlık Üzerine Etkileri

  • Metabolik sendrom ve tip 2 diyabet riskini azaltabilecek potansiyele sahiptir.

  • Trigliserid seviyelerini düşürebilir ve HDL/LDL dengesini olumlu yönde etkileyebilir.

4. Anti-Aging (Yaşlanma Karşıtı) Kullanım

  • Büyüme hormonu seviyelerini artırarak yaşlanma belirtilerini yavaşlatabileceği iddia edilmektedir.

  • Ancak yaşlanma karşıtı kullanımı için FDA onayı bulunmamaktadır.

Tesamorelin ve Doping

Tesamorelin, sporcularda kas gelişimini artırmasa da, yağ kaybı etkisi nedeniyle ilgi görebilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış bir madde olarak kabul edilmektedir.

  • Doping testlerinde LC-MS/MS (Sıvı Kromatografi - Kütle Spektrometresi) yöntemi ile tespit edilebilir.

  • Doping Testleri İçin Bulgular:

  • Tesamorelin ve metabolitleri, plazma ve idrar örneklerinde belirli süre boyunca tespit edilebilir.

  • Peptid hormonların tespiti için immünoaffinite saflaştırma yöntemleri kullanılmaktadır.

Sonuç

  • Tesamorelin, büyüme hormonu salgısını artırarak visseral yağ kaybını teşvik eden bir GHRH analoğudur.

  • Özellikle HIV ile ilişkili lipodistrofi hastalarında merkezi yağlanmanın azaltılması için FDA tarafından onaylanmıştır.

  • Metabolik sendrom ve kardiyovasküler risk faktörlerini azaltıcı etkileri araştırılmaktadır.

  • Sporcular tarafından yağ yakımı için kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Tedavi bırakıldığında yağ dokusunun tekrar artabileceği belirtilmiştir.

Growth hormone secretagogues

Growth Hormone Secretagogues (GHS), büyüme hormonu salgılanmasını teşvik eden sentetik bileşiklerdir. Hipotalamus ve hipofiz bezine etki ederek GH (Growth Hormone) seviyelerini artırır. Bu bileşikler, ghrelin reseptörlerini (GHSR1a) aktive ederek çalışır ve büyüme hormonunun doğal üretimini artırır​.

GHS’nin Kullanım Alanları

1. Kas Gelişimi ve Spor Performansı

  • Kas büyümesini teşvik edebilir, ancak doping amacıyla kötüye kullanılmaktadır.

  • Yağ yakımını hızlandırarak sporcular için cazip hale gelir.

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

2. Büyüme Hormonu Eksikliği (GHD) Tedavisi

  • GH eksikliği olan çocuklarda ve yetişkinlerde kullanılır.

  • CJC-1295, Sermorelin ve Tesamorelin gibi analoglar tıbbi olarak kullanılmaktadır.

3. Yaşlanma Karşıtı (Anti-Aging) Tedaviler

  • GH seviyelerinin azalmasını önleyerek yaşlanma belirtilerini yavaşlatabilir.

  • Kemik yoğunluğunu artırarak osteoporoz riskini azaltabilir.

4. Kanser Kayıp Sendromu (Cachexia) ve Metabolik Bozukluklar

  • Anamorelin gibi ghrelin mimetikleri, iştahı artırarak kilo kaybını önleyebilir.

  • HIV ile ilişkili lipodistrofi tedavisinde Tesamorelin FDA onaylıdır.

Doping ve Tespit Yöntemleri

  • GHS’ler sporcular arasında yaygın olarak doping amacıyla kullanılmaktadır.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), bu bileşikleri yasaklı maddeler listesine almıştır.

  • Anamorelin gibi ghrelin mimetikleri, kas kütlesini artırma potansiyeline sahip olduğu için izlenmektedir.

  • Doping testlerinde, LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) ile tespit edilebilir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • Anamorelin’in metabolitleri plazmada 12 saate kadar tespit edilebilir.

  • MK-677 gibi uzun etkili GHS’ler idrar testlerinde haftalarca izlenebilir.

  • Peptid bazlı tespit yöntemleri, GHS’leri yüksek hassasiyetle tespit edebilir.

Sonuç

  • GHS’ler, büyüme hormonu seviyelerini artırarak kas büyümesini, yağ kaybını ve metabolizmayı destekleyen sentetik bileşiklerdir.

  • Tıbbi kullanım alanları olmasına rağmen, doping amacıyla kötüye kullanılmaktadır.

  • WADA tarafından yasaklanmış olup, doping testlerinde gelişmiş kütle spektrometri teknikleri ile tespit edilmektedir.

  • Uzun vadeli sağlık etkileri hala araştırılmaktadır.

Anamorelin

Anamorelin, ghrelin reseptör agonisti (GHSR1a) olarak çalışan bir büyüme hormonu salgılatıcı ajandır (Growth Hormone Secretagogue - GHS). Kanser kaşeksisi (kilo kaybı ve kas kaybı sendromu) tedavisi için geliştirilmiştir ve iştahı artırarak vücut kütlesini ve fiziksel fonksiyonları iyileştirebilir​.

Anamorelin’in Kullanım Alanları

1. Kanser Kaşeksisi Tedavisi

  • Kanser hastalarında görülen ciddi kilo kaybını ve kas erimesini (kaşeksi) önlemeye yardımcı olur.

  • İştahı artırarak hastaların besin alımını ve genel sağlığını iyileştirir.

  • Özellikle ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (NSCLC) hastalarında araştırılmıştır.

2. Kas Kaybı ve Metabolik Hastalıklar

  • Kas kütlesini koruyarak ve GH seviyelerini artırarak yaşlanmaya bağlı kas kaybını azaltabilir.

  • Metabolik sendrom ve insülin direncine karşı faydalı olabileceği düşünülmektedir.

3. Anti-Aging ve Yağ Metabolizması Üzerindeki Etkileri

  • GH seviyelerini artırarak yaşlanmaya bağlı büyüme hormonu düşüşlerini dengeleyebilir.

  • Yağ yakımını teşvik edebilir, ancak bu etki diğer GHS ajanlarına kıyasla daha düşüktür.

 4. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Kas gelişimi ve yağ yakımı etkileri nedeniyle sporcular tarafından kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

Doping ve Anamorelin’in Tespiti

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Doping kontrol laboratuvarları tarafından sıkı şekilde takip edilmektedir.

  • İnsan karaciğer hücreleri kullanılarak yapılan metabolizma çalışmalarında, anamorelin’in metabolitleri tanımlanmıştır.

  • LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) ile doping testlerinde tespit edilebilir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • Karaciğerde metabolize olur ve idrar/fekal yolla atılır.

  • Başlıca metabolitleri N-demethylation, N-dealkylation ve oksidasyon reaksiyonlarına uğramaktadır.

  • İnsan karaciğer hücrelerinde yapılan çalışmalarda 16 farklı metabolit tespit edilmiştir.

  • Doping testlerinde daha uzun süreli tespit için belirli metabolitler biyobelirteç olarak kullanılabilir.

Sonuç

  • Anamorelin, ghrelin reseptör agonisti olarak iştahı artıran ve büyüme hormonu salgısını teşvik eden bir ilaçtır.

  • Özellikle kanser kaşeksisi hastalarında kas kaybını önlemek ve besin alımını artırmak için geliştirilmiştir.

  • Sporcular tarafından performans artırıcı olarak kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde gelişmiş kütle spektrometri teknikleri ile tespit edilmektedir.

  • Uzun vadeli güvenlik açısından daha fazla klinik araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Kaynak:

Kapromorelin

Kapromorelin, ghrelin reseptör agonisti (GHSR1a) olarak işlev gören ve büyüme hormonu salgılatıcı ajan (Growth Hormone Secretagogue - GHS) sınıfına ait bir bileşiktir. İştahı artırarak ve büyüme hormonu (GH) salgısını teşvik ederek özellikle iştahsızlık (anoreksi) ve kaşeksi tedavisinde kullanılır. Veteriner tıbbında köpeklerde iştah artırıcı olarak FDA onaylı bir ilaçtır.

Kapromorelin’in Kullanım Alanları

1. Köpeklerde İştah Kaybı ve Anoreksi Tedavisi

  • ENTYCE® adıyla FDA tarafından köpeklerde iştah artırıcı olarak onaylanmıştır.

  • Hiporeksi (azalmış iştah) ve anoreksi (tam iştah kaybı) vakalarında kullanılmaktadır.

  • Gıda alımını ve vücut ağırlığını artırarak hayvan sağlığını iyileştirebilir.

2. Yaşlanma ile İlgili Kas Kaybı ve Kilo Kaybı

  • Yaşlı bireylerde iştah azalmasını tersine çevirebilir.

  • Kas kütlesinin korunmasına yardımcı olabilir.

  • İleri yaşlarda büyüme hormonu seviyelerini düzenleyerek genel sağlığı destekleyebilir.

3. Büyüme Hormonu Eksikliği Tedavisi

  • GH eksikliği olan bireylerde büyüme hormonu salgılanmasını teşvik edebilir.

  • Kemik sağlığını iyileştirme potansiyeline sahiptir.

4. Kanser Kaşeksisi ve Metabolik Bozukluklar

  • Kanser hastalarında kilo kaybını ve kas kaybını önleyebilir.

  • Metabolik sendromun tedavisinde potansiyel bir ajan olarak araştırılmaktadır.

5. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Kas gelişimi ve yağ kaybı üzerindeki etkileri nedeniyle sporcular tarafından kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler arasında yer almaktadır.

Kapromorelin ve Doping Testleri

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi için LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) teknikleri kullanılmaktadır.

  • İnsan karaciğer hücrelerinde yapılan metabolik çalışmalar, kapromorelin’in belirli metabolitler ürettiğini göstermektedir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • Karaciğerde metabolize olur ve idrar/fekal yolla atılır.

  • Özellikle sporcuların doping kontrollerinde bu bileşiğin izlenmesi gerekmektedir.

Sonuç

  • Kapromorelin, ghrelin reseptörlerini aktive eden bir iştah artırıcı ve büyüme hormonu salgılatıcı ajandır.

  • Veteriner tıbbında köpeklerde iştah kaybını tedavi etmek için FDA onaylıdır.

  • Yaşlanma kaynaklı kas kaybı ve kilo kaybı gibi durumlar için potansiyel olarak araştırılmaktadır.

  • Kanser kaşeksisi ve metabolik bozuklukların yönetimi için klinik çalışmalarda test edilmektedir.

  • Doping amacıyla kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:

İbutamoren

İbutamoren, büyüme hormonu salgılatıcı reseptör (GHSR) agonisti olarak çalışan sentetik bir bileşiktir. Hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgısını artırarak IGF-1 seviyelerini yükseltir ve kas büyümesini, yağ metabolizmasını ve kemik yoğunluğunu destekler. Oral olarak aktif bir GH salgılatıcı ajan olduğu için GH eksikliği, yaşlanma karşıtı tedaviler ve atletik performans artırımı gibi alanlarda ilgi görmektedir​.

İbutamoren’in Kullanım Alanları

1. Kas Gelişimi ve Vücut Kompozisyonu

  • Kas kütlesini artırarak sarkopeni (yaşa bağlı kas kaybı) ile mücadele eder.

  • Vücut yağ oranını düşürerek yağsız kas kütlesini artırabilir.

  • Anabolik etkileri nedeniyle sporcular arasında yaygın olarak kullanılmaktadır.

2. Büyüme Hormonu Eksikliği (GHD) Tedavisi

  • GH eksikliği olan bireylerde büyüme hormonu seviyelerini artırmak için araştırılmaktadır.

  • Çocuklarda ve yetişkinlerde büyüme bozuklukları için potansiyel bir tedavi olabilir.

3. Yaşlanma Karşıtı (Anti-Aging) ve Osteoporoz Tedavisi

  • Kemik yoğunluğunu artırarak osteoporoz riskini azaltabilir.

  • Yaşlanma ile azalan büyüme hormonu seviyelerini dengeleyebilir.

  • Metabolizmayı hızlandırarak yaşlanmaya bağlı yağ depolanmasını azaltabilir.

4. Kanser Kaşeksisi ve Metabolik Bozukluklar

  • Kanser hastalarında kas kaybını önlemek için araştırılmaktadır.

  • GH salgısını artırarak metabolik bozuklukların tedavisinde potansiyel bir ajan olarak değerlendirilmektedir.

5. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Kas büyümesini ve yağ kaybını teşvik edebilir.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

İbutamoren ve Doping Testleri

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi için LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) teknikleri kullanılmaktadır.

  • İbutamoren’in uzun yarı ömrü nedeniyle kan ve idrar örneklerinde daha uzun süre tespit edilebildiği belirlenmiştir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • İnsan karaciğer hücrelerinde 16 farklı metaboliti tespit edilmiştir.

  • Metabolitleri idrar ve fekal yolla atılmaktadır.

  • İnsan serumunda tespit edilebilmesi için özel biyobelirteçler geliştirilmiştir.

Bu test yöntemleri, sporcularda doping kullanımını tespit etmek için kullanılmaktadır.

Sonuç

  • İbutamoren, büyüme hormonu salgısını artırarak kas büyümesini, metabolizmayı ve kemik sağlığını destekleyen bir ghrelin reseptör agonistidir.

  • Oral olarak aktif olması nedeniyle diğer GH salgılatıcı ajanlara kıyasla avantajlıdır.

  • Büyüme hormonu eksikliği, kas kaybı ve yaşlanma karşıtı tedavilerde potansiyel bir ajan olarak araştırılmaktadır.

  • Sporcular tarafından performans artırıcı olarak kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde gelişmiş kütle spektrometri teknikleri ile tespit edilmektedir.

Kaynak:

İpamorelin

İpamorelin, ghrelin reseptör agonisti (GHSR1a) olarak çalışan ve büyüme hormonu salgılatıcı ajan (Growth Hormone Secretagogue - GHS) sınıfına ait bir pentapeptiddir. Hipofiz bezinden büyüme hormonu (GH) salgısını artırarak kas büyümesini, metabolizmayı ve vücut kompozisyonunu iyileştirir. Diğer GHRP'lere kıyasla kortizol ve prolaktin seviyelerini etkilemeden daha seçici bir GH salgılatıcıdır​.

İpamorelin’in Kullanım Alanları

1. Kas Gelişimi ve Vücut Kompozisyonu

  • Kas kütlesini artırarak yaşa bağlı kas kaybı (sarkopeni) ile mücadele eder.

  • Vücut yağ oranını düşürerek yağsız kas kütlesini artırabilir.

  • GH salgısını artırması nedeniyle anabolik etkiler gösterebilir.

2. Büyüme Hormonu Eksikliği (GHD) Tedavisi

  • GH eksikliği olan bireylerde büyüme hormonu seviyelerini artırmak için araştırılmaktadır.

  • Çocuklarda ve yetişkinlerde büyüme bozuklukları için potansiyel bir tedavi olabilir.

3. Gastroparezi ve Mide Boşalması Bozuklukları

  • Ghrelin mimetikleri arasında mide boşalmasını hızlandırıcı etkisi en güçlü olan ajanlardan biridir.

  • Ameliyat sonrası gelişen gastrointestinal motilite bozukluklarında (postoperatif ileus) potansiyel tedavi ajanıdır.

  • Bağırsak kasılmalarını artırarak mide ve bağırsak geçiş sürelerini hızlandırabilir.

4. Yaşlanma Karşıtı (Anti-Aging) ve Osteoporoz Tedavisi

  • Kemik yoğunluğunu artırarak osteoporoz riskini azaltabilir.

  • Yaşlanma ile azalan büyüme hormonu seviyelerini dengeleyebilir.

  • Metabolizmayı hızlandırarak yaşlanmaya bağlı yağ depolanmasını azaltabilir.

5. Spor Performansı ve Doping Kullanımı

  • Kas büyümesini teşvik edebilir ve yağ kaybını hızlandırabilir.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

İpamorelin ve Doping Testleri

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi için LC-HRMS/MS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) teknikleri kullanılmaktadır.

  • İpamorelin’in metabolitleri idrar ve kan örneklerinde tespit edilebilir.

Tespit Edilen Bulgular:

  • İnsan karaciğer hücrelerinde metabolize olup idrar yoluyla atılmaktadır.

  • Plazmada ve idrarda 24 saate kadar izlenebilir.

  • Doping testlerinde daha uzun süreli tespit için belirli metabolitler biyobelirteç olarak kullanılmaktadır.

  • Bu test yöntemleri, sporcularda doping kullanımını tespit etmek için kullanılmaktadır.

Sonuç

  • İpamorelin, büyüme hormonu salgısını artıran ve kortizol seviyelerini etkilemeden çalışan seçici bir ghrelin reseptör agonistidir.

  • Kas büyümesini, metabolizmayı ve vücut kompozisyonunu iyileştirme potansiyeline sahiptir.

  • Gastroparezi ve mide boşalması bozukluklarında umut vadeden bir ajan olarak araştırılmaktadır.

  • Sporcular tarafından performans artırıcı olarak kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde gelişmiş kütle spektrometri teknikleri ile tespit edilmektedir.

Kaynak:

Ghrelin

Ghrelin, mide tarafından salgılanan ve iştahı düzenleyen bir hormondur. "Açlık hormonu" olarak bilinir çünkü beyinde hipotalamusu uyararak açlık hissini artırır. Ghrelin aynı zamanda büyüme hormonu salgılanmasını uyarır, enerji dengesi üzerinde önemli bir rol oynar ve metabolizmayı etkileyebilir​.

Ghrelin’in Fonksiyonları

1. İştah ve Besin Alımı

  • Hipotalamusu uyararak açlık hissini artırır.

  • Yeme isteğini tetikler ve enerji alımını düzenler.

2. Büyüme Hormonu Salgılanmasını Artırma

  • Büyüme hormonu salgılatıcı reseptörleri (GHSR) aktive ederek GH seviyelerini artırır.

  • Kas büyümesi ve kemik gelişimi üzerinde önemli rol oynar.

3. Metabolik ve Enerji Dengesi Üzerindeki Etkiler

  • Yağ depolanmasını ve enerji kullanımını etkileyebilir.

  • Obezite, diyabet ve metabolik sendrom ile ilişkilidir.

4. Bağışıklık ve Hücresel Onarım

  • Anti-inflamatuar özellikler gösterebilir.

  • Bağışıklık fonksiyonlarını destekleyebilir.

5. Doping ve Performans Artışı

  • Büyüme hormonu artışı nedeniyle sporcular tarafından kötüye kullanılabilir

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

Ghrelin ve Doping Kontrolleri

  • Ghrelin reseptör agonistleri, doping amaçlı olarak kötüye kullanılabilir.

  • Doping testlerinde, LC-HRMS (Sıvı Kromatografi - Yüksek Çözünürlüklü Kütle Spektrometresi) yöntemi ile tespit edilebilir.

  • GHRP-2, GHRP-6 ve ipamorelin gibi ghrelin türevleri doping testlerinde incelenmektedir.

Doping Tespit Bulguları:

  • İnsan karaciğer hücrelerinde ghrelin analogları tespit edilmiştir.

  • Metabolitleri idrar ve kan örneklerinde bulunabilir.

  • WADA tarafından sürekli izlenen peptid grupları arasındadır.

Sonuç

  • Ghrelin, açlık hormonu olarak bilinir ve iştahı artıran önemli bir düzenleyici faktördür.

  • Büyüme hormonu salgısını uyararak kas gelişimi ve metabolizma üzerinde etkilidir.

  • Metabolik hastalıklar ve obezite ile yakından ilişkilidir.

  • Doping amacıyla kötüye kullanılabilir ve WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde gelişmiş kütle spektrometri teknikleri ile tespit edilmektedir.

Kaynak:

Macimorelin

Kullanım Alanları

Kaynak:

Tabimorelin

Oral yoldan aktif ghrelin reseptör agonisti

Kaynak: https://www.tocris.com/products/tabimorelin-hemifumarate_2308

Growth Hormone Releasing Peptides (GHRPs)

Klinik Kullanım Alanları

Alexamorelin

Aleksamorelin, büyüme hormonu salgılatıcı reseptörünün (GHS-R) sentetik bir heptapeptid agonistidir.

Examorelin

  • Examorelin, büyüme hormonu (GH) salgısını artıran sentetik bir peptid olarak tanımlanmaktadır.

  • GH salgılatıcı reseptörüne (GHS-R) bağlanarak etki eder ve GH seviyelerini yükseltir.

  • Farmakolojik olarak, ghrelin benzeri bir etki gösterir ve plazmada büyüme hormonu seviyelerini artırma potansiyeline sahiptir.

Moleküler Yapısı ve Etki Mekanizması

  • Examorelin, GHRP (Growth Hormone Releasing Peptide) ailesinin bir üyesidir ve GH salgılanmasını uyaran bir ajan olarak işlev görür.

  • GHRP-2 ve Hexarelin ile benzer farmakodinamik özellikler taşır.

COVID-19 ile İlgili Potansiyel Kullanımı

  • Examorelin, SARS-CoV-2'nin RNA bağımlı RNA polimeraz (RdRp) enzimi ile güçlü bir bağlanma gösterdiği bir çalışmada tespit edilmiştir.

  • RdRp'nin aktif bölgesine bağlanarak, virüs replikasyonunu engelleyebileceği düşünülmektedir.

  • Moleküler modelleme ve docking çalışmaları, Examorelin'in RdRp'ye karşı yüksek bağlanma enerjisine sahip olduğunu göstermektedir.

Klinik Kullanımı ve Mevcut Araştırmalar

  • Examorelin'in esas olarak büyüme hormonu eksikliği tedavisinde kullanımı araştırılmaktadır.

  • Klinik çalışmalarda GH seviyelerini artırmada etkili olduğu gösterilmiştir.

  • COVID-19 ile ilişkili olarak, antiviral etkinliğinin doğrulanması için daha fazla klinik çalışma gerekmektedir.

Sonuç

  • Examorelin, hem büyüme hormonu seviyelerini artırma hem de SARS-CoV-2'nin RNA polimerazını inhibe etme potansiyeline sahiptir.

  • COVID-19 için olası bir ilaç olarak incelenmiş olsa da, henüz klinik kullanım için onaylanmamıştır.

  • Mevcut klinik ve preklinik veriler, Examorelin’in GH eksikliği tedavisinde ve kas kaybını önlemede etkili olabileceğini göstermektedir.

Kaynak:      https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32754651/

GHRP-1

GHRP-1 (Growth Hormone Releasing Peptide-1), sentetik bir hekzapeptittir ve büyüme hormonu (GH) salınımını uyarmak için tasarlanmıştır.

Farmakolojik Etkileri

  • Büyüme hormonu (GH) seviyelerini artırır.

  • IGF-1 (İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1) seviyelerini yükseltir, bu da kas büyümesini ve kemik yoğunluğunu artırabilir.

  • Prolaktin ve kortizol seviyelerini hafifçe artırabilir, ancak tiroid hormonları (TSH), LH, FSH veya insülin üzerinde belirgin bir etkisi yoktur.

  • Glukoz seviyeleri üzerinde belirgin bir etkisi yoktur.

Klinik Kullanım Potansiyeli

  • GH eksikliği olan çocuklarda ve yetişkinlerde kullanım potansiyeli vardır.

  • İntranazal uygulama, enjeksiyonlara kıyasla daha az invaziv olduğu için avantajlıdır.

  • Kronik GH eksikliği olan bireylerde uzun süreli kullanım araştırılmaktadır.

Sonuç

  • GHRP-1, GH salınımını uyararak IGF-1 seviyelerini artıran sentetik bir peptittir.

  • İntranazal uygulama (burun spreyi) potansiyel olarak uzun süreli tedavilerde avantajlıdır.

  • Güvenli bir profil sunar, ancak kortizol ve prolaktin seviyelerinde hafif artış gösterebilir.

  • Daha fazla klinik çalışma gerekmektedir, ancak GH eksikliği ve yaşa bağlı GH azalması için umut vadeden bir ajan olarak görülmektedir.

Kaynak:       https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/1915110/   

GHRP-2

Farmakolojik Özellikler ve Etki Mekanizması

GHRP-3, GHRP-4, GHRP-5 ve GHRP-6'ları da kapsar.

GHRP-6

Farmakolojik Etkileri

S2.3. 
BÜYÜME FAKTÖRLERİ VE BÜYÜME FAKTÖR MODÜLATÖRLERİ

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir:

Fibroblast büyüme faktörleri

Klinik Kullanım ve Zorluklar

Hepatosit büyüme faktörü

HGF’nin Biyolojik Fonksiyonları

İnsülin benzeri büyüme faktörü-1

IGF-1, büyüme hormonu (GH) tarafından düzenlenen ve çocuklukta hücre büyümesi ve farklılaşmasını teşvik eden, yetişkinlikte ise anabolik etkiye sahip bir hormondur. IGF-1, hücresel çoğalma, farklılaşma ve apoptozu düzenleyen geniş bir büyüme faktörleri, reseptörler ve bağlayıcı proteinler ağının bir parçasıdır.

IGF-1 ve Tıbbi Kullanım Alanları

  • Büyüme Bozuklukları: IGF-1 eksikliği, büyüme geriliği ile ilişkilidir. Laron Sendromu gibi bazı genetik hastalıklarda IGF-1 eksikliği tedavi edilebilir.

  • Kanser: IGF-1, tümör hücrelerinin büyümesini teşvik edebilir ve kanser gelişimiyle ilişkilidir. Özellikle meme ve prostat kanserlerinde yüksek IGF-1 seviyeleri gözlenmiştir.

  • Diyabet: Tip 1 diyabette IGF-1 seviyeleri düşük, Tip 2 diyabette ise yüksektir. IGF-1, insülin direncini etkileyerek diyabetin komplikasyonlarına katkıda bulunabilir.

  • Kardiyovasküler Hastalıklar: IGF-1, damar koruyucu etkiler gösterir ve ateroskleroz gibi hastalıklarla ilişkili olabilir.

  • Sepsis ve Enfeksiyonlar: Sepsiste IGF-1 seviyeleri azalır ve tedavi amaçlı IGF-1 kullanımı araştırılmaktadır.

IGF-1 ve Sporcu Dopingi
IGF-1, kas büyümesi ve doku onarımını teşvik eden bir hormon olduğu için sporcular tarafından performans artırıcı ilaç olarak kötüye kullanılmaktadır. Özellikle rekombinant IGF-1 (rhIGF-1) ve türevleri, spor dünyasında doping olarak kullanılmıştır. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır, ancak tespit edilmesi zordur.

IGF-1 Testleri ve Zorluklar
IGF-1 seviyelerinin ölçülmesi, IGFBP’lerin varlığı nedeniyle zorluklar içerir. Örneğin, IGFBP’lerin IGF-1 seviyelerini bağlayarak azaltması, test sonuçlarının yorumlanmasını karmaşık hale getirir. Farklı IGF-1 test kitleri arasındaki uyumsuzluklar, test sonuçlarının doğruluğunu etkileyebilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33557137/

Mecasermin

Mecasermin, primer insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1) eksikliği tedavisinde kullanılan rekombinant insan IGF-1’dir. Özellikle Laron sendromu gibi büyüme hormonu duyarsızlığı olan çocuklarda kullanılır. Bu hastalarda büyüme hormonu reseptöründeki bir anormallik nedeniyle karaciğerde IGF-1 sentezi uyarılamaz ve büyüme yavaşlar. Tedavi edilmediğinde hastaların boy uzunluğu ortalamadan 4-10 standart sapma daha kısa olabilir.

Kaynak:   https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36479333/

Mekano büyüme faktörler

Kas Gelişimi ve Yenilenmede MGF’nin Rolü

Trombosit kaynaklı büyüme faktörü

PDGF Nedir?
Platelet-Derived Growth Factor (PDGF), yani Trombosit Kaynaklı Büyüme Faktörü, hücre büyümesini, farklılaşmasını ve doku iyileşmesini düzenleyen önemli bir büyüme faktörüdür. PDGF, özellikle fibroblastların, keratinositlerin ve endotel hücrelerinin çoğalmasını ve göçünü teşvik eder.

PDGF'nin İşlevleri

  • Yara İyileşmesi: PDGF, yaralanma sonrası dokuların onarımı için fibroblastları ve diğer iyileştirici hücreleri uyarır.

  • Hücre Göçü ve Proliferasyonu: Doku rejenerasyonunda önemli rol oynar.

  • Ekstraselüler Matriks (ECM) Üretimi: Kollajen ve diğer bağ dokusu bileşenlerinin sentezini artırarak doku bütünlüğünü destekler.

  • Anjiyogenez (Yeni Kan Damarı Oluşumu): Yeni damar oluşumunu teşvik ederek iyileşme sürecini hızlandırır.

PDGF'nin Tıbbi Kullanımları

  • Periodontal Cerrahi: Diş eti hastalıklarının tedavisinde PDGF bazlı biyomateryaller kullanılmaktadır.

  • Kronik Yara Tedavisi: Diyabetik ayak yaraları ve yanık tedavilerinde PDGF içeren ilaçlar kullanılmaktadır.

  • Kemik Onarımı: Kırık iyileşmesi ve dental implant prosedürlerinde PDGF bazlı tedaviler yaygındır.

Sonuç
PDGF, doku iyileşmesi ve rejenerasyonunda kritik bir rol oynayan bir büyüme faktörüdür. Klinik çalışmalarda PDGF’nin iyileştirici etkisi kanıtlanmış olup, lazer gibi biyostimülatif yöntemlerle seviyelerinin artırılması, daha hızlı iyileşmeyi teşvik edebilir.

Kaynak:  https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27088277/

Timozin–β4

Thymosin-β4 (Tβ4), hücre göçü, doku iyileşmesi, iltihaplanma ve hücresel farklılaşma gibi çeşitli biyolojik süreçlerde kritik rol oynayan küçük bir peptiddir. Özellikle damar düz kas hücreleri (VSMC) üzerinde etkili olup, damar duvarının bütünlüğünü korumaya yardımcı olur.

Klinik ve Terapötik Potansiyel
Tβ4'ün ateroskleroz ve damar hastalıklarında terapötik bir ajan olarak kullanılabileceği düşünülmektedir. Özellikle damar bütünlüğünü koruyucu ve hücre yenilenmesini teşvik edici özellikleri, gelecekte aterosklerotik hastalıkların tedavisinde önemli bir hedef olabilir.

Sonuç olarak, Thymosin-β4, vasküler sağlığın korunmasında ve aterosklerozun önlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Tβ4 eksikliği, damar duvarı hasarını artırarak hastalık ilerleyişini hızlandırabilir. Bu yüzden, Tβ4 bazlı tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi önem taşımaktadır.

Kaynak:   https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37724952/

TB-500

TB-500 (Ac-LKKTETQ), Thymosin-β4'ün (Tβ4) aktif bölgesinden türetilmiş bir peptiddir. Bu bileşik, aktin bağlanması, doku onarımı, anjiyogenez (yeni damar oluşumu) ve deri iyileşmesi gibi biyolojik fonksiyonlara sahiptir.

TB-500'ün Metabolizması ve Etkileri

  • Metabolitleri: Çalışmada TB-500’ün birincil metaboliti olarak Ac-LK belirlenmiştir. Ayrıca Ac-LKK, Ac-LKKTE ve Ac-L gibi diğer metabolitler de saptanmıştır.

  • Uzun Süreli Metabolitler: Ac-LKK, 72 saat boyunca tespit edilen uzun ömürlü bir metabolit olarak belirlenmiştir.

  • Biyolojik Aktivite: TB-500 ve metabolitlerinin sitotoksisite testi yapılmış ve herhangi bir toksik etki göstermediği belirlenmiştir. Ancak Ac-LKKTE’nin yara iyileşme aktivitesini artırdığı görülmüştür.

Yara İyileşmesi Üzerine Etkileri

  • In-vitro yara iyileşme testlerinde TB-500’ün kendisinin önemli bir iyileştirici etkisi bulunamamıştır.

  • Ancak TB-500’ün bir metaboliti olan Ac-LKKTE, fibroblast hücrelerinde yara iyileşmesini %36 oranında artırmıştır.

  • Bu bulgu, TB-500’ün önceki çalışmalarda bildirilen yara iyileştirici etkisinin aslında metabolitleri aracılığıyla gerçekleştiğini düşündürmektedir.

TB-500 ve Doping

  • TB-500, at yarışları ve insan sporlarında performans artırıcı olarak kullanıldığı için Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

  • Sporcuların idrarında TB-500’ü tespit edebilmek için yüksek hassasiyetli kütle spektrometresi yöntemleri kullanılmıştır.

Sonuç
Bu çalışma, TB-500'ün metabolizmasını anlamaya yönelik ilk kapsamlı araştırmalardan biridir. TB-500, doğrudan değil, bazı metabolitleri aracılığıyla yara iyileşmesini teşvik edebilir. Ayrıca, sporcuların ve hayvan yarışlarında doping kullanımının tespit edilmesine yönelik önemli bir metodolojik temel sağlamaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38382158/

Vasküler endotelyal büyüme faktörü

Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF), anjiyogenez (yeni kan damarı oluşumu) ve vaskülogenez (damar gelişimi) süreçlerinde kritik bir rol oynayan bir büyüme faktörüdür. Özellikle kemik iyileşmesi, doku onarımı ve yara iyileşmesi gibi biyolojik süreçlerde temel bir rol üstlenir.

VEGF ve Kemik İyileşmesi

  • Çalışmada, β-Trikalsiyum Fosfat (β-TCP) içeren stronsiyum (Sr) katkılı iskelet yapılarının kemik iyileşmesine etkisi incelenmiştir.

  • VEGF’nin kemik rejenerasyonundaki rolü, özellikle VEGFR-2 reseptörü üzerinden takip edilmiştir.

  • Kemik kırık iyileşmesi için VEGF'nin gerekliliği kanıtlanmış olup, VEGFR-2'nin bloke edilmesi halinde kemik iyileşmesinin yavaşladığı gözlemlenmiştir.

  • VEGFR-2 aktivitesinin, kırık sonrası erken dönemde (ilk 10 gün) arttığı, ancak iyileşme sürecinin ilerleyen aşamalarında (40-60 gün arasında) azaldığı bulunmuştur.

VEGF'nin Etki Mekanizması

  • Anjiyogenez: VEGF, yeni kan damarlarının oluşumunu tetikleyerek kemik iyileşmesini hızlandırır.

  • İnflamasyon ile Etkileşimi: NF-κB (nükleer faktör-kappa B) sinyal yoluyla iltihaplanma ve damar gelişimi arasında bir etkileşim mevcuttur.

  • Stronsiyum Takviyesi ve VEGF Aktivitesi: Stronsiyum katkılı β-TCP kullanılan gruplarda, VEGFR-2 aktivitesinin erken dönemde arttığı ancak uzun vadede azaldığı gözlemlenmiştir.

Klinik ve Terapötik Önemi

  • Osteoporoz ve Kemik Kırıkları: VEGF bazlı tedaviler, kemik bütünlüğünü artırmak için kullanılabilir.

  • Ortopedik İmplantlar: VEGF seviyelerini artıran biyomalzemeler, kemik kaybını önlemek için geliştirilebilir.

  • Yara İyileşmesi: VEGF’nin kontrollü salınımını sağlayan biyomalzemeler, doku rejenerasyonunu hızlandırabilir.

Sonuç olarak, VEGF, kemik ve doku iyileşmesini hızlandıran temel bir büyüme faktörüdür. Özellikle stronsiyum katkılı β-TCP yapılarının VEGFR-2 aktivitesini düzenleyerek kemik rejenerasyonuna olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir​.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32370039/

ve kas, tendon veya bağ protein sentezini/yıkımını, damarlanmayı, enerji kullanımını, rejeneratif kapasite veya kas lif tipi dönüşümünü etkileyen diğer büyüme faktörleri veya büyüme faktörü modülatörleri.

S3
BETA-2 AGONİSTLER

Bütün optik izomerleri de dahil olmak üzere tüm selektif ve selektif olmayan beta-2 agonistler yasaklanmıştır.

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir:

Bu sınıftaki yasaklı maddelerin hepsi Tanımlanmış Maddedir.

Arformetarol

Farmakoloji ve Etki Mekanizması

Fenoterol

Fenoterol (FEN), β2-adrenerjik reseptör (β2-AR) agonisti olarak kullanılan bir bronkodilatördür. Özellikle astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tedavisinde tercih edilir. Ayrıca tokolitik ajan olarak erken doğumu önlemek amacıyla da kullanılmıştır.

Fenoterol, iki kiral merkeze sahiptir ve dört stereoi̇zomeri (R,R’; R,S’; S,R’; S,S’) bulunur. Pazarlanan Fenoterol formu, (R,R’; S,S’) karışımından oluşmaktadır, çünkü yapılan çalışmalar bu karışımın diğer izomer kombinasyonlarına göre 9-20 kat daha aktif olduğunu göstermiştir.

Fenoterol ve Doping

Fenoterol, sporcularda doping amacıyla kullanılabilecek maddeler arasında yer almaktadır. Özellikle dayanıklılığı artırabileceği ve bronkodilatör etkileri sayesinde solunumu iyileştirebileceği düşünüldüğü için yasaklı maddeler listesinde yer alabilir.

 

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Yasağı:

  • Fenoterol, IOC tarafından yasaklı maddeler listesine dahil edilmiştir.

  • Salbutamol, Salmeterol ve Terbutalin, inhaler yoluyla astım ve egzersiz kaynaklı astımın önlenmesi veya tedavisi için izin verilen beta-2 agonistlerdir.

  • Fenoterol ise bu listeye dahil edilmemiştir ve kullanımı yasaktır.

Doping ve Yanlış Bilgilendirme Riski:

  • Fenoterol'ün IOC tarafından yasaklandığına dair yanlış bilgilendirme nedeniyle sporcuların ve danışmanlarının doping testlerinde hatalı pozitif sonuçlarla karşılaşabileceği belirtilmektedir.

  • Bu durum, sporcuların performans artırıcı yasaklı maddeler kullanımı konusunda yanlış yönlendirilmesine neden olabilir.

Bilimsel Gerekçeler:

  • IOC, Fenoterol’ün neden yasaklandığı konusunda bilimsel bir açıklama sunmamıştır.

  • Fenoterol'ün diğer izin verilen beta-2 agonistlerden farmakolojik veya farmakodinamik olarak farklı bir özelliği olmadığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak, Fenoterol sporcular tarafından kullanılmaması gereken bir ilaçtır, çünkü IOC tarafından yasaklıdır. Ancak, bilimsel gerekçeler tam olarak açıklanmasa da, sporcularda yanlış bilgilendirme nedeniyle doping testlerinde sorun yaşanabileceği ifade edilmektedir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/10819688/

Formoterol

  • Formoterol, uzun etkili bir β2-adrenerjik agonist (LABA) olup astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılır.

  • Bronkodilatör etkisi güçlüdür ve hızlı başlar (yaklaşık 1-3 dakika içinde), bu nedenle hem kurtarıcı hem de kontrol edici ilaç olarak kullanılabilir.

  • 12 saate kadar etkili olduğu için genellikle sabah-akşam dozajında uygulanır.

Formoterol ve Doping Politikaları

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) ve Olimpiyat Komitesi (IOC), tüm β2-agonistlerin kullanımını sınırlandırmıştır.

  • Formoterol, belirlenen doz sınırları içinde (≤ 54 µg/24 saat) kullanılabilir.

  • Eğer bu limitler aşılırsa, sporcuların Terapötik Kullanım İstisnası (TUE) belgesi alması gereklidir.

  • İdrar testlerinde Formoterol için belirlenen eşik değer 40 ng/mL olup, 50 ng/mL’yi aşarsa doping ihlali kabul edilir.

Formoterol'ün Sporcular Üzerindeki Etkileri

  • Araştırmalar, Formoterol'ün izin verilen dozlarda kullanımının performansı artırmadığını göstermektedir.

  • Ancak, bazı çalışmalar Formoterol kullanımının sprint performansını artırabileceğini öne sürmüştür.

  • Ergogenik etkisi kesin olarak kanıtlanmamıştır, ancak WADA, olası suistimali önlemek için doz sınırlarını belirlemiştir.

  • Kas gücünü artırma potansiyeline sahip olduğu için dikkatle izlenmektedir.

Astımlı Sporcularda Formoterol Kullanımı

  • Astım, elit atletler arasında en yaygın görülen tıbbi durumdur ve genellikle antrenman sürecinde gelişir.

  • Astım ve egzersize bağlı bronkokonstriksiyon (EIB) tedavisinde Formoterol gibi LABA ilaçları yaygın olarak kullanılmaktadır.

  • TUE süreci, sporcuların adil bir şekilde tedavi görmesini sağlamak için geliştirilmiştir, ancak bazı vakalarda bu sistemin kötüye kullanıldığı iddia edilmiştir.

Sonuç

  • Formoterol, astım ve KOAH hastaları için etkili bir bronkodilatördür ve kontrollü kullanıldığında güvenlidir.

  • Doping potansiyeli nedeniyle WADA tarafından doz sınırları belirlenmiştir ve bu sınırların aşılması durumunda cezai yaptırımlar uygulanmaktadır.

  • İzin verilen dozlarda kullanımının performans artırıcı etkileri bilimsel olarak kanıtlanmamıştır, ancak doz aşımı halinde avantaj sağlayabileceği düşünülmektedir.

  • Sporcularda doğru kullanımın sağlanması için eğitim programları ve anti-doping kontrolleri büyük önem taşımaktadır.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30887312/

Higenamine

Higenamine, bitkisel kökenli bir β2-adrenerjik agonist olup, 2017 yılından itibaren Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış bir madde olarak kabul edilmektedir​.

  • Kimyasal Yapısı: Higenamine, benzyltetrahidroizokinolin alkaloidleri grubuna aittir ve epinefrin (adrenalin) ve norepinefrine yapısal olarak benzerdir.

  • Kaynağı: Birçok bitkide doğal olarak bulunur ve geleneksel halk tıbbında yaygın olarak kullanılan bitkisel gıda takviyelerinde yer alabilir.

  • Etkisi: Bronkodilatör (solunum yollarını genişletici), kardiyotonik (kalp fonksiyonlarını destekleyici) ve yağ yakıcı etkileri nedeniyle sporcular ve kilo verme takviyeleri kullanan bireyler tarafından kullanılabilir.

Higenamine’in Bitkisel Kaynakları

Çeşitli bitkilerde higenamine tespit edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Nelumbo nucifera (Kutsal lotus)

  • Tinospora crispa

  • Nandina domestica

  • Gnetum parvifolium

  • Asarum sieboldii

  • Asarum heterotropoides

  • Aconitum carmichaelii

  • Aristolochia brasiliensis

Bu bitkiler geleneksel Çin ve Japon tıbbında farklı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak, bu bitkilerin tüketimi sporcularda istem dışı doping ihlallerine yol açabilir.

Higenamine ve Doping Riski

  • 2017'de WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Sporcuların farkında olmadan bu maddeyi içeren bitkisel gıda takviyelerini tüketmesi mümkündür.

  • Gıda takviyelerinde higenamine genellikle belirtilmeden bulunabilir ve bu durum istem dışı doping vakalarına neden olabilir.

  • Higenamine içeren besin takviyeleri analiz edildiğinde, birçok ürünün etikette belirtilenden çok daha yüksek dozda higenamine içerdiği tespit edilmiştir.

WADA tarafından belirlenen idrar testi limiti: 10.0 ng/mL’nin üzerindeki konsantrasyonlar doping ihlali olarak kabul edilir.

ABD Anti-Doping Ajansı (USADA), higenamine testi pozitif çıkan sporculara 10 ila 20 ay arası ceza vermiştir.

Higenamine’in Farmakolojik Etkileri

  • Kardiyak Etkiler:

    • β1 ve β2 adrenerjik reseptörlerini aktive ederek kalp hızını ve kardiyak output’u artırır.

    • Tansiyon düşürücü etkisi de vardır, çünkü α1 adrenerjik reseptör antagonistidir.

    • Kalp kası kasılmasını artırarak pozitif inotropik etki gösterir.

  • Solunum Sistemine Etkisi:

    • Bronkodilatör etkisi nedeniyle astım tedavisinde faydalıdır.

  • Metabolik ve Yağ Yakıcı Etkiler:

    • Yağ metabolizmasını hızlandırarak kilo kaybını teşvik eder.

    • İnsülin duyarlılığını artırabilir ve glikoz metabolizmasını düzenleyebilir.

  • Antioksidan ve Anti-İnflamatuar Etkiler:

    • Serbest radikallerin etkilerini azaltarak antioksidan aktivite gösterir.

    • İnflamasyon karşıtı etkileri nedeniyle artrit gibi hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.

Sporcularda Higenamine Kullanımının Riskleri

  • Higenamine’in bazı besin takviyelerinde bilinmeden bulunması, doping testlerinde pozitif sonuçlara yol açabilir.

  • Ürün etiketlerinde higenamine belirtilmese bile, birçok bitkisel ekstrede doğal olarak yer aldığı için sporcular istemeden bu maddeyi tüketebilir.

  • Higenamine’in egzersiz performansını artırabileceği iddia edilse de, bilimsel kanıtlar bu konuda çelişkilidir.

Sonuç ve Öneriler

  • Higenamine, doğal olarak bitkilerde bulunan ve bronkodilatör, kardiyotonik ve yağ yakıcı etkileri olan bir β2-adrenerjik agonisttir.

  • 2017’den beri WADA tarafından yasaklanmıştır ve sporcuların bu maddeyi içeren takviyeleri tüketmeleri doping ihlaline neden olabilir.

  • Bazı bitkisel gıda takviyelerinde etiketlenmeden bulunabilir, bu da istemsiz doping riskini artırmaktadır.

  • Kardiyak etkileri nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır; kalp hızını artırabilir ve tansiyon düşürücü etkisi olabilir.

  • Sporcuların, özellikle doğal bitkisel takviyeler tüketirken içerik konusunda dikkatli olmaları önerilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35161335/

İndakaterol

  • İndakaterol (Indacaterol), ultra uzun etkili bir β2-adrenerjik agonisttir (uLABA).

  • Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılır ve günde tek doz inhalasyon ile etki gösterir.

  • Kronik bronşit ve amfizem hastalarında akciğer fonksiyonlarını iyileştirmek için önerilmektedir.

  • Hızlı başlangıçlı etkisi vardır ve 24 saat boyunca bronkodilatasyon sağlar.

Klinik Etkileri ve Araştırmalar

  • KOAH hastalarında 14 günlük indakaterol tedavisi, istirahat halindeki inspiratuar kapasiteyi (IC), egzersiz kapasitesini ve FEV1’i önemli ölçüde artırmıştır.

  • Egzersiz dayanıklılığı üzerinde yapılan 3 haftalık bir çalışmada, KOAH hastalarında 111 saniye daha uzun egzersiz süresi sağlamış ve inspiratuar kapasiteyi 0.28L artırmıştır.

  • 150 mcg ve 300 mcg dozları en yaygın kullanılan dozlar olup, dünya çapında ruhsatlandırılmıştır.

FDA Onayı ve Doz Seçimi

  • ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) başlangıçta 150 ve 300 mcg dozları için başvuruyu reddetti, çünkü daha düşük dozların (75 mcg) da etkili olabileceği öne sürüldü.

  • 75 mcg dozu yapılan çalışmalarda etkili bulunmuş ve FDA tarafından onaylanmıştır.

  • Yüksek dozlarda kullanımın astımlı hastalarda yan etkileri artırabileceği kaygıları nedeniyle ABD'de 150 mcg dozu onaylanmamıştır.

Sonuç

  • İndakaterol, KOAH tedavisinde etkili bir ultra uzun etkili β2-agonisttir ve günde tek doz inhalasyon ile kullanılır.

  • Hızlı etki başlatan ve 24 saat boyunca bronkodilatasyon sağlayan bir ilaçtır.

  • 150 mcg ve 300 mcg dozları dünya çapında onaylanmıştır, ancak ABD’de 75 mcg dozu FDA tarafından onaylanmıştır.

  • Egzersiz dayanıklılığını ve inspiratuar kapasiteyi artırarak KOAH hastalarında yaşam kalitesini iyileştirebilir.

  • Tiotropium ile benzer etkinliğe sahiptir ve güvenli bir kullanım profili sunmaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21936681/

Levosalbutamol

  • Levosalbutamol, β2-adrenerjik reseptör agonisti olan Salbutamol'ün (Albuterol) aktif R-enantiyomeridir.

  • Astım ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde bronkodilatör olarak kullanılır.

  • Standart Salbutamol'e göre daha etkili bronkodilatasyon sağladığı ve daha az yan etkiye sahip olduğu gösterilmiştir.

Levosalbutamol’ün Biyolojik Etkileri

  • (R)-Salbutamol, β2-adrenerjik reseptörlere Racemik Salbutamol’e kıyasla 2 kat daha yüksek bağlanma afinitesine sahiptir.

  • (S)-Salbutamol, hava yollarında bronkokonstriksiyon, iltihaplanma ve histamin salınımı gibi olumsuz etkiler oluşturabilir.

  • Levosalbutamol, 100 mcg dozunda bile Racemik Salbutamol’ün 200 mcg dozuyla aynı etkiyi sağlamıştır.

Klinik ve Terapötik Önemi

  • Levosalbutamol, Racemik Salbutamol’e kıyasla yarı dozda benzer etki sağladığından, daha düşük dozda kullanım avantajı sunar.

  • Astım ve KOAH hastalarında hava yollarını açıcı etkisi güçlüdür ve yan etkileri azaltabilir.

  • Levosalbutamol’ün uzun vadeli güvenlik ve etkinlik profili için daha büyük ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Sonuç ve Öneriler

  • Levosalbutamol, Racemik Salbutamol ile eşdeğer bronkodilatasyon sağlarken, daha düşük dozda kullanılması mümkün olabilir.

  • Etki süresi ve başlangıç süresi açısından iki ilaç benzer özellikler göstermektedir.

  • Serum potasyum seviyelerinde ve kalp atış hızında geçici değişikliklere neden olabilir.

  • Uzun süreli kullanım ve yan etki profili için daha fazla klinik çalışma gereklidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23066203/                  

Olodaterol

Olodaterol, uzun etkili bir β2-agonist (LABA) olup, özellikle Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılır. Belgenin içeriğine göre, Olodaterol, Tiotropium ile kombinasyon halinde (Tiotropium/Olodaterol - TIO/OLO) KOAH hastalarında bronkodilatasyon sağlayan bir ilaçtır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29094315/

Procaterol

Procaterol, β2-adrenerjik reseptör agonistleri (β2-agonist) sınıfına giren bir ilaç olup, astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi solunum yolu hastalıklarının tedavisinde kullanılır. β2-agonistler, bronşların genişlemesini sağlayarak solunum yollarındaki kasların gevşemesine yardımcı olur.

  • Doping Kontrolü Bağlamında İncelenmesi

    • Procaterol, sporcular tarafından doping amaçlı kötüye kullanılabilen ilaçlar arasında yer almaktadır.

    • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından belirlenen yasaklı maddeler listesindedir.

    • Özellikle yüksek dozlarda kullanıldığında, kas gelişimi sağlayabileceği için anabolik etkileri de olabileceği düşünülmektedir.

  • Analiz Yöntemleri

    • Yüksek çözünürlüklü sıvı kromatografi-zaman uçuşlu kütle spektrometrisi (LC-TOFMS) yöntemi kullanılarak Procaterol’ün idrardaki varlığı tespit edilmeye çalışılmıştır.

    • İdrar numuneleri, yasaklı maddelerin taraması için geliştirilmiş geniş çaplı bir yöntemle analiz edilmiştir.

    • Procaterol’ün tespit edilmesi diğer β2-agonistlere kıyasla daha zordur, bu yüzden doğrulama aşamalarında bazı zorluklar yaşanmıştır.

Sonuçlar

  • Procaterol, analiz edilen bazı numunelerde belirli bir güvenilirlik seviyesinde tespit edilememiştir.

  • Bunun nedeni, algılama sınırının altında kalması veya matriks etkilerinden kaynaklanan ölçüm belirsizlikleri olabilir.

  • Clenbuterol, Salbutamol ve Formoterol gibi diğer β2-agonistlere kıyasla Procaterol’ün analizdeki başarısı daha düşüktür.

Doping Kontrolü Açısından Önemi

  • Procaterol, WADA’nın belirlediği eşik değerin üzerinde tespit edilmesi halinde pozitif doping testi sonucu doğurabilir.

  • Ancak, mevcut analiz yöntemleri bazı örneklerde Procaterol’ün tespit edilmesinde sınırlamalar yaşamaktadır.

  • Procaterol, bronş genişletici bir ilaç olmasına rağmen, doping amacıyla da kötüye kullanılabilmektedir.

  • Analiz yöntemleri gelişmiş olsa da, diğer β2-agonistlere kıyasla Procaterol’ün idrarda tespit edilmesi daha zordur.

  • Sporcuların ve sağlık uzmanlarının WADA kurallarına uygun olarak kullanım sınırlarını bilmeleri önemlidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20155493/

Reproterol

1.Doping Kontrolü Açısından Reproterol

Salbutamol

Salbutamol, β2-adrenerjik reseptör agonistleri (β2-agonist) grubuna ait bir bronkodilatördür. Astım ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde sıkça kullanılır. Bu ilaç, solunum yollarındaki kasları gevşeterek bronşların genişlemesini sağlar ve nefes almayı kolaylaştırır.

1. Salbutamol ve Doping Kontrolü

  • Salbutamol, sporcular tarafından astım tedavisinde kullanılır ancak bazı durumlarda anabolik (kas yapıcı) etkilere sahip olabileceği iddia edilmektedir.

  • WADA, salbutamol inhalasyonunu belirli dozlarla sınırlandırmıştır:

    • Maksimum 1600 mcg/24 saat (bölünmüş dozlar halinde)

    • 800 mcg/12 saat içinde aşılmamalıdır.

  • Sporculardan idrar örnekleri alınarak kurallara uyulup uyulmadığı kontrol edilir.

  • Ancak, çalışmada bu yöntemin güvenilirliği tartışılmıştır.

2. Farmakokinetik Modelleme Çalışması

  • Araştırmacılar, literatürden elde edilen verilerle salbutamolün farmakokinetik modelini oluşturmuş ve simülasyonlarla doğrulamıştır.

  • 1000 kişi üzerinde yapılan santral sinir sistemi bazlı farmakokinetik modelleme, idrar konsantrasyonlarının büyük değişkenlik gösterdiğini ortaya koymuştur.

  • %15.4 oranında denek, WADA'nın belirlediği 1000 ng/ml limitinin üzerinde bir idrar salbutamol seviyesi göstermiştir, ancak bu kişiler terapötik (yasal) doz kullanmışlardır.

3. Mevcut Doping Kontrol Yöntemlerinin Sorunları

  • İdrar testleri, alınan doz miktarını doğru şekilde yansıtamayabilir.

  • Tek bir idrar örneğinden hareketle, sporcuların WADA kurallarını ihlal edip etmediğini belirlemek mümkün değildir.

  • Örneğin:

    • Oral salbutamol kullanan sporcular, kullanım bırakıldıktan 48 saat sonra bile WADA sınırlarının altında idrar salbutamol seviyelerine sahip olabilir.

    • Ancak, tamamen yasal dozları kullanan sporcular yanlışlıkla doping ihlali yapmış gibi görünebilir.

4. Sonuçlar

  • Mevcut WADA doping testleri, salbutamol kullanımıyla ilgili yanlış sonuçlar verebilir.

  • Tek idrar örneği üzerinden yapılan analizler, dozun gerçekten aşılıp aşılmadığını doğru şekilde belirleyememektedir.

  • Mevcut yöntemler, bazı sporcuların haksız şekilde suçlanmasına neden olabilirken, yasaklı kullanım yapan bazı sporcuları da kaçırabilir.

Öneri: Daha güvenilir test sonuçları için kan numuneleri ile birlikte uzun süreli idrar takibi yapılmalıdır. Tek bir idrar testi, sporcuların doping yapıp yapmadığını anlamak için yetersiz kalmaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29722428/

Salmeterol

Salmeterol, uzun etkili bir β2-adrenerjik reseptör agonisti (LABA) olup, özellikle astım ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılan bir bronkodilatördür. Solunum yollarındaki düz kasları gevşeterek bronş genişlemesini sağlar ve solunumu kolaylaştırır. Ayrıca, egzersize bağlı astım (EIA) gibi durumların önlenmesinde de kullanılır.

1. Salmeterol ve Spor Performansı

  • Uluslararası doping düzenlemeleri nedeniyle β2-agonist kullanımı kısıtlanmıştır.

  • Salmeterol, WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından belirli dozlarda kullanımına izin verilen ilaçlar arasındadır.

  • 1996 yılından itibaren, sporcularda egzersize bağlı astımı önlemek için kullanılmasına izin verilmiştir.

  • Bunun temel nedeni, yapılan çalışmaların salmeterolün performansı artırmadığını göstermesi olmuştur.

2. Salmeterol'ün Performansa Etkisi

  • Çalışmalar, sağlıklı sporcularda salmeterol kullanımının dayanıklılığı artırmadığını göstermiştir.

  • Bir çalışmada, salmeterol veya salbutamol kullanan sporcuların dayanıklılık süresi plasebo alan sporculardan daha düşük çıkmıştır.

  • VO2max (maksimum oksijen tüketimi) ve koşu süresi gibi performans ölçümlerinde anlamlı bir iyileşme görülmemiştir.

3. Salmeterol ve Egzersize Bağlı Astım (EIA)

  • Egzersize bağlı astımı (EIA) önlemek için oldukça etkili bir ilaçtır.

  • Salmeterol, uzun etki süresi (yaklaşık 12 saat) sayesinde uzun mesafe koşucuları ve kayakçılar gibi dayanıklılık sporlarıyla uğraşan sporcular için avantajlı olabilir.

  • Ancak, bu avantaj yalnızca astımı olan bireyler için geçerlidir, sağlıklı bireylerde performans artışı sağlamaz.

4. Salmeterol ve Doping Kontrolü

  • WADA, salmeterol kullanımına belirli dozlarda izin vermektedir.

  • Ancak, bu ilaçların potansiyel anabolik (kas yapıcı) etkileri olduğu konusunda spekülasyonlar mevcuttur.

  • Mevcut verilere göre, salmeterol kas gücünü veya dayanıklılığı belirgin şekilde artırmaz.

  • Bu nedenle, sporcuların yasal sınırlar içinde kullanması halinde doping sayılmaz.

5. Sonuçlar

  • Salmeterol, dayanıklılığı veya spor performansını artırmaz.

  • Egzersize bağlı astımı olan sporcular için faydalıdır, ancak sağlıklı bireyler için herhangi bir avantaj sağlamaz.

  • Bu nedenle, doping amacıyla kullanımı mantıklı değildir ve yasaklı maddeler arasında bulunmamaktadır (belirli doz sınırları içinde).

  • Ancak, yüksek dozda kullanıldığında veya yasadışı yollarla temin edildiğinde doping olarak değerlendirilebilir.

Salmeterol, KOAH ve astım hastalarında uzun süreli bronkodilatasyon sağlayan bir ilaçtır.
Sporcularda doping amaçlı kullanımı bilimsel olarak desteklenmemektedir.
Egzersize bağlı astımın tedavisinde oldukça etkilidir, ancak sağlıklı bireylerde herhangi bir performans avantajı sunmaz.
Mevcut araştırmalar, salmeterol kullanımının spor performansını artırmadığını ve bu nedenle doping kurallarına uyduğu sürece güvenli olduğunu göstermektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/11453313/

Terbutaline

Terbutaline, β2-adrenerjik reseptör agonistleri grubuna ait bir bronkodilatördür ve astım ile Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılır. Solunum yollarındaki kasları gevşeterek bronş genişlemesini sağlar ve hava akımını artırır. Bunun yanı sıra doping açısından da risk taşıyan maddelerden biridir.

1. Terbutaline ve Doping Kontrolleri

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), Terbutaline’yi belirli dozların üzerinde kullanıldığında yasaklı doping maddeleri arasında değerlendirmektedir.

  • Terbutaline, anabolik (kas yapıcı) ve uyarıcı etkilere sahip olabileceği için doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Kalp atış hızını artırarak dayanıklılığı artırma potansiyeli vardır, bu nedenle özellikle dayanıklılık gerektiren spor dallarında sıkı denetim altındadır.

2. Analiz Yöntemleri ve Bulgular

Bu çalışmada, Terbutaline ve Bambuterol’ün idrardaki varlığı şu yöntemlerle analiz edilmiştir:

  • GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometrisi) ve ATR-FTIR (Fourier Transform Infrared Spektroskopisi) yöntemleri karşılaştırılmıştır.

  • ATR-FTIR yöntemi, daha hızlı sonuç vermesi ve idrar numunelerinde doğrudan analiz yapabilmesi nedeniyle tercih edilmiştir.

  • GC-MS yöntemi daha güvenilir ve ayrıntılı sonuçlar sunsa da, daha maliyetli ve zaman alıcıdır.

📌 Sonuçlar:

  • Terbutaline ve Bambuterol, insan idrarında nanogram seviyesinde tespit edilebilmiştir.

  • ATR-FTIR yöntemi, hızlı doping testleri için potansiyel bir araç olabilir.

  • Mevcut doping kontrol testleri ile uyumlu ve güvenilir sonuçlar elde edilmiştir.

3. Terbutaline’in Sporcular Üzerindeki Etkileri

  • Bronkodilatör etkisi nedeniyle astımlı sporcuların egzersiz sırasında daha iyi performans göstermesine yardımcı olabilir.

  • Yüksek dozlarda kullanıldığında kalp hızını artırabilir ve dolayısıyla enerji tüketimini etkileyebilir.

  • Kas protein sentezini artırabileceği öne sürülse de, bu konuda kesin bilimsel kanıtlar sınırlıdır.

4. Terbutaline’in İdrar Tespiti ve Yasaklı Kullanımı

  • Çalışmada, Terbutaline’in idrar numunelerinde uzun süre tespit edilebildiği gösterilmiştir.

  • En yüksek idrar konsantrasyonu ilk 6 saatte tespit edilmiştir, ardından seviyeler kademeli olarak düşmüştür.

  • Terbutaline’in idrardaki varlığı 24 saate kadar saptanabilmiştir.

  • WADA’nın belirlediği eşik değerin üzerindeki kullanım, doping ihlali olarak değerlendirilmektedir.

5. Sonuçlar ve Öneriler

  • Terbutaline, KOAH ve astım tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır, ancak doping amaçlı kötüye kullanılabilir.

  • WADA tarafından belirlenen doz sınırlarına dikkat edilmelidir.

  • Analiz yöntemleri, Terbutaline’in idrarda nanogram seviyesinde bile tespit edilebileceğini göstermiştir.

  • ATR-FTIR gibi hızlı test yöntemleri, doping kontrollerinde önemli bir alternatif olabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35493915/

Tretequinol

Tretoquinol (Trimethoquinol), β-adrenoseptör agonisti olarak sınıflandırılan bir bronkodilatördür ve bronşiyal astım tedavisinde kullanılır. Bunun yanı sıra, prostaglandin endoperoksit (PGH2) antagonist özellikleri olduğu da bilinmektedir.

1. Tretoquinol’ün Farmakolojik Etkileri

  • Tretoquinol, β-adrenoseptörleri uyararak bronkodilatasyon sağlar.

  • Ayrıca, prostaglandin endoperoksitlerinin (PGH2) etkilerini antagonize eden güçlü bir ajan olarak tanımlanmıştır.

  • Bu etkisinin, bronkodilatör etkisine katkıda bulunup bulunmadığı tam olarak bilinmemektedir.

2. Çalışmanın Bulguları

  • Tretoquinol, TxB2 ve PGH2 analoglarının neden olduğu kasılmaları önemli ölçüde inhibe etmiştir.

  • Ancak, PGE2’nin etkisini yalnızca hafif bir şekilde azaltmıştır.

  • Bu bulgular, Tretoquinol’ün TxB2 ve PGH2’ye karşı güçlü bir antagonistik etkiye sahip olduğunu göstermektedir.

  • Sonuçlar, Tretoquinol’ün bronkodilatör etkisinin sadece β-adrenoseptör aktivasyonu ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda prostanoidlerin inhibisyonuyla da ilgili olabileceğini düşündürmektedir.

3. Tretoquinol’ün Kullanım Alanları

  • Bronşiyal astım ve KOAH hastalarında bronkodilatör olarak kullanılır.

  • Muhtemelen prostaglandin antagonizması yoluyla iltihabı da azaltabilir.

  • Tromboksan ve PGH2 yolaklarını bloke ederek, hava yolu düz kaslarının gevşemesine katkıda bulunabilir.

4. Sonuç ve Klinik Önemi

  • Tretoquinol, β-adrenoseptör agonisti olarak bronkodilatör etkisi olan bir ilaçtır.

  • Ayrıca prostaglandin endoperoksitleri ve tromboksanları antagonize edebilir.

  • Bu çift etki mekanizması, ilacın bronkodilatasyon etkisini güçlendirebilir ve anti-inflamatuar özelliklere sahip olabileceğini düşündürmektedir.

  • Ancak, bu etki mekanizmasının klinik önemi hakkında daha fazla çalışma gerekmektedir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/526738/

Tulobuterol

Tulobuterol, uzun etkili bir β2-adrenerjik agonist (LABA) olup, özellikle bronşiyal astım ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) tedavisinde kullanılır. En dikkat çekici özelliği, transdermal (ciltten emilen) yama (patch) formunda olmasıdır.

Tulobuterol’ün Transdermal Yama Olarak Kullanımı

  • İlk transdermal bronkodilatör olup, cilt yoluyla emilerek 24 saat boyunca sabit bir etki sağlar.

  • Sabah saatlerinde astım ve KOAH semptomlarının kötüleşmesini önlemek için geliştirilmiştir.

  • Ağızdan alınan β2-agonistlerden farklı olarak, kan ilaç seviyesi ani yükselmeyip sabit kalır, böylece sistemik yan etkiler azalır.

Farmakokinetik Özellikler ve Etki Süresi

  • Tulobuterol yaması, kan seviyelerinin sabahları zirve yapmasını sağlayarak sabah semptomlarını azaltmaya yardımcı olur.

  • Tek bir dozun etkisi 24 saat boyunca sürer, bu nedenle günde bir kez uygulama yeterlidir.

  • Ağızdan alınan tulobuterol tabletlerine kıyasla, kan seviyeleri daha uzun süre stabil kalır ve aşırı yükselmez.

Klinik Etkinlik: Astım ve KOAH Tedavisinde Kullanımı

  • Astım hastalarında bronkodilatör etkisinin uzun süreli olduğu ve sabah saatlerinde solunum fonksiyonlarını iyileştirdiği gösterilmiştir.

  • KOAH hastalarında inhalasyon tekniklerinde zorluk yaşayan hastalar için alternatif bir tedavi seçeneği sunar.

  • Tulobuterol yaması, inhale ilaçlara kıyasla daha iyi tedaviye uyum sağlanmasına yardımcı olur, çünkü hastalar her gün yalnızca bir kez uygulama yapar.

Tulobuterol’ün KOAH Hastalarındaki Etkileri

  • KOAH hastalarında transdermal tulobuterolün, sabah ve akşam tepe ekspiratuar akış hızı (PEF) değerlerini iyileştirdiği gösterilmiştir.

  • Tiotropium (bir antikolinerjik bronkodilatör) ile kombine edildiğinde solunum fonksiyonlarını daha da iyileştirdiği gözlemlenmiştir.

  • Salmeterol gibi inhale LABA ilaçlarla karşılaştırıldığında, etkisinin eşit veya daha üstün olduğu bazı çalışmalarda rapor edilmiştir.

Sonuç ve Klinik Önemi

  • Tulobuterol, bronkodilatör etkisi uzun süren ve transdermal yama formunda kullanılan bir LABA’dır.

  • Sabahları astım ve KOAH semptomlarını azaltmada etkilidir ve hasta uyumunu artırmaktadır.

  • Tiotropium gibi antikolinerjik ilaçlarla kombine kullanımı, KOAH hastalarında daha iyi sonuçlar verebilir.

  • Hasta uyumu ve kullanım kolaylığı açısından, özellikle inhalasyon tekniklerinde zorlanan hastalar için önemli bir seçenektir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22270072/

Vilanterol

Vilanterol’ün Kullanımı ve Önemi

  • Astım ve KOAH tedavisinde kullanılır.

  • Hava yollarını genişleterek solunumu kolaylaştırır.

  • Günde tek doz kullanımı sayesinde hasta uyumunu artırır.

  • İnhale kortikosteroidler veya muskarinik antagonistlerle kombinasyon halinde reçete edilebilir.

  • Vilanterol’ün farmakokinetik özellikleri:

    • İnhalasyon yoluyla alındığında maksimum plazma konsantrasyonuna 0,5 saatte ulaşır.

    • Metabolizması N-dealkilasyon ve oksidasyon yoluyla gerçekleşir.

    • Metabolitlerin yaklaşık %70'i idrarla atılır, geri kalanı dışkıyla atılır.

Vilanterol ve Doping Kontrolleri

  • Vilanterol, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmış β2-agonistler arasında yer almaktadır.

  • Ancak, egzersizle tetiklenen bronkokonstriksiyon (EIB) için belirli dozlarda kullanımına izin verilmektedir.

  • Atletlerde doping kontrollerinde vilanterolün ve metabolitlerinin idrarda tespit edilmesi için yüksek hassasiyetli analiz yöntemleri geliştirilmiştir.

Klinik Önemi ve Sonuç

  • Vilanterol, astım ve KOAH hastalarında solunum fonksiyonlarını iyileştiren uzun etkili bir β2-agonisttir.

  • Asidik, bazik ve oksidatif ortamlarda bozunabilirken, termal ve fotolitik stabilite göstermektedir.

  • Doping kontrollerinde vilanterolün idrar analizinde tespit edilmesi için gelişmiş UPLC-MS yöntemleri kullanılmaktadır.

  • Vilanterol ve metabolitlerinin idrarda tespit edilmesi, doping ihlallerinin belirlenmesi açısından önemlidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38286793/

AŞAĞIDAKİ KOŞULLAR YASAKLANMAMIŞTIR

  • Solunum yoluyla kullanılan salbutamol: 24 saat içinde bölünmüş dozlarla en fazla 1600 mikrogram ve 8 saatlik bir zaman diliminde herhangi bir dozdan başlayarak 600 mikrogram dozu aşmamak koşuluyla;

  •  Solunum yoluyla kullanılan formoterol: 24 saat içinde bölünmüş dozlarla en fazla 54 mikrogram ve 12 saatlik bir zaman diliminde 36 mikrogramı aşmamak koşuluyla;

  • • Solunum yoluyla kullanılan salmeterol: 24 saat içinde en fazla 200 mikrogram dozu aşmamak koşuluyla;

  • • Solunum yoluyla kullanılan vilanterol: 24 saat içinde en fazla 25 mikrogram dozu aşmamak koşuluyla.

NOT!

İdrarda 1000 nanogram/mililitre düzeyinin üzerinde salbutamol veya 40 nanogram/mililitre düzeyinin üzerinde formoterol bulunması bu maddelerin tedavi amaçlı kullanımına ilişkin sonuçlarla tutarlı değildir ve Sporcu anormal bulgunun, tedavi amaçlı olarak inhalasyon yoluyla yukarıda belirtilen dozu aşmayacak şekilde kullanım sonucu olduğunu kontrollü farmakokinetik incelemelerle kanıtlayamadığı sürece bu durum bir Aykırı Analitik Bulgu (AAB) olarak kabul edilecektir.

S4.1.
AROMATAZ İNHİBİTÖRLERİ

2-Androstenol

2-Androstenol'ün Özellikleri ve Kaynakları
Kimyasal Yapı: 5α-androst-16-en-3α-ol
Kaynakları:

  • İnsan vücudu (ter, idrar, plazma, tükürük, özellikle erkeklerde)

  • Domuz testisleri

  • Trüf mantarları (bu nedenle domuzların bu mantarları koklayarak bulabildiği düşünülmektedir).

    Beyin Üzerindeki Etkileri

  • Hipotalamus Aktivasyonu: Androstenol kokusuna maruz kalan kadınlarda hipotalamus bölgesi aktive olmuştur. Bu bölge, feromon sinyallerinin alınıp işlendiği ana merkezlerden biridir.

  • Duyusal Algı: Androstenol, sıradan kokulara kıyasla daha zayıf algılanmış, ancak hipotalamusu sıradan kokuların yapmadığı şekilde aktive etmiştir.

  • Sosyal ve Hormonal Etkiler:

  • Kadınlarda luteinize edici hormon (LH) salgısını etkileyebilir.

  • Anksiyeteyi azaltabilir ve beyin dalgalarını değiştirebilir.

  • Sosyal ve duygusal tepkileri değiştirebilir.

    Feromon Olarak 2-Androstenol

  • Bu çalışmanın sonuçları, Androstenol'ün yalnızca bir koku değil, aynı zamanda insanlarda feromon benzeri etkilere sahip olabileceğini göstermektedir. Androstenol’ün doğrudan hipotalamusu uyarması, koku alma sisteminin ötesinde davranışsal ve hormonal etkilere sahip olabileceğini düşündürmektedir.

     

  • Sonuç ve Gelecek Araştırmalar

  • Androstenol'ün İnsanlarda Feromon Olarak Rolü: Bulgular, bu bileşiğin insan feromon sinyalleşmesi ile ilişkili olabileceğini göstermektedir.

  • Cinsiyet ve Cinsel Yönelim Faktörü: Önceki araştırmalar, androstenolün heteroseksüel kadınlar ve eşcinsel erkeklerde farklı şekillerde algılanabileceğini öne sürmektedir.

  • Beyin Aktivasyonu Üzerine Çalışmalar: Daha fazla araştırma, androstenolün insanlarda sosyal davranışları nasıl etkilediğini belirlemek için gereklidir.

    Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20174662/

2-Androstenone

Kaynakları:

  • İnsan idrarı ve koltuk altı teri

  • Domuzların tükürük bezleri (özellikle çiftleşme sırasında)

  • Bazı bitkiler ve hayvan salgıları

Koku Profili:

  • İnsanlar arasında değişken algılanır:

    • Bazıları için hoş (tatlı, çiçeksi)

    • Bazıları için rahatsız edici (idrar, ter kokusu gibi)

    • Bazı insanlar ise hiçbir koku algılamaz (anosmi)

2-Androstenone'un İnsanlardaki Algılanışı

  • Spesifik Anosmi:

    • Bazı insanlar 2-Androstenone’u hiç algılayamaz (spesifik anosmi).

    • Bazıları ise farklı kokular olarak algılar.

    • Bu durum, bireyler arasındaki koku reseptörlerindeki genetik farklılıklara bağlıdır.

  • Kazanılmış Hassasiyet:

    • İlk başta kokuyu algılamayan insanlar, sürekli maruz kaldıklarında kokuyu fark etmeye başlar.

    • Bu durum, olfaktör (koku alma) sisteminin adaptasyonu olarak açıklanmaktadır.

    • Araştırmalar, 2-8 hafta boyunca sürekli maruz kalmanın algı eşiğini düşürebildiğini göstermektedir.

Biyolojik ve Sinirbilimsel Mekanizmalar

  • Olfaktör (Koku) Algısı Üzerindeki Etkileri:

    • Koku reseptörleri ile etkileşime girerek G-protein bağlı reseptörler (GPCRs) üzerinden sinyaller gönderir.

    • Beynin olfaktör korteks, amigdala ve hipotalamus gibi bölgelerinde aktivasyon yaratabilir.

    • Bazı insanlarda tiksinme veya çekicilik duygusu uyandırabilir.

  • Beyin ve Koku İlişkisi:

    • Çalışmalarda elektroolfaktogram (EOG) ve olfaktör olayla ilişkili potansiyeller (ERP) kullanılarak, 2-Androstenone’a maruz kalmanın beyindeki elektriksel aktiviteyi artırdığı gösterildi.

  • Hassasiyetin Artışı:

    • İki ana teori bulunmaktadır:

      1. Periferik Mekanizma: Olfaktör reseptörlerinde androstenone’a duyarlı reseptörlerin artışı veya koku algılayan hücrelerin çoğalması.

      2. Merkezi Mekanizma: Beyindeki olfaktör sistemde duyarlılığın zamanla artması.

Feromon Olarak 2-Androstenone

  • Domuzlarda Feromon Rolü:

    • Erkek domuzlarda çiftleşme sırasında dişileri uyarmak için salgılanır.

    • Dişi domuzların reseptörleri aracılığıyla çiftleşmeye hazır olup olmadıkları belirlenebilir.

  • İnsanlarda Feromon Rolü Tartışmalı:

    • Bazı araştırmalar, 2-Androstenone’un insanlarda cinsel çekiciliği veya sosyal algıyı değiştirebileceğini öne sürmektedir.

    • Ancak kesin bir feromon etkisi kanıtlanmış değildir.

    • İnsanlarda daha çok bireysel algı ve kültürel faktörlerle bağlantılı olabilir.

Öne Çıkan Bulgular

  1. 2-Androstenone, bazı insanlar için hoş, bazıları için rahatsız edici olabilir veya hiç algılanmayabilir.

  2. Koku algısında genetik farklılıklar büyük rol oynar.

  3. Sürekli maruz kalma, algıyı artırabilir (kazanılmış hassasiyet).

  4. Beyindeki hipotalamus, amigdala ve olfaktör kortekste aktivasyon yaratabilir.

  5. İnsanlarda feromon etkisi tartışmalı olsa da, sosyal algıyı etkileyebileceği düşünülmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/14678483/

3-Androstenol

Kaynakları:

  • İnsan vücudu (ter, idrar, plazma, tükürük, özellikle erkeklerde)

  • Domuz testisleri

  • Trüf mantarları

  • Koku Profili:

    • Hafif misk benzeri, ferah, odunsu veya hafif çiçeksi olarak tanımlanır.

  • Uçuculuk:

    • Yüksek volatiliteye sahiptir (37°C'de buhar basıncı 254 mikroTor).

Beyin Üzerindeki Etkileri

  • Hipotalamus Aktivasyonu:

    • 3-Androstenol kokusuna maruz kalan kadınlarda hipotalamus bölgesinde aktivasyon gözlemlenmiştir.

    • Hipotalamus, feromon sinyallerinin işlendiği ana beyin merkezlerinden biridir.

  • Olfaktör Algı:

    • 3-Androstenol, klasik koku alma bölgeleri yerine daha çok hipotalamus ve medial amigdala gibi sosyal ve hormonal düzenleyici merkezleri aktive eder.

  • Sosyal ve Hormonal Etkiler:

    • Kadınlarda luteinize edici hormon (LH) salgısını etkileyebilir.

    • Anksiyeteyi azaltıcı etkileri olabilir.

    • Bireyler arası sosyal çekimi ve algıyı değiştirebilir.

Feromon Olarak 3-Androstenol

  • Çift Etkili Bir Bileşik:

    • Hem bir koku hem de bir feromon gibi davranabilir.

    • Hipotalamus aktivasyonu, sadece koku değil hormonal ve sosyal etkileşimlerin de işin içinde olabileceğini göstermektedir.

  • Cinsel ve Sosyal Davranış Üzerindeki Etkiler:

    • Kadınlarda hipotalamus aktivasyonu, cinsel çekim ve üreme ile ilişkili beyin bölgelerini uyarabilir.

    • İnsanlar arasında çekicilik algısını değiştirebilir.

Sonuç ve Gelecek Araştırmalar

  • 3-Androstenol'ün İnsanlarda Feromon Olarak Rolü:

    • Çalışmalar, bu bileşiğin insan feromonları ile ilişkili olabileceğini göstermektedir.

  • Cinsiyet ve Cinsel Yönelim Faktörü:

    • Önceki araştırmalar, androstenolün heteroseksüel kadınlar ve eşcinsel erkeklerde farklı şekillerde algılanabileceğini öne sürmektedir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20174662/

4-Androstene

Kaynakları:

  • Biyosentetik üretim: Mycobacterium suşları tarafından fitoesterollerden dönüştürülerek elde edilir.

  • Steroid İlaç Endüstrisi: Farmasötik bileşiklerin üretiminde başlangıç materyali olarak kullanılır.

  • Doğal Kaynaklar: Hayvansal steroid metabolizması süreçlerinden elde edilebilir.

4-Androstene-3,17-dione'un Endüstriyel Üretimi ve Biyoteknolojik Önemi

  • Fitoesterollerin Dönüşümü:

    • 4-AD, fitoesterollerden (bitkisel steroller) biyokatalitik dönüşüm yoluyla elde edilir.

    • Mycobacterium neoaurum gibi mikroorganizmalar, 4-AD üretimi için kullanılır.

  • Biyoteknolojik Önemi:

    • 4-AD, androjenik steroidlerin sentezinde önemli bir ara bileşiktir.

    • Kortikosteroidler, anabolik steroidler ve diğer farmasötik bileşiklerin üretiminde başlangıç materyali olarak kullanılır.

  • Üretim Sürecindeki Zorluklar:

    • 4-AD üretimi sırasında istenmeyen yan ürünler (ADD, 9OH-AD) oluşabilir.

    • Bakterilerde 3-ketosteroid-1,2-dehidrogenaz (KstD) ve 3-ketosteroid-9α-hidroksilaz (Ksh) enzimleri, 4-AD'yi daha ileri bileşiklere dönüştürebilir.

    • Bu yan reaksiyonlar, 4-AD verimini düşürebilir ve saflaştırmayı zorlaştırabilir.

4-AD'nin Farmasötik Kullanımı

  • Hormon Üretimi:

    • Testosteron ve diğer androjen türevlerinin sentezinde kullanılır.

    • Kortikosteroidler için öncül bileşik olarak görev alır.

  • Anabolik Steroidler:

    • Kas büyümesini teşvik eden anabolik steroidlerin üretiminde kullanılır.

  • Farmasötik Araştırmalar:

    • Antienflamatuar, antibakteriyel ve antiviral ilaçların üretiminde kullanılabilecek potansiyel bir ara bileşik olarak incelenmektedir.

Özet ve Sonuç

  • 4-Androstene-3,17-dione (4-AD), steroid ilaçların sentezi için kritik bir başlangıç bileşiğidir.

  • Endüstriyel üretimi, genetik mühendislik uygulamalarıyla geliştirilen Mycobacterium suşları kullanılarak optimize edilebilir.

  • Fitoesteroller gibi bitkisel kaynaklardan elde edilmesi, biyoteknoloji ve ilaç endüstrisi için sürdürülebilir ve verimli bir üretim stratejisi sunar.

  • Genetik olarak modifiye edilmiş Mycobacterium suşları, 4-AD verimini artırarak farmasötik endüstride daha verimli üretim süreçleri sunabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34399754/

Aminoglutethimide

Farmakolojik Etki:

  • Aromataz enzimini inhibe eder ve bu sayede androstenedion’un estrone’a ve testosteron’un estradiol’e dönüşümünü engeller.

  • Adrenal steroid sentezini baskılar ve glukokortikoidlerin azalmasına neden olur.

  • Göğüs kanseri ve Cushing sendromunun tedavisinde kullanılır.

Doping ve Sporcularda Kullanımı

  • Aromataz inhibitörleri, atletlerde anabolik steroid kullanımını maskelemek için kullanılabilir.

  • WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından yasaklanmıştır.

  • 2001’de erkeklerde, 2005’te kadın sporcularda kullanımı yasaklanmıştır.

Aminoglutethimide’in Kullanım Alanları

  1. Kanser Tedavisi:

    • Östrojen bağımlı meme kanseri tedavisinde kullanılır.

    • Kortizol sentezini azaltarak adrenal kortikal kanserlerinde de etkilidir.

  2. Cushing Sendromu:

    • Glukokortikoid üretimini baskılayarak Cushing hastalarında steroid seviyelerini düşürmek için kullanılır.

  3. Doping Amaçlı Kullanım:

    • Erkeklerde anabolik steroid kullanımının yan etkilerini (örneğin jinekomasti) önlemek için sporcularda yasa dışı olarak kullanılabilir.

  4. Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal (HPA) Aks Bozuklukları:

    • Adrenal steroid sentezini inhibe ederek hormon seviyelerini dengeleyebilir.

Sonuç ve Önemli Bulgular

  • Aminoglutethimide, testosteron ve diğer androjen seviyelerini artırırken östrojen seviyelerini düşürmektedir.

  • Sporcularda steroid profilini değiştirerek doping analizlerini manipüle edebilir.

  • Uzun süreli kullanım kortizol sentezini de azaltarak ciddi yan etkilere neden olabilir.

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almakta ve doping kontrollerinde taranmaktadır.

Kaynak:    https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5515750/

Anastrozole

Farmakolojik Etki:

  • Östrojen üretimini baskılayarak hormon bağımlı meme kanserinin tedavisinde kullanılır.

  • Östrojen reseptör pozitif (ER+) meme kanserinde birincil tedavi seçeneklerinden biridir.

  • Menopoz sonrası kadınlarda en yaygın kullanılan ilaçlardan biridir.

Anastrozole ve Nanotaşıyıcılar Arasındaki Etkileşim

  • Bağlanma Mekanizmaları:

    • Hidrojen bağları ve elektrostatik etkileşimler ilacın yüzeye tutunmasını artırır.

    • Fonksiyonelleştirilmiş bor nitrür yüzeyleri (H- ve OH kaplı), yüksek bağlanma enerjisi sağlar.

  • Elektrostatik ve Manyetik Etkileşimler:

    • Demir katkısı, yüzey polarizasyonunu artırarak ilaç-nanotaşıyıcı bağlanmasını güçlendirir.

    • Dış manyetik alan uygulaması, ilacın belirli bir hedefe yönlendirilmesini sağlayabilir.

Anastrozole ve Nanotaşıyıcıların Klinik Önemi

  • Avantajları:

    • Lokal ilaç teslimatı ile sistemik yan etkiler azaltılabilir.

    • Manyetik hedefleme, kanser tedavisinde daha etkili bir ilaç iletimi sağlayabilir.

    • Östrojen üretimini baskıladığı için meme kanseri tedavisinde kritik rol oynar.

  • Gelecek Araştırmalar:

    • Demir katkılı bor nitrür nanopartiküllerinin in vivo etkilerinin incelenmesi gerekmektedir.

    • Klinik uygulamalarda kullanılabilirliğin artırılması için yeni formülasyonlar geliştirilebilir.

Sonuç ve Önemli Bulgular

  • Anastrozole, aromataz enzimini inhibe ederek östrojen sentezini baskılar ve ER+ meme kanseri tedavisinde kullanılır.

  • Demir katkılı bor nitrür nanotanecikleri (Fe-BNNPs), Anastrozole taşınması için yüksek verimli bir ilaç taşıyıcısı olabilir.

  • Manyetik hedefleme ve fonksiyonelleştirilmiş yüzey kaplamaları, ilacın stabilitesini ve etkinliğini artırabilir.

  • Bu çalışma, nanoteknolojinin meme kanseri tedavisindeki potansiyelini artırmak için önemli bir adımdır.

Kaynak:    https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5515750/

Androstatrienedione

Farmakolojik Etki:

  • Aromataz enzimini inhibe eder, böylece androjenlerin (testosteron ve androstenedion) östrojene dönüşmesini engeller.

  • Östrojen üretimini baskılayarak östrojenle ilişkili hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.

  • Anabolik steroidlerin yan etkilerini azaltma potansiyeline sahiptir.

Androstatrienedione’un Östrojen Üzerine Etkileri

  • Östrojen Sentezi ve Sinaptik İletim:

    • Araştırma, yüksek frekanslı sinir uyarımı (HFS) sonrası östrojen sentezinde artış olduğunu göstermektedir.

    • Bu süreç androstatrienedione tarafından baskılanabilir, yani östrojen sentezini durdurarak sinirsel iletimi değiştirebilir.

  • Omurilikte Sinaptik İletim ve Ağrı Mekanizmaları:

    • Östrojen, NMDA reseptörlerini aktive ederek ağrı duyarlılığını artırabilir.

    • Androstatrienedione, östrojen sentezini inhibe ettiği için ağrı hassasiyetini azaltıcı bir etkiye sahip olabilir.

Androstatrienedione’un Kullanım Alanları

  1. Spor ve Doping Amaçlı Kullanım:

    • Anabolik steroid kullanımının yan etkilerini önlemek için kullanılabilir.

    • Testosteron seviyelerini artırma potansiyeline sahiptir.

    • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almaktadır.

  2. Kanser Tedavisi:

    • Meme kanseri ve diğer östrojen bağımlı kanserlerin tedavisinde aromataz inhibitörü olarak kullanılabilir.

  3. Ağrı Yönetimi:

    • Östrojenin omurilikteki sinaptik iletim üzerindeki etkilerini baskılayarak ağrı duyarlılığını azaltabilir.

Sonuç ve Önemli Bulgular

  • Androstatrienedione, östrojen sentezini baskılayarak sinirsel ağrıyı ve östrojenle ilişkili biyolojik süreçleri etkileyebilir.

  • Testosteron seviyelerini artırabilir ve sporcular tarafından anabolik steroidlerin yan etkilerini azaltmak için kullanılabilir.

  • Doping kontrollerinde tespit edilebilir ve WADA tarafından yasaklıdır.

  • Ağrı yönetimi ve kanser tedavisinde potansiyel bir ajan olarak incelenmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22869379/

Arimistane

Arimistane, aromataz inhibitörü olarak bilinen bir kimyasaldır. Vücuttaki testosteron seviyelerini artırır. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır. Arimistane kilo kaybı, atletik performansı iyileştirme, cinsel sorunları azaltma ve diğer amaçlar için kullanılır, ancak kullanımını destekleyen iyi bir bilimsel kanıt yoktur. Arimistane ayrıca güvenli olmayabilir.

Kaynak:    https://www.webmd.com/vitamins/ai/ingredientmono-1645/arimistane-%5Bfast-facts%5D

Exemestane

Exemestane, aromataz inhibitörü olarak bilinen bir ilaçtır ve özellikle hormon reseptörü pozitif meme kanseri olan postmenopozal kadınlarda Tamoksifen’e kıyasla daha etkili olduğu gösterilmiştir.

1. MAP.3 Çalışması ve Exemestane’nin Önleyici Kullanımı

  • Mammary Prevention 3 (MAP.3) çalışması, yüksek riskli postmenopozal kadınlarda Exemestane’nin meme kanseri önleyici etkisini değerlendirmek için yapılmıştır.

  • 4.560 yüksek riskli postmenopozal kadın katılmıştır.

  • 35 ay median takip süresinde Exemestane, invasiv meme kanseri riskini %65 oranında azaltmıştır.

  • Yan etkiler açısından iki grup arasında belirgin bir fark bulunmamıştır, bu da Exemestane’nin koruyucu tedavi açısından iyi bir risk-fayda dengesi sunduğunu göstermektedir.

Sonuçlar

  • Exemestane grubu: %0.19 yıllık invaziv meme kanseri insidansı.

  • Plasebo grubu: %0.55 yıllık invaziv meme kanseri insidansı.

  • Exemestane'nin invaziv meme kanseri riskini %65 azalttığı görüldü (HR: 0.35, p=0.002).

  • Özellikle ER-pozitif tümörler için daha etkili olduğu belirlendi (%73 risk azalması).

  • ER-negatif meme kanseri üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır (HR: 0.80, p=0.74).

2. Exemestane'nin Seçici Östrojen Reseptör Modülatörleri (SERM) ve Diğer Aromataz İnhibitörleriyle Karşılaştırılması

  • Tamoksifen ve Raloksifen gibi SERMs onaylıdır ancak yan etkileri nedeniyle kullanımları sınırlıdır.

  • Exemestane ve diğer aromataz inhibitörleri (AI’ler) ise östrojen sentezini tamamen inhibe ederek farklı bir yaklaşım sunar.

  • Exemestane’nin avantajları:

    • Endometrial kanser riski ve tromboembolik olay riski SERMs'e kıyasla daha düşüktür.

    • ER-pozitif meme kanseri riskini SERMs’ten daha fazla azaltabilir.

    • Ancak, osteoporoz ve kas-iskelet sistemi yan etkileri riski bulunmaktadır.

3. Yan Etkiler ve Güvenlik Profili

Exemestane kullanan grupta en sık görülen yan etkiler:

  • Sıcak basması (%40 vs. %32, p<0.001)

  • Yorgunluk (%23 vs. %21, p=0.03)

  • İnsomnia (%10 vs. %8, p=0.04)

  • İshal (%5 vs. %3) ve bulantı (%7 vs. %5)

  • Kas-iskelet sistemi şikayetleri:

    • Eklem ağrısı (%30 vs. %27, p=0.04)

    • Kas ağrısı (%7 vs. %9, p=0.01)

    • Artrit (%11 vs. %9, p=0.01)

  • Ancak, klinik kırık ve yeni osteoporoz gelişimi açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır.

4. Klinik Sonuçlar ve Gelecek Araştırmalar

  • Exemestane, yüksek riskli postmenopozal kadınlarda yeni meme kanseri gelişimini engellemek için etkili bir ajan olarak değerlendirilmektedir.

  • Ancak, kemik sağlığı üzerindeki etkileri nedeniyle uzun vadeli takip gerekmektedir.

  • Gelecekte yapılacak çalışmalarda farklı dozların, obezite ile etkileşimlerin ve alternatif tedavi sürelerinin değerlendirilmesi önerilmektedir.

5. Sonuç

  • Exemestane, postmenopozal kadınlarda invaziv meme kanserini önlemek için umut verici bir seçenek olarak öne çıkmaktadır.

  • SERMs’lere kıyasla daha etkili olabilir ve endometrial kanser/tromboz risklerini artırmaması avantaj sağlar.

  • Ancak, yan etkileri ve uzun vadeli etkileri hakkında daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24881463/

Formestane

Formestane (4-hidroksiandrostenedion veya 4-OHA), ilk spesifik steroidal aromataz inhibitörlerinden biridir. Aromataz, östrojen sentezinde önemli bir enzimdir ve özellikle östrojen bağımlı meme kanserlerinin tedavisinde hedef alınır.

Formestane'nin Kullanımı ve Etkileri

  • Östrojen Reseptörü Pozitif (ER+) Meme Kanseri: Çalışmalar, Formestane'nin postmenopozal hastalarda östrojen bağımlı meme kanserini tedavi etmek için etkili olduğunu göstermiştir.

  • İntramüsküler (IM) Formülasyon: Daha önce piyasada Lentaron®Depot adı altında intramüsküler enjeksiyon olarak sunuluyordu. Ancak, enjeksiyonun zorluğu ve yan etkileri nedeniyle piyasadan çekildi.

  • Transdermal Krem Formülasyonu: Yeni çalışmalar, Formestane’nin cilt yoluyla uygulanabilen krem formunun meme kanseri tedavisinde kullanılabileceğini göstermektedir.

Formestane Krem ve Meme Kanseri

  • PI3K-Akt Yolu Üzerinde Etki: Formestane, PI3K-Akt sinyal yolunu inhibe ederek tümör büyümesini baskılar.

  • Tümör Bağışıklık Mikroçevresi: Araştırmalar, Formestane’nin bağışıklık hücrelerinin (CD8+ T hücreleri, NK hücreleri, B hücreleri ve makrofajlar) tümör bölgesine sızmasını artırarak bağışıklık sistemini harekete geçirdiğini gösteriyor.

  • DMBA ile İndüklenen Meme Kanseri Modelinde: Laboratuvar çalışmalarında, sıçanlarda Formestane krem kullanımı ile tümör hacminin ve sayısının azaldığı gözlemlendi.

Sonuçlar ve Klinik Potansiyel

  • Alternatif Neoadjuvan Tedavi: Formestane kremi, meme kanserinde enjeksiyon formülasyonuna alternatif olarak düşünülebilir.

  • Bağışıklık Sistemini Güçlendirme: Östrojen baskılamanın yanı sıra bağışıklık hücrelerini harekete geçirerek kansere karşı savaşta etkili olabilir.

  • Daha Kolay Kullanım: Enjeksiyon yerine transdermal krem formu, hastalar için daha konforlu bir seçenek sunabilir.

Formestan, menopoz sonrası kadınlarda östrojen reseptörü pozitif meme kanserinin tedavisinde kullanılan ilk seçici, tip I, steroidal aromataz inhibitörüdür. Formestan, anabolik steroidlerden veya prohormonlardan östrojen üretimini baskılar. Formestan ayrıca, zayıf androjenik aktiviteye ve hafif aromataz inhibitör aktivitesine sahip aktif bir steroid olan 4-hidroksitestosteronun bir prohormonudur. Dünya Anti-Doping Ajansı tarafından sporcularda kullanım için yasaklı madde olarak listelenmiştir. Formestan'ın oral biyoyararlanımı düşüktür ve bu nedenle iki haftada bir (iki haftada bir) intramüsküler enjeksiyonla uygulanmalıdır. Bazı klinik veriler, klinik olarak önerilen 250 mg dozunun çok düşük olduğunu ileri sürmüştür. Oral olarak aktif ve formestandan daha ucuz olan daha yeni, steroidal olmayan ve steroidal aromataz inhibitörlerinin keşfiyle, formestan popülerliğini yitirmiştir. Şu anda formestan (anti-östrojenik ajan olarak sınıflandırılır) Dünya Anti-Doping Ajansı düzenlemelerine göre sporda kullanımı yasaktır. ABD FDA tarafından onaylanmamıştır ve Avrupa'da onaylanan formestan'ın intramusküler enjeksiyon formu (Lentaron) geri çekilmiştir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37056757/

Letrozol

  • Letrozole, non-steroidal bir aromataz inhibitörüdür (NSAI).

  • Östrojen üretimini baskılayarak hormon bağımlı meme kanserinin tedavisinde kullanılır.

  • Üçüncü nesil aromataz inhibitörleri arasında yer alır ve etkisi güçlüdür.

Letrozole'nin Etki Mekanizması

  • Aromataz enzimi, androjenleri östrojene dönüştüren bir enzimdir.

  • Letrozole, bu enzimin aktif bölgesine bağlanarak onun çalışmasını engeller, böylece östrojen sentezini baskılar.

  • Özellikle postmenopozal kadınlarda östrojen seviyesinin düşürülmesiyle östrojen bağımlı meme kanseri gelişimi kontrol altına alınabilir.

Letrozole'nin Meme Kanseri Üzerindeki Etkileri

  • Letrozole, östrojen seviyelerini düşürerek meme kanseri hücrelerinin büyümesini engeller.

  • MCF-7 insan meme kanseri hücreleri üzerinde yapılan testlerde yüksek inhibitör etkiye sahip olduğu gösterilmiştir.

  • Letrozole'nin IC50 değeri 0.024 ± 0.001 µM olarak belirlenmiştir, yani çok düşük konsantrasyonlarda bile etkili bir inhibitördür.

Letrozole ve Aromataz İnhibitörleri ile Yapılan Çalışmalar

  • Çalışmada benzimidazol-triazolothiadiazine türevleri sentezlenmiş ve Letrozole ile karşılaştırılmıştır.

  • 5e kodlu bileşik, Letrozole'ye yakın bir aromataz inhibisyonu göstermiştir (IC50 = 0.032 ± 0.042 µM).

Letrozole'nin Farmakokinetik Özellikleri (ADME)

  • Emilim (Absorption), Dağılım (Distribution), Metabolizma (Metabolism) ve Atılım (Excretion) parametreleri incelenmiştir.

  • Yüksek biyoyararlanıma sahip olduğu ve kan-beyin bariyerini geçebildiği belirtilmiştir.

  • Uzun yarı ömrü sayesinde günde bir kez alınabilmektedir.

Letrozol, hormon reseptörü pozitif veya bilinmeyen ileri evre meme kanseri olan postmenopozal kadınları tedavi etmek için kullanılan bir aromataz inhibitörüdür. Sporda kullanımı yasaktır çünkü yan etkilerinden kaçınmak için androjen anabolize eden steroidlerle birlikte kullanılır. Olumsuz bir analitik bulgu durumunda, gönüllü uygulama nedeniyle tekrarlayan kullanım ile muhtemelen istemsiz alım nedeniyle ara sıra kullanım arasında ayrım yapmak önemli olabilir. Pozitif bir saç testi üretebilecek dozu belirleme ve bu sonuçları bir sporcu tarafından yanlışlıkla letrozol yutma senaryolarına uygulama amacıyla, bu çalışma tek doz letrozolün idrarla atılımını ve saça karışmasını araştırmaktadır. Yedi denek, 0.62 mg, 1.25 mg ve 2.5 mg letrozol tüketiminden sonra idrarda letrozol ve metaboliti bis(4-siyanofenil) metanol (M1) atılım çalışması için ve 0.62 mg ve 2.5 mg letrozol yutulduktan sonra saça dahil olmayı araştırmak için işe alındı. Ayrıca kronik tedavi gören iki kadından idrar ve saç örnekleri alındı. Letrozol ve metaboliti M1'in idrar konsantrasyonları, 0.62 mg, 1.25 mg veya 2.5 mg letrozol ile bir kez uygulanan deneklerde, 2.5 mg ile düzenli tedavi gören kadınlara göre daha düşüktür.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30506949/

Testolactone

  • Testolactone, bir steroidal aromataz inhibitörüdür (SAI) ve androstenedion türevidir.

  • Östrojen sentezini baskılayarak hormon bağımlı kanserlerin tedavisinde kullanılmıştır.

  • Metabolik olarak inaktif bir anti-östrojen olarak sınıflandırılmaktadır.

Testolactone ve Biyoteknolojik Üretim

  • Testolactone, androstenedion (AD) ve diğer steroid öncüllerinden sentezlenebilir.

  • Phytosterollerden (bitkisel steroller) androstenedion üretimi, testolactone gibi steroid türevleri için önemli bir biyoteknolojik süreçtir.

  • Çalışmada, Mycobacterium türleri gibi mikroorganizmaların, fito-sterollerden androstenedion üretme kapasitesi incelenmiştir.

  • Fermantasyon ve biyoteknolojik modifikasyonlar kullanılarak üretim verimliliği artırılabilir.

Testolactone’in Kullanım Alanları

  • Hormon bağımlı meme kanseri tedavisi.

  • Östrojen bağımlı tümörlerin büyümesini baskılamak.

  • Anabolik steroid kullanıcıları arasında doping amacıyla kötüye kullanım potansiyeline sahiptir.

Testolactone ve Doping

  • Aromataz inhibisyonu yoluyla testosteron seviyelerini artırma amacıyla kullanılabilir.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi gereken steroidal bileşikler arasında yer alabilir.

  • Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde bulunabilir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35630641/

S4.2.
ANTİ-ÖSTROJENİK MADDELER [ANTİ-ÖSTROJENLER VE SEÇİCİ ÖSTROJEN RESEPTÖR MODÜLATÖRLERİ (SERM’LER)]

Bazedoxifene

  • Bazedoxifene (BZA), FDA tarafından onaylanmış bir üçüncü nesil selektif östrojen reseptör modülatörüdür (SERM).

  • Başlangıçta postmenopozal osteoporoz tedavisi için geliştirilmiş ve konjuge östrojenlerle (Duavee) kombine olarak kullanılmıştır.

  • Son araştırmalar, IL-6/GP130 sinyal yolunu inhibe ederek çeşitli kanser türlerine karşı terapötik etkiler gösterebileceğini ortaya koymuştur.

Bazedoxifene ve Kanser Tedavisi

  • Interlökin-6 (IL-6)/GP130 sinyal yolu, birçok kanser türünde tümör büyümesi ve ilaç direnci ile ilişkilidir.

  • BZA, IL-6 ve GP130 arasındaki etkileşimi bloke ederek bu sinyal yolunu inhibe eder.

  • JAK/STAT3, Ras/Raf/MAPK ve PI3K/AKT gibi kanserle ilişkili sinyal yollarını da baskılar.

  • Meme kanseri, kolon kanseri, over kanseri, beyin tümörleri, servikal kanser ve hepatoselüler karsinom gibi çeşitli kanser türlerinde anti-kanser potansiyeli göstermektedir.

Bazedoxifene'nin Kanser Türlerine Etkileri

  • Meme Kanseri:

    • ER-pozitif ve üçlü negatif meme kanseri (TNBC) hücrelerinde tümör büyümesini baskıladığı gösterilmiştir.

    • STAT3 ve IL-6/GP130 sinyal yolunu inhibe ederek kemoterapi ilaçları ile sinerjik etki göstermektedir.

    • Palbociclib ile kombine olarak kullanıldığında hücre döngüsünü durdurarak tümör büyümesini engellemiştir.

  • Kolon Kanseri:

    • 5-Fluorouracil (5-FU) ve oksaliplatin gibi kemoterapi ilaçları ile sinerjik etki göstermiştir.

    • Hücre göçü ve proliferasyonunu baskılayarak tümör oluşumunu engellemiştir.

  • Over Kanseri:

    • Bazedoxifene + Paclitaxel kombinasyonu, over kanseri hücrelerinin büyümesini ve metastazını baskılamıştır.

    • PARP inhibitörü Talazoparib ile kombine kullanıldığında BRCA mutasyonu olmayan over kanseri hücrelerinde bile etkili olmuştur.

  • Diğer Kanser Türleri:

    • Beyin, servikal, pankreas ve hepatoselüler kanserlerde STAT3, AKT ve ERK sinyal yollarını baskılayarak tümör büyümesini durdurduğu gösterilmiştir.

Bazedoxifene ve Klinik Çalışmalar

  • Bazedoxifene'nin kanser tedavisindeki etkinliği klinik çalışmalarla değerlendirilmektedir.

  • Palbociclib ile kombinasyonu, ileri hormon reseptörü pozitif meme kanseri hastalarında umut verici sonuçlar vermiştir.

  • İleri evre pankreas adenokarsinomu için de klinik çalışmalar devam etmektedir.

Sonuç

  • Bazedoxifene, IL-6/GP130 sinyal yolunu hedef alarak çeşitli kanser türlerinde terapötik etki gösterebilecek bir ilaç olarak öne çıkmaktadır.

  • Gelecekteki klinik çalışmalar, ilacın etkinliğini ve güvenliğini daha ayrıntılı şekilde değerlendirmek için gereklidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39451730/

Clomifene

Clomifene Nedir?

  • Clomifene Citrate (CLC), selektif östrojen reseptör modülatörü (SERM) sınıfına ait bir ilaçtır.

  • Başlıca kullanım alanı, kadınlarda ovulasyon (yumurtlama) indüksiyonu ve infertilite (kısırlık) tedavisidir.

  • In vitro fertilizasyon (IVF) tedavilerinde folikül gelişimini artırmak için yaygın olarak kullanılır.

  • Moleküler yapısı tamoksifen ve dietilstilbestrol gibi diğer östrojen reseptör modülatörleriyle benzerdir.

Clomifene ve Doping

  • Clomifene, endojen androjen üretimini teşvik etmek ve steroid kaynaklı yan etkileri (örneğin, jinekomasti) gidermek için kötüye kullanılabilir.

  • Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA), Clomifene’yi yasaklı maddeler listesine almıştır.

  • Atletler ve vücut geliştiriciler, anabolik steroid kullanımının ardından testosteron seviyelerini artırmak amacıyla Clomifene kullanabilmektedir.

  • Clomifene’nin iki farklı izomeri vardır: Cis (%62) ve Trans (%38).

Plazmadaki Clomifene Analizi

  • Clomifene'nin doping kontrollerinde tespiti için çeşitli kromatografik yöntemler geliştirilmiştir.

  • Belgede, iki fazlı dondurma yöntemi (TPF) kullanılarak Clomifene’nin plazmadan ekstraksiyonu ve temizlenmesi için yeni bir yöntem önerilmektedir.

  • Yüksek performanslı sıvı kromatografisi (HPLC), LC-MS ve LC-MS-MS gibi analiz teknikleri Clomifene tespiti için kullanılmaktadır.

Clomifene'nin Plazma Konsantrasyonu ve Tespiti

  • Önceki çalışmalarda, Clomifene'nin insan serum albüminine bağlandığı gösterilmiştir.

  • Bu nedenle, plazma seviyelerinin doğru ölçümü doping kontrolleri açısından önemlidir.

  • Çalışma, geleneksel sıvı-sıvı ekstraksiyon (LLE) yöntemine kıyasla daha temiz ve daha tekrarlanabilir sonuçlar veren TPF yöntemini geliştirmiştir.

  • Yeni geliştirilen yöntem, Clomifene’nin plazmadaki varlığını daha doğru ve güvenilir şekilde tespit etmeyi amaçlamaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32641933/

Cyclofenil

  • Cyclofenil, selektif östrojen reseptör antagonisti (SERM) olarak kullanılan bir ilaçtır.

  • Klinik olarak menstrual düzensizlikler, anovulatuvar infertilite ve menopoz semptomları tedavisinde kullanılmıştır.

  • Su çözünürlüğü çok düşük olup (< 1 μg/mL, pH 7.4 fosfat tamponu içinde), bu durum ilacın biyoyararlanımını kısıtlamaktadır.

Cyclofenil’in Çözünürlüğünü Artırmaya Yönelik Kimyasal Modifikasyonlar

  • Çalışmada, Cyclofenil'in simetrik moleküler yapısını asimetrik bir analoğa dönüştürerek suda çözünürlüğünün artırılması amaçlanmıştır.

  • Moleküler simetrinin, bileşiğin erime noktası ve çözünürlüğü üzerindeki etkisi incelenmiştir.

  • Bir alkil grubunun eklenmesiyle asimetrik yapı oluşturularak çözünürlüğün artırıldığı gösterilmiştir.

  • En yüksek çözünürlüğe sahip bileşik (R)-4c, Cyclofenil’den 3.6 kat daha fazla çözünürlük göstermiştir.

Cyclofenil’in Farmakokinetik Özellikleri

  • Moleküler simetrinin kırılması, yalnızca çözünürlüğü artırmakla kalmamış, aynı zamanda membran geçirgenliğini de iyileştirmiştir.

  • LogP (hidrofobiklik) değeri artmasına rağmen çözünürlük yükselmiştir, bu da geleneksel çözünürlük artırma yaklaşımlarına farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır.

  • Asimetrik analoglar, daha düşük kristal yoğunluğuna ve daha düşük erime noktasına sahip olup çözünürlüklerini artırmıştır.

Cyclofenil’in Biyolojik Aktivitesi

  • Östrojen reseptörleri (ER) üzerindeki antagonist etkileri korunmuştur.

  • Aktif form (R)-13a, ERα ve ERβ üzerinde güçlü antagonist etkiler göstermiştir.

  • Östrojen sinyal yolunu bloke ederek hormonal rahatsızlıklara karşı terapötik etki göstermeye devam etmiştir.

Sonuç ve Klinik Önemi

  • Cyclofenil’in çözünürlüğünü artırmaya yönelik bu yeni yaklaşım, ilaç geliştirme sürecinde uygulanabilir bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.

  • Biyoyararlanımı düşük ilaçların kimyasal modifikasyonlarla geliştirilebileceği vurgulanmıştır.

  • İlerleyen araştırmalarda, simetriyi kırarak farmasötik etkinliği artırma stratejisinin farklı ilaç adaylarına da uygulanabileceği önerilmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34135380/

Elacestrant

  • Elacestrant, ağızdan alınan selektif östrojen reseptör yıkıcı (SERD) bir ilaçtır.

  • Östrojen reseptör-pozitif (ER+)/insan epidermal büyüme faktörü reseptör 2-negatif (HER2-) metastatik meme kanseri tedavisi için geliştirilmiştir.

  • Endokrin tedaviye direnç geliştirmiş hastalarda yeni bir seçenek olarak umut vaat etmektedir.

EMERALD Faz III Çalışması

  • ER+/HER2- ileri evre meme kanseri hastaları üzerinde yapılan randomize açık etiketli bir faz III klinik çalışmadır.

  • Daha önce en az bir veya iki endokrin tedavi görmüş ve siklin-bağımlı kinaz 4/6 inhibitörü (CDK4/6) ile ön tedavi almış hastalar incelenmiştir.

  • Elacestrant günde 400 mg oral olarak uygulanmış ve standart endokrin tedaviyle (fulvestrant, anastrozol, letrozol veya eksemestan) karşılaştırılmıştır.

Çalışma Sonuçları

  • Hastaların %47.8’inde ESR1 mutasyonu tespit edilmiştir.

  • Elacestrant kullanan hastalarda progresyonsuz sağkalım (PFS), standart endokrin tedaviye kıyasla belirgin şekilde uzamıştır:

    • Tüm hasta grubunda progresyonsuz sağkalım (PFS) oranı: HR = 0.70 (p=0.002)

    • ESR1 mutasyonuna sahip hastalarda progresyonsuz sağkalım: HR = 0.55 (p=0.0005)

  • Tedaviye bağlı 3. ve 4. derece yan etkiler elacestrant grubunda %7.2, standart tedavi grubunda %3.1 oranında gözlenmiştir.

  • Tedaviye bağlı en yaygın yan etki bulantı olup, elacestrant grubunda %35, standart tedavi grubunda %18.8 oranında görülmüştür.

Sonuç

  • Elacestrant, ileri evre ER+/HER2- meme kanserinde anlamlı bir progresyonsuz sağkalım avantajı sağlamıştır.

  • Özellikle ESR1 mutasyonu bulunan hastalarda etkili bir seçenek olarak görülmektedir.

  • Yan etkileri yönetilebilir düzeydedir ve oral yolla alınabilmesi avantaj sağlamaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35584336/

Fulvestrant

  • Fulvestrant, selektif östrojen reseptör yıkıcısı (SERD) olarak sınıflandırılan bir ilaçtır.

  • Hormon reseptörü (HR)-pozitif, ERBB2 (HER2)-negatif metastatik meme kanseri tedavisinde yaygın olarak kullanılır.

  • Östrojen reseptörüne bağlanarak onu yıkıma uğratır ve böylece östrojenin kanser hücreleri üzerindeki büyümeyi teşvik eden etkisini ortadan kaldırır.

  • Genellikle daha önce endokrin tedavi gören ancak hastalığı ilerleyen hastalarda kullanılır.

Fulvestrant ve Abemaciclib Kombinasyonu (MONARCH 2 Çalışması)

Belgede yer alan MONARCH 2 çalışması, Fulvestrant + Abemaciclib kombinasyonunun etkinliğini değerlendiren randomize faz III klinik çalışmadır.

Çalışmanın Amacı

  • Hormon reseptörü pozitif, HER2 negatif metastatik meme kanseri olan ve önceki endokrin tedavi sırasında hastalığı ilerleyen hastalarda Abemaciclib + Fulvestrant kombinasyonunun genel sağkalım (OS) üzerindeki etkisini değerlendirmek.

Hasta Grubu

  • 669 hasta çalışmaya dahil edilmiştir.

  • 446 hasta Abemaciclib + Fulvestrant grubuna, 223 hasta Placebo + Fulvestrant grubuna atanmıştır.

Sonuçlar

  • Ortalama genel sağkalım (OS):

    • Abemaciclib + Fulvestrant grubunda 46.7 ay

    • Placebo + Fulvestrant grubunda 37.3 ay

    • Risk oranı (HR): 0.757 (p = 0.01) → İstatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlemlenmiştir.

  • Visseral metastazı olan hastalarda OS daha belirgin bir şekilde iyileşmiştir (HR = 0.675).

  • Bir sonraki hastalık ilerlemesine kadar geçen süre (PFS2) ve kemoterapiye başlama süresi de anlamlı şekilde uzamıştır.

Fulvestrant Kullanımının Avantajları

  • Hormon bağımlı meme kanseri hastalarında etkili bir tedavi seçeneğidir.

  • Östrojen reseptörünü doğrudan yıkıma uğratır, böylece kanser hücrelerinin büyümesini engeller.

  • Endokrin tedaviye direnç gelişmiş hastalarda bile etkili olabilir.

Sonuç

  • Abemaciclib ile kombine edilen Fulvestrant, endokrin tedavi sonrası progresyon göstermiş hastalarda genel sağkalımı anlamlı şekilde uzatmıştır.

  • Özellikle visseral metastazı olan hastalarda fayda daha belirgin olarak görülmüştür.

  • Gelecekteki tedavi stratejileri için önemli bir seçenek olarak değerlendirilmelidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31563959/

Ospemifene 

  • Ospemifene, selektif östrojen reseptör modülatörleri (SERM) sınıfına ait bir ilaçtır.

  • Östrojen reseptörleri aracılığıyla etki gösterir ve östrojenik etkisi dokulara göre değişkenlik gösterir.

  • Postmenopozal vajinal kuruluk ve disparoni (ağrılı cinsel ilişki) tedavisinde FDA tarafından onaylanmıştır.

  • Genitourinary Syndrome of Menopause (GSM) olarak bilinen menopoz sonrası idrar yolu ve vajinal değişiklikler için bir tedavi seçeneğidir.

Ospemifene’nin Klinik Kullanımı

  • Vulvovajinal atrofi (VVA), menopoz sonrası östrojen seviyelerinin düşmesi sonucu gelişir.

  • Ospemifene, vajinal epitelin kalınlaşmasını sağlayarak vajinal kuruluk, yanma, kaşıntı ve ağrıyı azaltır.

  • Östrojen reseptörleri ile etkileşerek vajinal pH seviyesini düşürür ve sağlıklı vajinal flora oluşumuna katkı sağlar.

  • Kemik üzerindeki östrojenik etkileri nedeniyle osteoporoz üzerinde olumlu etkileri olabilir.

  • Meme dokusunda anti-östrojenik etki göstererek, tamoksifen ve raloksifen gibi diğer SERMs ilaçları ile benzerlik gösterir.

Klinik Çalışmalar ve Etkinlik

  • Çeşitli klinik çalışmalarda, ospemifene'nin vajinal atrofi semptomlarını iyileştirdiği gösterilmiştir.

  • Randomize kontrollü çalışmalarda 12 hafta boyunca günlük 60 mg Ospemifene kullanımının vajinal epitelin kalınlığını artırdığı gözlemlenmiştir.

  • Disparoni (ağrılı cinsel ilişki) ve vajinal kuruluk gibi menopoz semptomlarını önemli ölçüde azalttığı bulunmuştur.

  • Östrojen reseptörleri ile doğrudan etkileşerek östrojen seviyelerini değiştirmeden lokal etki sağlar.

Ospemifene’nin Güvenliği ve Yan Etkileri

  • Östrojen bağımlı kanser riski taşıyan hastalar için daha güvenli bir alternatif olabilir.

  • Endometrial kalınlaşma veya hiperplazi riski açısından yapılan çalışmalarda anlamlı bir artış saptanmamıştır.

  • Meme kanseri riskine etkisi konusunda daha fazla araştırma gerekmektedir.

  • Ospemifene kullanıcılarında sıcak basması en sık görülen yan etkilerden biridir.

  • Uzun süreli güvenliği ve kardiyovasküler hastalıklarla ilişkisi açısından daha fazla veri gerekmektedir.

Sonuç

  • Ospemifene, menopoz sonrası vulvovajinal atrofi semptomlarını hafifletmek için etkili bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmiştir.

  • Hormon replasman tedavisine alternatif olarak, vajinal kuruluk ve disparoni yaşayan kadınlar için güvenli bir seçenektir.

  • Klinik çalışmalarda etkinliği kanıtlanmış olup, yan etkileri genellikle hafif ve tolere edilebilir düzeydedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31526199/

Raloxifene

  • Raloxifene, selektif östrojen reseptör modülatörü (SERM) olarak sınıflandırılan bir ilaçtır.

  • Östrojen reseptörlerine bağlanarak dokulara göre değişen agonist ve antagonist etkiler gösterir.

  • Postmenopozal osteoporozun tedavisi ve invaziv meme kanseri riskinin azaltılması için FDA tarafından onaylanmıştır.

  • Kemik ve lipid metabolizmasında östrojen agonisti, üreme dokularında ise antagonisti olarak hareket eder.

Raloxifene’nin Nörolojik Hastalıklardaki Potansiyeli

Belge, Raloxifene’nin nörodejeneratif hastalıklar ve beyin yaralanmaları üzerindeki etkilerini incelemektedir.

Travmatik Beyin Hasarı (TBI) ve Raloxifene

  • Hayvan modellerinde, Raloxifene’nin beyin travması sonrası hasarı azalttığı gösterilmiştir.

  • Özellikle 48 saat sonrasında bile tedavi başlatıldığında olumlu etkiler gözlemlenmiştir.

  • Mikroglia aktivasyonunu ve nöroinflamasyonu baskılayarak beyin hücrelerini koruyucu etkiler göstermektedir.

Alzheimer Hastalığı ve Hafif Bilişsel Bozukluklar

  • Raloxifene, Alzheimer hastalığını tedavi etmez, ancak başlangıcını geciktirebilir.

  • Hafif bilişsel bozuklukları (MCI) olan bireylerde nöronal dejenerasyonu azaltarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir.

  • Bakteriyel ve viral enfeksiyonlara karşı etkileri olduğu için, enfeksiyon kaynaklı nörodejenerasyonun önlenmesinde de potansiyel sunmaktadır.

Parkinson Hastalığı

  • Hayvan çalışmalarında, Raloxifene’nin dopamin nöronlarını koruyucu etkiler sağladığı gösterilmiştir.

  • Oksidatif stresi ve iltihaplanmayı azaltarak Parkinson hastalığında nöroprotektif rol oynayabilir.

İnme ve Beyin Damar Hastalıkları

  • Raloxifene, vasküler endotelin korunmasını sağlayarak felç riskini azaltabilir.

  • Kan-beyin bariyerini güçlendirdiği ve sinir hücrelerinde mitokondri fonksiyonlarını iyileştirdiği görülmüştür.

Raloxifene’nin Hücresel Mekanizmaları

  • Genomik Etkiler:

    • Östrojen reseptörleri (ERα ve ERβ) ile bağlanarak ilgili genlerin ifadesini düzenler.

    • Sinaptik plastisiteyi destekleyerek hafıza ve öğrenme süreçlerinde rol oynar.

  • Nongenomik Etkiler:

    • Mitokondriyi koruyarak oksidatif stresi azaltır.

    • Mikroglia ve astrosit aktivitesini düzenleyerek nöroinflamasyonu baskılar.

    • Glutamat kaynaklı nöronal kalsiyum dengesizliklerini önler.

Sonuç

  • Raloxifene, beyin yaralanmaları ve nörodejeneratif hastalıklarda umut vaat eden bir ilaçtır.

  • Nöronal hasarı azaltarak, iltihabı baskılayarak ve oksidatif stresi önleyerek çeşitli hastalıklarda nöroprotektif etkiler sunmaktadır.

  • Alzheimer, Parkinson ve inme gibi hastalıklarda terapötik etkileri daha fazla klinik çalışma ile desteklenmelidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33066585/

Tamoxifen

  • Tamoxifen, selektif östrojen reseptör modülatörü (SERM) sınıfında bir ilaçtır.

  • Özellikle östrojen reseptör pozitif (ER+) meme kanseri tedavisinde yaygın olarak kullanılır.

  • Östrojen reseptörlerine bağlanarak antagonist etki gösterir ve tümör büyümesini baskılar.

  • Düşük maliyetli, etkili ve uzun süre kullanılan endokrin tedavi ajanlarından biridir.

Tamoxifen'in Kullanım Alanları

  • Hormon reseptörü pozitif meme kanseri tedavisi ve önlenmesi.

  • Yüksek riskli kadınlarda meme kanseri gelişimini engellemek için kullanılır.

  • Meme kanseri cerrahisi sonrası nüksü önleme amacıyla adjuvan tedavide tercih edilir.

Tamoxifen'in Etki Mekanizması

  • Östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojen etkisini bloke eder.

  • Meme dokusunda östrojen reseptör antagonisti olarak hareket ederken, kemik ve uterus dokularında agonist etki gösterebilir.

  • Bu çift yönlü etki, ilacın bazı avantajlarını ve yan etkilerini belirler.

Tamoxifen'in Yan Etkileri

  • Sıcak basmaları, vajinal kuruluk ve düzensiz kanamalar gibi östrojen seviyelerindeki değişikliklere bağlı yan etkiler gözlenebilir.

  • Uzun süreli kullanımda endometriyal kanser riskini artırabilir.

  • Tromboembolik olaylar (pıhtı oluşumu) riski taşıyan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır.

Tamoxifen ve Elektrokimyasal Tespit

  • Belgede, Tamoxifen'in elektrokimyasal tespiti ve analizi ile ilgili bir çalışma yer almaktadır.

  • Yeni geliştirilen elektrokimyasal sensörler kullanılarak Tamoxifen'in farmasötik örneklerde tespiti hedeflenmiştir.

  • Bu yöntem, kanser hastalarının tedavi süreçlerini izlemek ve ilaç seviyelerini doğru şekilde belirlemek için geliştirilmiştir.

Sonuç

  • Tamoxifen, meme kanseri tedavisinde devrim niteliğinde bir ilaç olup, hala en etkili SERM'lerden biridir.

  • Yan etkileri yönetilebilir olmakla birlikte, uzun süreli kullanımda dikkatli olunmalıdır.

  • Gelişmiş elektrokimyasal analiz yöntemleri ile Tamoxifen'in farmasötik takibi yapılabilmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32974271/

Toremifene

  • Toremifene, selektif östrojen reseptör modülatörleri (SERM) sınıfına ait bir ilaçtır.

  • Meme kanseri tedavisinde, özellikle hormon reseptörü (ER)-pozitif meme kanseri olan hastalar için kullanılır.

  • Tamoxifen'e benzer şekilde çalışır, ancak bazı farmakokinetik farklılıklar içermektedir.

  • Östrojen reseptörlerine bağlanarak meme dokusunda östrojen etkisini bloke eder.

Toremifene ve Ebola Virüsü Araştırması

  • Çalışma, Toremifene'nin Ebola virüsü (EBOV) glikoproteini ile etkileşimini incelemektedir.

  • Toremifene, Ebola virüsünün hücrelere girişini engelleyebilecek potansiyel bir antiviral ajan olarak değerlendirilmiştir.

  • Toremifene'nin, virüs glikoproteininde yapısal değişikliklere neden olarak viral giriş sürecini bozabileceği gösterilmiştir.

  • Bu etkileşim, Toremifene’nin Ebola virüsüne karşı inhibitör özellik gösterebileceğini düşündürmektedir.

Ebola Virüsü Glikoproteini ile Etkileşimi

  • Ebola virüsü, GP1 ve GP2 alt birimlerinden oluşan bir glikoprotein (GP) içerir.

  • Bu glikoprotein, virüsün konak hücrelere girişinde kritik rol oynar.

  • Çalışma, Toremifene'nin GP1 ve GP2 arasındaki bağlantı bölgesine bağlandığını ve virüsün konak hücreye giriş mekanizmasını bozduğunu göstermektedir.

  • Protein-drug etkileşimleri büyük ölçüde hidrofobik olup, bağlanma bölgesi filovirüsler arasında oldukça korunmuştur (MARV hariç).

  • Termal değişim analizleri, Toremifene'nin viral glikoproteinin erime sıcaklığını 14°C düşürdüğünü göstermiştir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27362232/

Aktivin A-nötralize eden antikorlar

  • Activin A, transforming growth factor-beta (TGF-β) ailesine ait bir proteindir ve çeşitli biyolojik süreçlerde rol oynar.

  • Pankreas duktal adenokarsinomu (PDAC), yaygın stromal (bağ doku) katılımıyla karakterize edilen agresif bir kanser türüdür.

  • PDAC dokularında Activin A ekspresyonu artmıştır ve stromadaki yüksek Activin A seviyeleri daha kötü bir prognoz ile ilişkilidir.

  • İnsan pankreas kanseri hücre dizileri ve hayvan modellerinde yapılan çalışmalar, Activin A’nın metastazı artırabileceğini göstermektedir.

Activin A Nötralize Edici Antikorların Kullanımı

  • Hayvan modellerinde (KPC fareleri) Activin A nötralize edici antikorlar (neutralizing antibodies) kullanılarak yapılan deneyler, metastazların azaldığını göstermektedir.

  • Bu antikorların primer tümör büyüklüğü üzerinde belirgin bir etkisi olmamakla birlikte, metastaz oluşumunu azalttığı gözlemlenmiştir.

  • Activin A’nın pankreatik stellat hücreler tarafından salgılandığı ve tümör hücrelerinin göçünü teşvik ettiği bulunmuştur.

  • Antikor tedavisi, tümör mikroçevresindeki aktivin A ekspresyonunu baskılayarak metastatik süreci engelleyebilir.

Deneysel Bulgular

Hayvan Modellerinde Activin A ve Tümör Metastazı:

  • Activin A seviyeleri yüksek olan KPC farelerinde tümör metastazı daha fazladır.

  • Activin A nötralize edici antikor uygulaması, metastazları önemli ölçüde azaltmıştır.

Hayvan Modellerinde Activin A ve Tümör Metastazı:

  • Activin A seviyeleri yüksek olan KPC farelerinde tümör metastazı daha fazladır.

  • Activin A nötralize edici antikor uygulaması, metastazları önemli ölçüde azaltmıştır.

Activin A’nın Hücresel Etkileri:

  • Pankreatik stellat hücrelerden (PSC) Activin A salgılanması, pankreas kanseri hücrelerinin hareketliliğini artırır.

  • Anti-Activin A antikoru kullanımı, hücre göçünü azaltarak tümör ilerlemesini engellemiştir.

Klinik Önemi ve Sonuç

  • Activin A’nın yüksek ekspresyonu PDAC hastalarında kötü prognoz ile ilişkilidir.

  • Activin A’yı hedef alan nötralize edici antikorlar, pankreas kanseri metastazlarını azaltma potansiyeline sahiptir.

  • Gelecekte, Activin A inhibisyonunun klinik kullanımı, özellikle metastaz riskini azaltmaya yönelik bir terapi olarak değerlendirilebilir.

Klinik Önemi ve Sonuç

  • Activin A’nın yüksek ekspresyonu PDAC hastalarında kötü prognoz ile ilişkilidir.

  • Activin A’yı hedef alan nötralize edici antikorlar, pankreas kanseri metastazlarını azaltma potansiyeline sahiptir.

  • Gelecekte, Activin A inhibisyonunun klinik kullanımı, özellikle metastaz riskini azaltmaya yönelik bir terapi olarak değerlendirilebilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33846512/

Aktivin IIB reseptörü (rakipleri)

  • ACVR2B, tek geçişli transmembran serin/treonin kinaz reseptörüdür ve bir Tip II reseptör olarak görev yapar.

  • Activin A, GDF5, GDF8 ve GDF11 gibi ligandlara bağlanarak hücresel yanıtları başlatır.

  • Ligand bağlandıktan sonra, Tip I reseptörleri (ACVR1A, ACVR1B, ACVR1C, BMPR1A veya BMPR1B) fosforile ederek Smad sinyal yolunu aktive eder.

  • Bu sinyal yolu, kıkırdak ve eklem sağlığı dahil olmak üzere birçok biyolojik süreci düzenler.

ACVR2B ve Osteoartrit (OA) İlişkisi

  • Araştırmada ACVR2B'nin osteoartrit (OA) patogenezi ile ilişkisi incelenmiştir.

  • ACVR2B seviyelerinin osteoartritik kıkırdak dokusunda arttığı ve kıkırdak yıkımını hızlandırdığı bulunmuştur.

  • Activin A, ACVR2B aracılığıyla katabolik faktör ekspresyonunu düzenleyerek OA gelişimini teşvik eder.

  • NOX4 ile etkileşerek reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretimini artırır ve bu da kıkırdak dejenerasyonuna yol açar.

Araştırmanın Ana Bulguları

  1. ACVR2B seviyeleri OA hastalarında ve hayvan modellerinde artmıştır.

  2. ACVR2B'nin hedeflenmesiyle OA gelişimi engellenebilir:

    • ACVR2B'yi bloke eden shRNA kullanıldığında OA belirtileri azalmıştır.

    • ACVR2B’nin ligandlarından biri olan Activin A’nın tuzaklanması, OA progresyonunu durdurmuştur.

  3. ACVR2B-NOX4 etkileşimi, ROS üretimini artırarak OA patogenezinde rol oynar.

  4. ACVR2B'nin Tip I reseptörü olan ACVR1B ile etkileşimi, Smad2/3 sinyal yolunu aktive ederek OA sürecini hızlandırır.

  5. ACVR2B’ye karşı geliştirilen ligand tuzakları ve shRNA bazlı gen susturma yöntemleri, OA tedavisinde potansiyel terapötik hedefler olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç

  • ACVR2B, osteoartrit gibi dejeneratif eklem hastalıklarında kritik bir rol oynayan patojenik bir reseptördür.

  • ACVR2B'yi hedef alan terapötik stratejiler (ligand tuzakları, shRNA bazlı terapiler) OA tedavisinde umut vaat etmektedir.

  • Bu çalışma, ACVR2B'nin OA patogenezindeki rolünü anlamamıza katkıda bulunarak, yeni tedavi yaklaşımlarına kapı açmaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36950748/

ACE-031

  • ACE-031, myostatin (GDF-8) spesifik bir inhibitördür ve kas büyümesini teşvik eden bir biyolojik ajandır.

  • Myostatin, kas büyümesini engelleyen doğal bir proteindir ve ACE-031, bu proteini bloke ederek kas kitlesinin artmasına neden olur.

  • Kas distrofisi (örneğin, Duchenne Musküler Distrofisi - DMD) gibi hastalıklarda kas gücünü artırmak için araştırılmaktadır.

  • Aktivin tip IIB reseptörüne (ACVR2B) bağlanarak myostatin ve ilgili büyüme faktörlerinin etkisini bloke eder.

ACE-031 ve Deneysel Çalışmalar

  • Çalışmada, ACE-031’in farelerin suboksipital kaslarına (RCDma ve RCDmi) 16 hafta boyunca lokal olarak enjekte edildiği bir kas hiperplazisi modeli kullanılmıştır.

  • ACE-031 uygulaması, kas hücrelerinin büyüklüğünde ve kas kütlesinde belirgin bir artış sağlamıştır.

  • Histolojik analizlerde, ACE-031 enjeksiyonu yapılan kaslarda çapraz kesit alanlarının yaklaşık %30 arttığı gözlemlenmiştir.

  • Gastroknemius kasında da belirgin bir hipertrofi gözlenmiş ve kas kasılma kuvvetinde %25 artış tespit edilmiştir.

ACE-031 ve Beyin Omurilik Sıvısı (CSF) Dinamikleri

  • ACE-031 enjeksiyonları, suboksipital kas hiperplazisine yol açarak, beyin omurilik sıvısı (CSF) dinamiklerinde değişikliklere neden olmuştur.

  • Deneylerde, ACE-031 ile kas büyütülen farelerde intrakraniyal basınç (ICP) önemli ölçüde artmıştır.

  • Bu durum, ACE-031'in Myodural Bridge (MDB) aracılığıyla serebrospinal sıvı dolaşımını etkileyebileceğini göstermektedir.

  • Suboksipital kaslardaki hipertrofi, omurilik zarına mekanik gerilim ileterek subaraknoid boşluğun hacmini değiştirebilir ve CSF dolaşımında bozulmaya yol açabilir.

Klinik Önemi ve Sonuçlar

  • ACE-031, kas büyümesini teşvik ederek kas distrofisi gibi nöromüsküler hastalıkların tedavisinde potansiyel bir adaydır.

  • Ancak, çalışmada görüldüğü gibi, kas büyümesi intrakraniyal basıncı artırabilir ve potansiyel nörolojik yan etkilere yol açabilir.

  • Gelecekteki araştırmalar, ACE-031’in olası uzun vadeli etkilerini ve güvenli kullanımını değerlendirmeye odaklanmalıdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36054096/

Anti-aktivin IIB reseptörü antikorları

  • Anti-Activin Receptor IIA ve IIB antikorları (αActRIIA/IIB ab), activin reseptör sinyal yolunu inhibe eden yeni bir ilaç sınıfıdır.

  • Activin A, Myostatin ve Growth Differentiation Factor 11 (GDF-11) gibi ligandları bloke ederek kas büyümesini artırır, kemik oluşumunu teşvik eder ve hematopoezi etkileyebilir.

  • Bimagrumab, bu sınıftaki en bilinen insan monoklonal antikorlarından biridir ve klinik çalışmalarda incelenmektedir.

2. Çalışmanın Amacı

  • Anti-Activin Receptor IIA ve IIB antikorlarının kas, kemik ve kan hücreleri üzerindeki etkilerini araştırmak.

  • Osteoporoz ve sarkopeni yaşayan farelerde terapötik potansiyelini incelemek.

  • Bu antikorların kemik metabolizması ve hematopoetik sistem üzerindeki etkilerinin, activin reseptör bazlı ligand tuzaklarıyla benzer olup olmadığını belirlemek.

  • Antikor tedavisinin tromboembolizm riski oluşturup oluşturmadığını anlamak.

3. Deneysel Yöntemler

  • C57BL/6JRj farelerinde botulinum toksini A (BTX) kullanılarak lokalize kas paralizisi oluşturulmuş ve osteopeni ile sarkopeni indüklenmiştir.

  • Farelere 21 gün boyunca haftada iki kez αActRIIA/IIB ab (10 mg/kg) intraperitoneal enjeksiyonla uygulanmıştır.

  • Fareler sağlıklı (kontrol) ve immobilize (osteosarcopenik) gruplara ayrılmıştır.

  • Kas dokusu, kemik mikroyapısı ve hematopoetik sistem analiz edilmiştir.

4. Çalışma Sonuçları

4.1 Kas Kütlesi Üzerindeki Etkiler

  • Sağlıklı farelerde kas kütlesi %21 artmıştır.

  • Osteosarcopenik farelerde kas kütlesi %12 artmıştır.

  • Kas lif çapında belirgin büyüme gözlenmiştir.

  • Smad2 protein ekspresyonu inhibe edilmiş, bu da kas büyümesini destekleyen sinyal yolaklarının aktive olduğunu göstermektedir.

4.2 Kemik Üzerindeki Etkiler

  • Trabeküler kemik hacmi sağlıklı farelerde %65, osteosarcopenik farelerde %44 artmıştır.

  • Kortikal kemikte daha düşük ancak anlamlı bir artış gözlenmiştir (+6%).

  • Kemik mineral yoğunluğu (BMD) belirgin bir şekilde artmıştır.

  • Femoral boy uzunluğunda küçük bir artış görülmüştür (+2%).

4.3 Hematopoetik Sistem Üzerindeki Etkiler

  • Kırmızı kan hücre sayısı, hemoglobin ve hücre hacminde anlamlı bir değişiklik tespit edilmemiştir.

  • Bu, bazı activin reseptör bazlı ligand tuzaklarının tromboembolizm riskini artırırken, αActRIIA/IIB ab'nin bu riski taşımayabileceğini düşündürmektedir.

5. Klinik Önemi ve Sonuçlar

  • Bu çalışma, anti-activin receptor IIB antikorlarının sarkopeni ve osteoporoz gibi yaşa bağlı kas-iskelet hastalıkları için potansiyel bir tedavi olabileceğini göstermektedir.

  • Kas büyümesini teşvik ederken, kemik oluşumunu da desteklemektedir.

  • Tromboembolik risk oluşturmadan hematopoetik sistem üzerinde minimal etki göstermesi olumlu bir özelliktir.

  • Gelecekteki klinik çalışmalar, bu tedavinin uzun vadeli etkilerini ve güvenliğini değerlendirmelidir.

6. Sonuç

  • Anti-Activin Receptor IIB Antibodies, kas büyümesini ve kemik yoğunluğunu artırırken hematopoetik sistem üzerinde ciddi bir değişiklik yaratmayan umut verici biyolojik ajanlardır.

  • Bu antikorlar, yaşa bağlı kas kaybı ve osteoporoz için etkili bir tedavi stratejisi olarak değerlendirilmektedir.

  • İnsanlarda yapılacak ileri klinik araştırmalar, bu tedavinin etkinliği ve güvenliği hakkında daha fazla bilgi sağlayacaktır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39887865/

Bimagrumab

  • Bimagrumab, Activin Receptor Type IIA ve IIB'ye bağlanan bir monoklonal antikordur.

  • Transforming Growth Factor-Beta (TGF-β) süper ailesine ait myostatin, activin A ve GDF-11 gibi kas büyümesini baskılayan proteinleri inhibe eder.

  • Bu sayede kas kitlesinin artmasını teşvik eder ve kas kaybına bağlı hastalıkların tedavisi için potansiyel bir terapötik ajan olarak değerlendirilmiştir.

  • Özellikle yaşa bağlı sarkopeni, kanser ilişkili kaşeksi ve tip 2 diyabet gibi hastalıklarda kas kaybını önlemek için araştırılmaktadır.

Bimagrumab ve Doping Potansiyeli

  • Bimagrumab ve benzeri monoklonal antikorlar, sporcular tarafından kas kütlesini artırmak amacıyla kötüye kullanılabilecek ajanlar arasında yer alır.

  • Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA), Bimagrumab’ı yasaklılar listesinde "Hormon ve Metabolik Modülatörler" kategorisinde değerlendirmektedir.

  • Bu nedenle, sporcuların doping testlerinde bu tür ajanların tespiti için gelişmiş analiz yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

Bimagrumab'ın Tespiti ve Analitik Yöntemler

  • Bu çalışmada, Bimagrumab ve diğer TGF-β hedefli monoklonal antikorların tespit edilebilmesi için yeni bir analiz yöntemi geliştirilmiştir.

  • Sıvı kromatografi-tandem kütle spektrometresi (LC-MS/MS) ve alan asimetrik iyon hareketliliği spektrometresi (FAIMS) kombinasyonu kullanılarak Bimagrumab’ın kan örneklerinden güvenilir bir şekilde tespit edilmesi amaçlanmıştır.

  • Özellikle, kurutulmuş kan damlası (DBS) ve plazma örneklerinde Bimagrumab ve diğer doping maddelerinin izlenmesi hedeflenmiştir.

  • Test edilen monoklonal antikorlar:

    • Bimagrumab (Activin Receptor IIA/IIB hedefleyen antikor)

    • Landogrozumab (Myostatin inhibitörü)

    • Domagrozumab (Myostatin nötralizan antikoru)

Çalışmanın Bulguları

  1. Tespit Yönteminin Hassasiyeti ve Limitleri:

    • Bimagrumab’ın ağır zincir tespiti için belirlenen limitler:

      • Plazma örneklerinde 0.25 µg/mL

      • Kurutulmuş kan damlası (DBS) örneklerinde 0.25 µg/mL

    • Diğer monoklonal antikorlarla karşılaştırıldığında, Bimagrumab’ın tespit hassasiyeti yüksek olarak bulunmuştur.

  2. FAIMS ve LC-MS/MS Kullanımı:

    • FAIMS teknolojisi kullanılarak arka plan gürültüsü azaltılmış ve Bimagrumab’ın düşük konsantrasyonlarda dahi güvenilir şekilde tespit edilmesi sağlanmıştır.

    • Bu yöntem sayesinde, doping testlerinde daha düşük seviyelerde Bimagrumab tespit edilebilir hale gelmiştir.

  3. Yöntemin Güvenilirliği ve Klinik Önemi:

    • Geliştirilen analiz yöntemi, doping kontrollerinde monoklonal antikor tespiti için yeni bir standart oluşturabilir.

    • Bimagrumab'ın kas büyümesini artırıcı etkileri nedeniyle sporcular tarafından kötüye kullanımı önlemek için daha geniş çaplı testlerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Sonuç

  • Bimagrumab, kas büyümesini teşvik eden ve yaşa bağlı kas kaybını önlemeye yönelik potansiyel bir tedavi ajanıdır.

  • Ancak sporcular tarafından kas kitlesini artırmak amacıyla kötüye kullanılma riski nedeniyle WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Bu çalışma, Bimagrumab gibi monoklonal antikorların doping testlerinde güvenilir şekilde tespit edilmesini sağlayan ileri analitik teknikler geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39405785/

Miyostatin inhibitörler

  • Myostatin (MSTN), aynı zamanda Growth Differentiation Factor-8 (GDF-8) olarak da bilinen, Transforming Growth Factor-beta (TGF-β) ailesine ait bir proteindir.

  • İskelet kas büyümesini negatif düzenleyen bir faktördür.

  • Myostatin’in eksikliği veya inhibisyonu, kas büyümesinde dramatik artışlara neden olabilir.

  • Genetik olarak myostatin eksikliği olan fareler ve sığırlar normalden çok daha büyük kas kütlesine sahip olmaktadır.

2. Myostatin İnhibitörleri ve Spor Doping

  • Myostatin inhibisyonu, sporcular tarafından kas kütlesini ve gücünü artırmak için kötüye kullanılabilecek bir yöntem olarak görülmektedir.

  • Bu nedenle, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA), myostatin inhibitörlerini yasaklı maddeler listesine almıştır.

  • WADA'nın S4 ("Hormon ve Metabolik Modülatörler") bölümünde, myostatin inhibisyonunun doping yöntemi olarak kullanıldığı belirtilmektedir.

Myostatin İnhibisyonuna Yol Açabilecek Üç Temel Yöntem

  1. Myostatin gen ekspresyonunu azaltan veya ortadan kaldıran ajanlar (örn. gen terapileri, siRNA kullanımı).

  2. Myostatin bağlayan proteinler (örn. Follistatin, Myostatin propeptidi).

  3. Myostatin nötralize edici antikorlar (örn. Bimagrumab gibi monoklonal antikorlar).

3. Myostatin İnhibisyonunu Sağlayan Mekanizmalar

  • Follistatin (FOL):

    • Doğal bir myostatin inhibitörüdür.

    • Hipofiz bezi tarafından üretilen bir glikoproteindir.

    • Myostatin’e doğrudan bağlanarak onun kas büyümesini baskılamasını engeller.

    • Follistatin'in bir formu olan FSTL-1 de myostatin inhibisyonu ile ilişkilidir.

  • Myostatin Nötralize Edici Antikorlar:

    • Bimagrumab (BYM338) gibi monoklonal antikorlar, Activin Receptor IIB (ACVR2B) reseptörünü hedef alarak myostatin sinyalini bloke eder.

    • Bu sayede kas büyümesini artırabilir ve kas distrofisi gibi hastalıkların tedavisinde araştırılmaktadır.

  • Genetik Modifikasyonlar ve RNAi Teknolojileri:

    • Myostatin gen ekspresyonunu inhibe eden gen terapileri geliştirilmiştir.

    • RNA girişim (RNAi) yöntemleri ile MSTN mRNA'sı hedeflenerek protein üretimi durdurulabilir.

    • Antisense oligonükleotidler (ASO) kullanılarak myostatin üretimi baskılanabilir.

Doping Kontrollerinde Myostatin İnhibitörlerinin Tespiti

  • Myostatin inhibitörlerinin doğrudan tespiti oldukça zordur çünkü farklı inhibitörler ve genetik müdahaleler yoluyla etkili olabilirler.

  • Bu yüzden, doping testlerinde dolaylı biyomarkerlar kullanılmaktadır.

  • Çalışmada, serum myokin seviyeleri analiz edilerek, myostatin inhibisyonunun dolaylı tespitine yönelik bir yöntem geliştirilmiştir.

Serum Myokinleri ve Myostatin İnhibisyonu

  • Serumda ölçülen önemli biyomarkerlar şunlardır:

    • Myostatin (MYO)

    • Follistatin (FOL)

    • Follistatin-like 1 (FSTL-1)

    • Musclin (MUS)

    • Oncostatin (ONC)

    • Osteonectin (OST)

    • İrisin (IRI)

    • Brain-Derived Neurotrophic Factor (BDNF)

    • İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1 (IGF-1)

  • Bu myokinlerin kan düzeyleri, myostatin inhibisyonu ile değişebilir.

  • Örneğin, follistatin ve IGF-1 seviyelerindeki artışlar, myostatin inhibisyonunun bir göstergesi olabilir.

5. Çalışmanın Bulguları

  • Elit sporculardan alınan serum örneklerinde, myostatin ve ilgili myokinlerin seviyeleri analiz edilmiştir.

  • Follistatin (FOL) ve IGF-1 seviyeleri, güç sporları ile uğraşan sporcularda dayanıklılık sporları yapanlara göre daha yüksek bulunmuştur.

  • FSTL-1, MUS ve ONC gibi myokinler, myostatin seviyeleri ile güçlü bir korelasyon göstermiştir.

  • Bu sonuçlar, myostatin inhibitörlerinin doping kontrollerinde dolaylı olarak tespit edilmesine yardımcı olabilecek biyomarkerların belirlenmesini desteklemektedir.

6. Sonuç

  • Myostatin inhibitörleri, kas büyümesini artırarak spor performansını yapay olarak yükseltebilir ve bu yüzden doping açısından büyük bir risk oluşturur.

  • Doping kontrollerinde, myostatin inhibitörlerinin doğrudan tespit edilmesi zor olduğundan, serum myokin seviyelerinin izlenmesi gibi dolaylı yöntemler geliştirilmektedir.

  • Gelecekte, anti-doping laboratuvarlarının bu biyomarkerları kullanarak myostatin inhibisyonunu daha güvenilir şekilde tespit edebilmesi için daha fazla çalışma gerekmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38524822/

Miyostatin ekspresyonunu azaltan veya durduran ajanlar

  • Myostatin (MSTN), Growth Differentiation Factor-8 (GDF-8) olarak da bilinen, TGF-β süper ailesine ait bir proteindir ve iskelet kası büyümesini negatif düzenler.

  • MSTN'nin inhibisyonu kas büyümesini artırırken, aynı zamanda metabolik süreçleri de etkileyebilir.

  • Global MSTN eksikliği olan fareler daha fazla kas kitlesine, daha az yağ kütlesine, geliştirilmiş insülin duyarlılığına ve obeziteye karşı dirence sahiptir.

  • Bununla birlikte, MSTN inhibitörlerinin klinik çalışmalardaki etkinliği kas gücü artışı açısından tutarsız olmuştur.

  • MSTN seviyelerinin metabolik sendrom, obezite ve insülin direnci ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.

2. Myostatin'in Kahverengi Yağ Dokusu (BAT) ile İlişkisi

  • Myostatin’in kahverengi yağ dokusu (BAT) üzerinde önemli etkileri olduğu belirlenmiştir.

  • BAT, vücut enerji dengesinde kritik bir rol oynar ve termogenez (ısı üretimi) ile ilişkilidir.

  • BAT'tan MSTN’nin eksiltilmesi (BAT-spesifik MSTN knockout fareleri), termojenik aktivitenin azalmasına, mitokondriyal fonksiyonun bozulmasına ve inflamasyonun artmasına neden olmuştur.

  • RNA dizileme (RNA-Seq) analizleri, MSTN’nin eksik olduğu kahverengi yağ dokusunda mitokondriyal disfonksiyon ve inflamasyon imzaları tespit etmiştir.

3. MSTN İnhibisyonunun Kas, Yağ ve Metabolizma Üzerindeki Etkileri

Kas Kütlesi ve Fonksiyon

  • Genel MSTN eksikliği kas büyümesini artırırken, kahverengi yağ doku (BAT) spesifik MSTN eksikliği bu etkiyi göstermemiştir.

  • MSTN eksikliği olan farelerde, kas kütlesi artışıyla birlikte egzersiz kapasitesinde azalma gözlemlenmiştir.

  • Kas lifi tiplerinde değişiklikler olmuş, tip IIa kas lifleri azalmıştır.

Yağ Metabolizması ve Obezite

  • MSTN seviyeleri azaltılan farelerde vücut yağı artışı, karaciğer yağlanması ve insülin direnci gözlenmiştir.

  • Bu durum, kas büyümesini artırmanın yanı sıra metabolik dengesizlikleri de tetikleyebileceğini göstermektedir.

  • MSTN’nin eksikliği, yağ hücreleri ile bağışıklık hücreleri arasındaki iletişimi değiştirebilir.

  • Özellikle fibroblast büyüme faktörü 21 (FGF21) seviyelerinin azalması, inflamasyonu artırarak metabolik bozukluklara yol açabilir.

4. MSTN’nin Moleküler Mekanizması

  • MSTN, Smad2/3 ve p38 MAPK sinyal yolları aracılığıyla hücresel süreçleri düzenler.

  • MSTN eksikliği, kahverengi yağ hücrelerinde önemli bir transkripsiyon faktörü olan Kruppel-like Factor 4 (KLF4) seviyelerini düşürür.

  • KLF4 seviyelerinin azalması mitokondriyal fonksiyon bozukluklarına ve inflamasyon artışına neden olur.

  • Ayrıca, MSTN eksikliği, FGF21 seviyelerini düşürerek yağ dokusundaki immün yanıtı değiştirebilir.

5. Klinik Önemi ve Terapötik Kullanım Potansiyeli

  • MSTN inhibitörleri kas kaybını önleyici bir tedavi olarak geliştirilse de, metabolik yan etkiler dikkatle değerlendirilmelidir.

  • Kahverengi yağ dokusu MSTN eksikliği, mitokondriyal fonksiyon kaybı ve insülin direnci ile ilişkilendirilmiştir.

  • MSTN inhibitörleri, sadece kas büyümesini artırmakla kalmayıp, metabolik sendrom ve yağ dokusu işlevleri üzerinde de etkili olabilir.

  • Bu nedenle, MSTN'nin kas dışındaki dokular üzerindeki etkileri daha kapsamlı araştırılmalıdır.

6. Sonuç

  • MSTN inhibisyonu kas büyümesini teşvik ederken, metabolizma ve yağ dokusu fonksiyonlarını da etkileyebilir.

  • Özellikle kahverengi yağ dokusunda MSTN’nin eksiltilmesi, metabolik disfonksiyonlara yol açabilir.

  • MSTN’nin enerji homeostazını nasıl düzenlediğini anlamak, kas hastalıkları ve metabolik bozukluklar için yeni terapötik stratejiler geliştirmeye yardımcı olabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38889010/

Miyostatin bağlayıcı proteinler

  • Myostatin (GDF-8), Transforming Growth Factor-beta (TGF-β) ailesinin bir üyesidir ve iskelet kası büyümesini baskılayan bir düzenleyici olarak görev yapar.

  • Myostatin’in eksikliği veya inhibisyonu, kas liflerinin sayısını ve çapını artırarak kas büyümesini teşvik eder.

  • Mstn geninin silinmesi, kas kitlesinin iki katına çıkmasına neden olur.

Myostatin Bağlayıcı Proteinler ve Kas Gelişimi

Myostatin'in biyolojik aktivitesini düzenleyen birçok bağlayıcı protein vardır. Bunlar, myostatin sinyalini inhibe ederek kas büyümesini artırabilir.

Follistatin (FST)

  • Follistatin, myostatini doğrudan bağlayarak onun etkisini inhibe eden güçlü bir antagonisttir.

  • İn vitro deneylerde myostatini nötralize ettiği ve in vivo ortamda kas büyümesini teşvik ettiği gösterilmiştir.

  • Follistatin geninde mutasyona sahip farelerde kas kütlesi azalmış ve kas yenilenme yeteneği düşmüştür.

  • Ayrıca follistatin, sadece myostatini değil, aynı zamanda diğer TGF-β ailesi üyelerini de inhibe edebilir.

Follistatin-Like 3 (FSTL-3)

  • FSTL-3, follistatin ile benzer şekilde myostatini bağlayan ve inhibe eden bir proteindir.

  • FSTL-3 eksikliği olan farelerde kas büyümesi değişmemiştir, bu da FSTL-3’ün myostatin inhibisyonunda follistatin kadar kritik olmayabileceğini göstermektedir.

Diğer Myostatin Bağlayıcı Proteinler

  • GDF-11: Myostatin ile yapısal olarak benzer olmasına rağmen, kas büyümesi üzerinde doğrudan bir etkisi olmadığı bulunmuştur.

  • Activin A: Myostatin ile birlikte çalışarak kas kütlesini sınırlayabilir ve follistatin tarafından inhibe edilir.

  • ACVR2B/Fc (Aktivin Reseptörü Tip IIB Ligand Tuzağı): Myostatin’i ve diğer TGF-β ailesi üyelerini bağlayarak kas büyümesini artırır.

  • BMP-9 ve BMP-10: Kas büyümesini düzenleyen diğer TGF-β ailesi üyeleri arasında yer alır.

Myostatin Bağlayıcı Proteinlerin Kas Üzerindeki Etkileri

  • Follistatin veya ACVR2B/Fc gibi myostatin inhibitörlerinin uygulanması, kas büyüklüğünde dramatik artışlara neden olabilir.

  • Follistatin transgenik farelerinde kas kütlesi, myostatin knockout farelerine benzer şekilde artmıştır.

  • Kas büyümesini artıran bu etkiler, hem kas lif sayısının hem de kas lif çapının artmasıyla gerçekleşmiştir.

Terapötik Potansiyel ve Klinik Kullanım

  • Myostatin bağlayıcı proteinler, kas distrofisi (Duchenne Musküler Distrofisi - DMD), yaşa bağlı kas kaybı (sarkopeni) ve kanser ilişkili kaşeksi gibi hastalıkların tedavisinde potansiyel adaylar olarak görülmektedir.

  • Bununla birlikte, myostatin inhibisyonunun uzun vadeli etkileri ve metabolik yan etkileri daha fazla araştırılmalıdır.

Sonuç

  • Myostatin bağlayıcı proteinler, kas büyümesini düzenleyen kritik bileşenlerdir.

  • Follistatin, myostatini nötralize ederek kas büyümesini artırır ve diğer TGF-β ailesi üyeleri üzerinde de etkili olabilir.

  • ACVR2B/Fc gibi ligand tuzakları, myostatin ve activin A gibi kas kütlesini sınırlayan faktörleri bloke ederek güçlü anabolik etkilere neden olabilir.

  • Bu proteinler, kas hastalıkları tedavisinde umut vaat etse de doping amaçlı kötüye kullanım riski taşımaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20810712/

Follistatin

Follistatin ve Gen Dopingi

  • Follistatin (FST), insan vücudunda özellikle karaciğerde üretilen ve egzersiz gibi uyarılarla kana salgılanan bir proteindir.

  • Follistatin, aktivin A ve miyostatine bağlanarak onların işlevini inhibe eder. Böylece TGF-β sinyalini baskılar ve kas büyümesini destekleyen Akt/mTOR/p70S6K sinyal yolunu aktive eder.

  • Follistatin'in bu etkisi nedeniyle, kas büyümesini teşvik etmek amacıyla gen dopingi olarak kötüye kullanılabileceği düşünülmektedir.

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), follistatin'i yasaklı maddeler listesine eklemiş ve gen dopingi ile ilgili yeni test yöntemleri geliştirmeye çalışmaktadır.
     

  • Gen Dopingi Tespit Çalışması

  • Çalışmada, rekombinant adenovirüs vektörü (rAdV) kullanılarak follistatin geninin aşırı eksprese edilmesi sağlanmış ve bunun tespit edilebilir olup olmadığı incelenmiştir.

  • Metodoloji:

  • Hücre Deneyleri: hFST (insan follistatin geni) ile enfekte edilen HuH7 (karaciğer hücreleri) ve C2C12 (kas hücreleri) kullanılmıştır. FST proteininin artışı ve kas büyümesini teşvik eden sinyallerin aktive olup olmadığı incelenmiştir.

  • Hayvan Deneyleri: hFST geni içeren rAdV enjeksiyonları farelere intravenöz (damardan) ve intramüsküler (kastan) olarak uygulanmıştır.

  • qPCR Testi: Kan örneklerinde hFST ve CMVp (sito-megalovirüs promotörü) gen sekansları TaqMan-qPCR yöntemiyle aranmıştır.
     

  • Sonuçlar

  • Hücre deneylerinde, follistatin proteini ve kas büyümesini destekleyen sinyal yolları (Akt/mTOR/p70S6K) belirgin şekilde aktive olmuştur.

  • Fare deneylerinde, gen dopinginin tespiti için kan örneklerinde follistatin geni bulunabilmiştir:

  • İntravenöz enjeksiyon sonrası follistatin geni 4 güne kadar tespit edilebilmiştir.

  • Kas içi enjeksiyon sonrası follistatin geni 3 güne kadar tespit edilebilmiştir.

  • Plazmada follistatin gen fragmanları, kan hücrelerine göre daha yüksek seviyede bulunmuştur, bu da gen dopingi tespitinde plazmanın daha güvenilir bir örnek olabileceğini düşündürmektedir.

  • Sanger sekanslama analizi, kullanılan primerlerin ve qPCR probunun spesifik ve güvenilir olduğunu doğrulamıştır.
     

  • Önemli Çıkarımlar

  • Gen dopingi için follistatin kullanımının biyolojik etkileri doğrulanmıştır.

  • Bu çalışmada kullanılan qPCR yöntemi, follistatin gen dopingini tespit edebilmek için potansiyel bir araç olarak önerilmektedir.

  • Bu tespit yöntemi, insanlarda gen dopingini ortaya çıkarmak için doğrudan uygulanabilir bir protokol olabilir.

    Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34721976/

Myostatin propeptide

Myostatin ve Myostatin Propeptidi Nedir?

Miyostatin veya öncüllerini nötralize eden antikorlar

Apitegromab

Apitegromab'in Çalışma Mekanizması

  • Miyostatin, kas büyümesini engelleyen TGF-β süper ailesinin bir üyesidir.

  • Apitegromab, promiyostatin ve latent miyostatine bağlanarak bunların aktif miyostatin formuna dönüşmesini engeller.

  • Miyostatin'in aktivin reseptörüne bağlanmasını önleyerek kas protein sentezini artırır ve kas yıkımını azaltır.

  • Daha önceki miyostatin inhibisyon yöntemlerinden farklı olarak, diğer TGF-β üyeleriyle etkileşime girmeyen spesifik bir bağlanma bölgesine sahiptir.

Faz 2 TOPAZ Çalışmasının Tasarımı

Çalışmaya 2-21 yaş aralığında 58 SMA hastası dahil edilmiştir. Katılımcılar 3 gruba ayrılmıştır:

  1. Cohort 1: Ambulatuar (yürüyebilen) SMA tip 3 hastaları (5-21 yaş).

    • 20 mg/kg apitegromab tek başına veya nusinersen ile birlikte verildi.

  2. Cohort 2: Non-ambulatuar (yürüyemeyen) SMA tip 2 ve tip 3 hastaları (5-21 yaş).

    • 20 mg/kg apitegromab + nusinersen kullanıldı.

  3. Cohort 3: Küçük çocuklarda (≥2 yaş) farklı dozlar denendi.

    • 2 mg/kg veya 20 mg/kg apitegromab + nusinersen uygulandı.

Tedavi her 4 haftada bir intravenöz olarak (IV) 12 ay boyunca verilmiştir.

Klinik Sonuçlar

  • Genel olarak apitegromab, SMA hastalarında motor fonksiyonları iyileştirmiştir.

  • Cohort 3'te (küçük çocuklarda) en yüksek iyileşme gözlemlendi.

    • 20 mg/kg apitegromab verilen hastalarda Hammersmith Motor Fonksiyon Ölçeği (HFMSE) skorunda ortalama 7.1 puan artış görüldü.

    • 2 mg/kg alan grupta ise ortalama 5.3 puan artış oldu.

  • Cohort 2'de (yürüyemeyen hastalar) ortalama 0.6 puanlık bir iyileşme sağlandı.

  • Cohort 1'de (yürüyebilen hastalar) motor fonksiyonlarda büyük bir değişiklik gözlenmedi.

Güvenlik Değerlendirmesi

Apitegromab iyi tolere edildi ve ciddi yan etkiler gözlemlenmedi. En sık rapor edilen yan etkiler:

  • Baş ağrısı (%24.1)

  • Ateş (%22.4)

  • Üst solunum yolu enfeksiyonları (%22.4)

  • Öksürük (%22.4)

  • Burun iltihabı (%20.7)

Apitegromab'a karşı antikor gelişimi tespit edilmedi, yani bağışıklık sistemi tarafından reddedilme riski düşük görünüyor.

Apitegromab’in Klinik Potansiyeli

  • Özellikle küçük yaş grubunda (2-6 yaş) en büyük fayda sağlandı. Bu durum, erken yaşta tedavinin daha etkili olabileceğini gösteriyor.

  • 20 mg/kg dozu, 2 mg/kg dozuna göre daha etkiliydi, ancak her iki dozda da iyileşme görüldü.

  • Tedaviye yanıt, hastanın yaşına ve kas durumuna bağlı olarak değişebilir.

Sonuç ve Gelecek Araştırmalar

  • Apitegromab, SMA hastalarında motor fonksiyonları iyileştirebilir ve kas kütlesini koruyabilir.

  • Özellikle genç hastalar için umut verici bir tedavi seçeneği olabilir.

  • Faz 3 SAPPHIRE çalışması şu anda devam ediyor ve daha geniş çapta değerlendirme yapılacak.

Özetle, apitegromab miyostatin aktivitesini spesifik olarak inhibe eden ve SMA hastalarında kas fonksiyonlarını iyileştirme potansiyeli taşıyan bir ilaç olarak öne çıkmaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38330285/

Domagrozumab

Domagrozumab’in Çalışma Mekanizması

Landogrozumab

Landogrozumab’ın Çalışma Mekanizması

  • Miyostatin (GDF-8), iskelet kas büyümesini baskılayan bir proteindir.

  • Landogrozumab, miyostatine bağlanarak onun aktivin reseptörüne bağlanmasını engeller.

  • Kas protein sentezini artırarak kas kitlesini artırabilir.

  • Sarkopeni (yaşlılığa bağlı kas kaybı), Duchenne Musküler Distrofisi (DMD) gibi kas hastalıklarının tedavisinde araştırılmıştır.

Doping Testlerinde Landogrozumab’ın Tespiti

  • Doping riski nedeniyle WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından yasaklanmıştır.

  • Bu çalışmada Landogrozumab’ın sporcularda doping amaçlı kullanımını tespit etmek için sıvı kromatografi-kütle spektrometresi (LC-MS/MS) yöntemi geliştirilmiştir.

  • Tespit Yöntemi:

    • Örnekler: Kurutulmuş kan lekesi (DBS) ve plazma örnekleri kullanılmıştır.

    • Yüksek hassasiyetli FAIMS-LC-MS/MS sistemi (Field Asymmetric Ion Mobility Spectrometry) ile analiz edilmiştir.

    • Landogrozumab’ın ağır ve hafif zincirleri için benzersiz peptit belirleyicileri kullanılmıştır.

    • LOD (Tespit Limiti):

      • Ağır zincir: 0.1 µg/mL (DBS ve plazma)

      • Hafif zincir: 0.1 µg/mL (DBS ve plazma)

    • Analiz sonucu:

      • Yüksek doğruluk oranı (%99 üzeri)

      • Tespit edilen örneklerde taşınma etkisi (carryover) görülmemiştir.

      • Matris etkisi plazmada %92.8 – 109.86, DBS’de %92.87 – 109.74 arasında değişmiştir.

Klinik Potansiyeli ve Geleceği

  • Pfizer tarafından geliştirilen Landogrozumab, kas hastalıklarının tedavisi için araştırılmıştır.

  • Ancak, klinik denemelerde etkinliği kanıtlanamamış ve geliştirilmesi durdurulmuştur.

  • Bununla birlikte, doping kontrollerinde bu ajanın tespiti için gelişmiş test yöntemleri geliştirilmektedir.

Sonuç

Landogrozumab, miyostatin inhibisyonu yoluyla kas büyümesini destekleyen bir monoklonal antikordur. Klinik kullanımı onaylanmamış olsa da, doping amaçlı kötüye kullanım riski nedeniyle yasaklanmış ve yeni tespit yöntemleri geliştirilmiştir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39405785/

Stamulumab

Embriyonik ve yetişkin iskelet kasının geliştirilmesinde iskelet kası kütlesinin anahtar regülatörü büyüme faktörü miyostatindir. Hayvan modellerinde, hem miyostatin eksikliği hem de inhibisyon, yüksek bir hacim ve/veya iskelet kası liflerinin sayısı nedeniyle artan kas kütlesi ve fonksiyonu ile sonuçlandı. Sonuç olarak, miyostatin inhibitörleri sadece kas hastalıklarının tedavisi için terapötik bir yaklaşım sağlamakla kalmaz, aynı zamanda sporda performans artırıcı ajanlar olarak da kötüye kullanılabilir.

 

Wyeth Pharmaceuticals tarafından geliştirilen bir rekombinant insan miyostatin antikoru olan Myo-029 (stamulumab) için bir tespit yöntemi oluşturmaktır. Böyle nötralize edici bir antikor ile tedavi edilen fareler, gelişmiş bir kaslılık gösterdi ve insanlar üzerinde ilk klinik çalışma ilacın iyi bir tolerans ve güvenliği sağladı. Bu proje içinde, hile sporcularında MYO-029 kötüye kullanımının tespiti için iki farklı immünolojik yaklaşım kullanılacaktır. Hem Western blot hem de ELISA, plazma/serum örneklerinde potansiyel olarak bulunan MYO-029'u yakalamak için yemi olarak rekombinant insan miyostatin kullanacaktır. Spesifik olarak hareketsizleştirilmiş antijene bağlı antikor, daha sonra türe özgü kısmına karşı doğrudan enzim bağlı bir ikincil antikor kullanılarak tespit edilebilir. Ek olarak, farklı floroforlara konjüge edilmiş farklı türlere özgü ikincil antikorlar kullanılarak antikor bazlı bir iç standart uygulanacaktır. Yöntem optimizasyonunu takiben, güvenilirliklerini, hassasiyetlerini ve aktarılabilirliklerini sağlamak için her iki yaklaşım da iyice karakterize edilecektir. Doping kontrol numunelerinde miyostatin inhibitörlerinin ve antikor bazlı farmasötiklerin saptanması için prensip kanıtı olarak hizmet edeceklerdir.

Miyostatin, iskelet kası kütlesinin anahtar regülatörüdür ve sinyal yolunun inhibisyonu hem artan kas kütlesi hem de fonksiyon ile sonuçlanabilir. Bu proje içinde, immünolojik yaklaşımlar kullanılarak rekombinant insan anti-myostatin antikoru Myo-029 için iki tamamlayıcı tespit yöntemi geliştirilmiştir.

İlk olarak, nitel bir Western blot tabanlı test kuruldu ve kapsamlı bir şekilde karakterize edildi. 0.1 ila 1 ug/ml arasında oldukça spesifik, sağlam ve doğrusal olduğu bulunmuştur. Hassasiyet üç farklı konsantrasyon seviyesinde başarıyla belirtildi ve afinite saflaştırmasının geri kazanılması%58 idi. Sonuç olarak, Dünya Anti-Doping Code Uluslararası Laboratuvarlar için Uluslararası Standardı (ISL) 2015, paragraf 6.2.4.3.1.3 göz önüne alındığında, test rutin doping kontrol analizinde bir uygulama için uygun olarak düşünülebilir.

Ek olarak, insan serumunda Myo-029'u tespit edebilen bir ELISA, ilk test prosedürü olarak geliştirilmiştir. Yapılan deneyler, bir mikrotitre plakasında anti-myostatin antikorlarının çok hassas ve tekrarlanabilir bir tespitinin mümkün olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, daha fazla optimizasyon ve karakterizasyon ör. Rutin doping kontrolleri için bu tür yaklaşımlar dikkate alınacaksa, özellikle doping kontrolleri ile ilgili farklı antikorlar için çoğalma istenirse, spesifik olmayan arka plan sinyallerini azaltmak tavsiye edilir.

Kaynak:   https://www.wada-ama.org/en/resources/scientific-research/analysis-antibody-based-myostatin-inhibitors

S4.4.
METABOLİK MODÜLATÖRLER

AMP ile aktive edilen protein kinaz (AMPK) aktive edicileri

AICAR

AICAR (5-Aminoimidazole-4-carboxamide ribonucleotide), hücresel enerji metabolizmasını düzenleyen AMPK (AMP-activated protein kinase) aktivatörü olarak bilinen bir bileşiktir. Metabolik hastalıklar ve dayanıklılığı artırıcı etkileri nedeniyle araştırılmış, ancak doping amaçlı kötüye kullanımı nedeniyle Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesine alınmıştır.

AICAR’ın Çalışma Mekanizması

  • AMPK aktivasyonu: AICAR, hücre içi AMP seviyelerini taklit ederek AMPK’yi doğrudan aktive eder.

  • Yağ ve glikoz metabolizmasını artırır:

    • Yağ asidi oksidasyonunu teşvik eder, böylece enerji üretimi artar.

    • Glikoz alımını ve mitokondriyal biyogenezi artırır, hücresel enerji üretimini optimize eder.

  • Egzersiz simülasyonu etkisi: AICAR, kas hücrelerini egzersiz yapılmış gibi yeniden programlayarak kas dayanıklılığını artırabilir.

  • Fiziksel performansı artırıcı etkisi nedeniyle WADA tarafından doping maddesi olarak kabul edilmiştir.

AICAR’ın Dayanıklılık Üzerine Etkileri

  • Ronald Evans ve ekibinin 2008’de yaptığı çalışmaya göre, AICAR uygulanan fareler, %44 daha uzun mesafe koşabilmiştir.

  • AMPK aktivasyonu, kas hücrelerinde enerji metabolizmasını değiştirerek daha uzun süreli egzersiz yapma kapasitesini artırmaktadır.

  • Mitokondriyal enzim seviyelerini artırarak enerji üretimini daha verimli hale getirdiği gözlemlenmiştir.

AICAR ve Doping

  • 2009 yılında WADA, AICAR’ı yasaklı maddeler listesine ekledi.

  • Özellikle dayanıklılık gerektiren spor dallarında (örneğin bisiklet, maraton) doping amacıyla kullanıldığı tespit edilmiştir.

  • Doping testlerinde tespit edilmesi zor olabilir, çünkü AICAR doğal olarak vücutta bulunur.

  • Son yıllarda, doping testlerinde AICAR kullanımını tespit edebilmek için idrar ve kan testleri geliştirilmektedir.

    • En iyi yöntemlerden biri, idrardaki AICAR seviyelerini izlemek ve izotop oranı analizleri yaparak dışarıdan alınıp alınmadığını belirlemektir.

    • Kırmızı kan hücrelerinde AICAR birikimi uzun süre tespit edilebilir, bu yüzden yeni test yöntemleri geliştirilmektedir.

AICAR ve Sağlık Riskleri

  • AICAR’ın yüksek dozlarda kullanımının uzun vadeli sağlık etkileri tam olarak bilinmemektedir.

  • Farelerde yapılan bazı çalışmalarda laktik asit seviyelerini artırdığı ve kas yorgunluğunu tetikleyebileceği gösterilmiştir.

  • Klinik çalışmalarda, Tip 2 Diyabet ve obezite gibi metabolik hastalıkların tedavisi için araştırılmış, ancak kesin bir onay almamıştır.

  • Bazı araştırmalar, aşırı kullanımının kalp sağlığına zarar verebileceğini öne sürmektedir.

Sonuç

  • AICAR, hücresel enerji üretimini artırarak dayanıklılığı artıran bir AMPK aktivatörüdür.

  • Egzersiz mimetiği (exercise mimetic) olarak bilinir, yani egzersiz etkisini biyokimyasal yollarla taklit edebilir.

  • Metabolik hastalıklar için araştırılmış olsa da, dayanıklılığı artırıcı etkileri nedeniyle doping amaçlı kullanımına sıkça rastlanmaktadır.

  • WADA tarafından yasaklanmış olup, gelişmiş doping testleriyle tespiti üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25179079/

MOTS-c

MOTS-c (Mitochondrial Open Reading Frame of the 12S rRNA-C), mitokondriyal DNA (mtDNA) tarafından kodlanan bir mitokondriyal türevli peptittir (MDP) ve vücudun enerji metabolizmasını düzenleyen önemli bir bileşendir. Metabolik bozukluklar, kas fonksiyonları, bağışıklık sistemi ve yaşlanma üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır.

MOTS-c’nin Çalışma Mekanizması

  • Mito-nükleer sinyal molekülü olarak hareket eder: Mitokondriyal stres altında MOTS-c, nükleusa geçerek gen ekspresyonunu düzenler.

  • AMPK aktivasyonunu artırır: AICAR-AMPK sinyal yolunu aktive ederek glukoz metabolizmasını iyileştirir ve yağ oksidasyonunu hızlandırır.

  • Folat-metiyonin döngüsünü bozar: Bu mekanizma ile hücresel enerji homeostazını düzenler.

  • İnflamasyonu baskılar ve bağışıklık yanıtlarını modüle eder.

MOTS-c’nin Metabolik Etkileri

2.1. İnsülin Direncini Azaltır

  • MOTS-c, GLUT4'ün hücre yüzeyine taşınmasını artırarak glukoz alımını hızlandırır.

  • Kas hücrelerinde insülin duyarlılığını artırarak Tip 2 Diyabet (T2D) tedavisinde umut vaat eden bir molekül olarak öne çıkmaktadır.

  • Diyabetik fare modellerinde, kalp fonksiyonlarını koruyarak diyabet kaynaklı kalp hasarını önlediği gösterilmiştir.

2.2. Obeziteyi Önler

  • MOTS-c seviyesi obez bireylerde düşüktür.

  • Diyet kaynaklı obeziteyi önleyici etkisi fare modellerinde gösterilmiştir.

  • Beyaz yağ dokusunun kahverengi yağa dönüşmesini (white fat browning) teşvik ederek termogenezi artırır.

2.3. Kas Fonksiyonlarını Destekler

  • Kas metabolizmasını ve enerji üretimini iyileştirir.

  • Duchenne Musküler Distrofisi (DMD) gibi kas hastalıklarında kas kaybını azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir.

  • Myostatin ekspresyonunu azaltarak kas büyümesini teşvik eder.

2.4. Kemik Metabolizmasını Düzenler

  • Osteoporozu önleyebilir: TGF-β/Smad sinyal yolunu aktive ederek kemik oluşumunu teşvik eder.

  • Osteoklast aktivitesini inhibe ederek kemik kaybını önler.

2.5. Bağışıklık Sistemini Düzenler

  • Tip 1 Diyabet (T1D) modelinde otoimmüniteyi baskılayarak pankreas beta hücrelerini koruduğu gösterilmiştir.

  • Proinflamatuar sitokinleri (TNF-α, IL-6) azaltırken antiinflamatuar IL-10’un seviyesini artırır.

2.6. Yaşlanmayı Geciktirir

  • Yaşlanma ile birlikte MOTS-c seviyelerinin azaldığı gösterilmiştir.

  • Mitokondriyal işlevi destekleyerek NAD+ seviyelerini artırabilir.

  • Yaşlanma ile ilişkili fiziksel performans kaybını yavaşlattığı hayvan çalışmalarında gösterilmiştir.

MOTS-c’nin Klinik Kullanımı

  • Metabolik sendrom, Tip 2 Diyabet ve obezite gibi hastalıkların tedavisi için araştırılmaktadır.

  • Yaşlanmayı geciktirme potansiyeline sahiptir.

  • Düşük toksisite ve az yan etki profili nedeniyle, gelecekte ilaç olarak geliştirilme potansiyeli yüksektir.

Sonuç

MOTS-c, metabolizmayı düzenleyerek insülin direnci, obezite, kas hastalıkları, bağışıklık sistemi bozuklukları ve yaşlanma gibi birçok sağlık problemine karşı etkili bir molekül olarak görülmektedir. Klinik çalışmaları halen devam etmekte olup, gelecekte metabolik hastalıkların tedavisinde umut vaat eden bir aday olabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36677050/

Peroksizom proliferatör ile aktive edilen reseptör delta (PPARδ)

PPARδ, yağ metabolizmasını düzenleyen, kas dayanıklılığını artıran ve enerji kullanımını optimize eden bir nükleer reseptördür. Bu özellikleri nedeniyle doping amaçlı kötüye kullanımı artmaktadır. 

PPARδ’nin Çalışma Mekanizması

  • Lipid-aktive transkripsiyon faktörü olarak işlev görür.

  • Yağ asidi alımını, β-oksidasyonu ve enerji tüketimini artırır.

  • Mitokondriyal biyogenezi teşvik eder, dayanıklılığı artırır.

  • Kas lifi dönüşümünü teşvik ederek dayanıklılığı artırır (Tip I kas liflerini destekler).

  • İnsülin duyarlılığını artırır, glikoz metabolizmasını düzenler.

PPARδ’nin Çalışma Mekanizması

  • Lipid-aktive transkripsiyon faktörü olarak işlev görür.

  • Yağ asidi alımını, β-oksidasyonu ve enerji tüketimini artırır.

  • Mitokondriyal biyogenezi teşvik eder, dayanıklılığı artırır.

  • Kas lifi dönüşümünü teşvik ederek dayanıklılığı artırır (Tip I kas liflerini destekler).

  • İnsülin duyarlılığını artırır, glikoz metabolizmasını düzenler.

Klinik Bir Doping Vakası

  • 43 yaşındaki bir erkek spor koçu, GW1516 (Cardarine) ve MK2866 (Ostarine, bir SARM) kombinasyonunu kas kütlesini artırmak amacıyla kullanmış.

  • Yan etkiler: Şiddetli epigastrik ağrı, kas ağrıları, baş ağrısı, kahverengi idrar.

  • Biyokimyasal sonuçlar:

    • ALT seviyesi: 966 U/L’ye yükselmiş.

    • AST seviyesi: 1000 U/L’ye yükselmiş.

    • Kreatin fosfokinaz (CPK): 10,000 U/L’ye yükselmiş (rhabdomyolysis belirtisi).

  • Tespit edilen maddeler:

    • Kan: GW1516 (403 ng/mL), MK2866 (1 ng/mL).

    • İdrar: MK2866 (88 ng/mL), ancak GW1516 tespit edilemedi (hızlı metabolizasyon nedeniyle).

    • Saç: GW1516 (146 pg/mg), MK2866 (1105 pg/mg).

  • Sonuç: Kişi 6 hafta içinde tamamen iyileşmiştir.

Sonuç

  • PPARδ agonistleri, dayanıklılığı ve yağ metabolizmasını artırarak sporcularda performans avantajı sağlar.

  • Ancak, sağlık riskleri (kanser riski, kas yıkımı, karaciğer hasarı) nedeniyle kullanımı tehlikelidir.

  • Doping amaçlı kullanım arttıkça, tespit yöntemleri gelişmektedir.

Kaynak:   https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34678947/

GW1516

GW1516 (Cardarine), PPAR-δ (Peroxisome Proliferator-Activated Receptor Delta) agonisti olup, yağ asidi metabolizmasını artırarak dayanıklılığı yükseltmek amacıyla geliştirilmiştir. Ancak, doping amaçlı kötüye kullanımı nedeniyle Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

GW1516’nin Çalışma Mekanizması

  • PPAR-δ reseptörlerini aktive eder, bu da:

    • Yağ asidi oksidasyonunu artırır.

    • Kas dayanıklılığını artırır (enerji kullanımını optimize eder).

    • Glikoz kullanımını düzenler, insülin direncini azaltabilir.

  • Mitokondriyal biyogenezi artırarak kas dokusunun enerji üretme kapasitesini artırır.

  • Aerobik kapasiteyi artırarak dayanıklılık sporlarında avantaj sağlar.

GW1516 ve Doping Kullanımı

  • Dayanıklılığı artırıcı etkisi nedeniyle bisiklet, maraton, yüzme gibi spor dallarında kötüye kullanımı rapor edilmiştir.

  • WADA tarafından 2009 yılında yasaklanmıştır.

  • Diğer PPAR-δ agonistleri gibi GW1516, anabolik steroidlerden farklıdır, ancak kas performansını artırdığı için doping listesinde yer alır.

GW1516’nin Klinik Olumsuz Etkileri

  • Kanser Riski: GlaxoSmithKline (GSK) tarafından yapılan çalışmalarda, farelerde uzun süreli GW1516 kullanımının kansere neden olabileceği görülmüştür. Bu nedenle, klinik geliştirme süreci durdurulmuştur.

  • Karaciğer Hasarı: Karaciğer enzimlerinde ciddi yükselmeye yol açabilir (ALT ve AST artışı).

  • Kas Hasarı ve Rhabdomyolysis: Kas yıkımı ile karakterize edilen rhabdomyolysis vakalarına neden olabilir.

Klinik Bir Doping Vakası

  • 43 yaşındaki bir erkek spor koçu, GW1516 ve MK2866 (Ostarine) kombinasyonunu kullanmıştır.

  • 4 gün boyunca 20 mg GW1516 ve 1 gün 20 mg MK2866 aldıktan sonra hastaneye başvurmuştur.

  • Şikayetler:

    • Şiddetli mide ağrısı, kas ağrıları, baş ağrısı, koyu renkli idrar (rhabdomyolysis belirtisi).

  • Biyokimyasal Bulgular:

    • AST: 2558 U/L (normalde 10-40 U/L)

    • ALT: 922 U/L (normalde 7-56 U/L)

    • CPK (Kreatin Fosfokinaz): 86,435 U/L (kas yıkımının göstergesi)

  • Tespit Yöntemleri:

    • Kanda GW1516 seviyesi: 403 ng/mL

    • İdrarda GW1516 tespit edilemedi (hızlı metabolize olduğu için).

    • Saç analizinde GW1516 seviyesi: 146 pg/mg

  • Tedavi ve Sonuç:

    • IV sıvı tedavisi ile hastanın durumu iyileşmiştir.

    • 6 hafta sonra tamamen iyileşmiştir.

    • Saç analizi, madde kullanımının son 2 ay boyunca düzenli olarak devam ettiğini göstermiştir.

GW1516’nin Doping Testlerinde Tespiti

  • Sıvı Kromatografi-Kütle Spektrometresi (LC-MS/MS) kullanılarak tespit edilebilir.

  • İdrarda tespit süresi 3-5 günle sınırlıdır, ancak saç testlerinde daha uzun süre izlenebilir.

  • Metabolitleri GW1516-sulfoxide ve GW1516-sulfone en yaygın tespit edilen yan ürünlerdir.

Sonuç

  • GW1516, PPAR-δ agonisti olarak yağ yakımını ve dayanıklılığı artırır.

  • Kansere neden olabileceği için insanlarda klinik kullanımı durdurulmuştur.

  • WADA tarafından yasaklanmış olup, dayanıklılık sporlarında doping amaçlı kullanımı yaygındır.

  • Karaciğer hasarı, rhabdomyolysis ve diğer ciddi yan etkileri nedeniyle kullanımı risklidir.

  • Gelişmiş doping test yöntemleri ile kanda, idrarda ve saçta tespit edilebilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34678947/

GW501516

GW501516 (Cardarine), PPAR-δ (Peroxisome Proliferator-Activated Receptor Delta) agonisti olup, yağ asidi metabolizmasını artırarak dayanıklılığı yükseltmek amacıyla geliştirilmiştir. Ancak, doping amaçlı kötüye kullanımı nedeniyle Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

GW501516’nin Çalışma Mekanizması

  • PPAR-δ reseptörlerini aktive eder, bu da:

    • Yağ asidi oksidasyonunu artırır.

    • Kas dayanıklılığını artırır (enerji kullanımını optimize eder).

    • Glikoz kullanımını düzenler, insülin direncini azaltabilir.

  • Mitokondriyal biyogenezi artırarak kas dokusunun enerji üretme kapasitesini artırır.

  • Aerobik kapasiteyi artırarak dayanıklılık sporlarında avantaj sağlar.

GW501516 ve Doping Kullanımı

  • Dayanıklılığı artırıcı etkisi nedeniyle bisiklet, maraton, yüzme gibi spor dallarında kötüye kullanımı rapor edilmiştir.

  • WADA tarafından 2009 yılında yasaklanmıştır.

  • Diğer PPAR-δ agonistleri gibi GW501516, anabolik steroidlerden farklıdır, ancak kas performansını artırdığı için doping listesinde yer alır.

GW501516’nin Klinik Olumsuz Etkileri

  • Kanser Riski: GlaxoSmithKline (GSK) tarafından yapılan çalışmalarda, farelerde uzun süreli GW501516 kullanımının kansere neden olabileceği görülmüştür. Bu nedenle, klinik geliştirme süreci durdurulmuştur.

  • Karaciğer Hasarı: Karaciğer enzimlerinde ciddi yükselmeye yol açabilir (ALT ve AST artışı).

  • Kas Hasarı ve Rhabdomyolysis: Kas yıkımı ile karakterize edilen rhabdomyolysis vakalarına neden olabilir.

Klinik Bir Doping Vakası

  • 43 yaşındaki bir erkek spor koçu, GW501516 ve MK2866 (Ostarine) kombinasyonunu kullanmıştır.

  • 4 gün boyunca 20 mg GW501516 ve 1 gün 20 mg MK2866 aldıktan sonra hastaneye başvurmuştur.

  • Şikayetler:

    • Şiddetli mide ağrısı, kas ağrıları, baş ağrısı, koyu renkli idrar (rhabdomyolysis belirtisi).

  • Biyokimyasal Bulgular:

    • AST: 2558 U/L (normalde 10-40 U/L)

    • ALT: 922 U/L (normalde 7-56 U/L)

    • CPK (Kreatin Fosfokinaz): 86,435 U/L (kas yıkımının göstergesi)

  • Tespit Yöntemleri:

    • Kanda GW501516 seviyesi: 403 ng/mL

    • İdrarda GW501516 tespit edilemedi (hızlı metabolize olduğu için).

    • Saç analizinde GW501516 seviyesi: 146 pg/mg

  • Tedavi ve Sonuç:

    • IV sıvı tedavisi ile hastanın durumu iyileşmiştir.

    • 6 hafta sonra tamamen iyileşmiştir.

    • Saç analizi, madde kullanımının son 2 ay boyunca düzenli olarak devam ettiğini göstermiştir.

GW501516’nin Doping Testlerinde Tespiti

  • Sıvı Kromatografi-Kütle Spektrometresi (LC-MS/MS) kullanılarak tespit edilebilir.

  • İdrarda tespit süresi 3-5 günle sınırlıdır, ancak saç testlerinde daha uzun süre izlenebilir.

  • Metabolitleri GW501516-sulfoxide ve GW501516-sulfone en yaygın tespit edilen yan ürünlerdir.

Sonuç

  • GW501516, PPAR-δ agonisti olarak yağ yakımını ve dayanıklılığı artırır.

  • Kansere neden olabileceği için insanlarda klinik kullanımı durdurulmuştur.

  • WADA tarafından yasaklanmış olup, dayanıklılık sporlarında doping amaçlı kullanımı yaygındır.

  • Karaciğer hasarı, rhabdomyolysis ve diğer ciddi yan etkileri nedeniyle kullanımı risklidir.

  • Gelişmiş doping test yöntemleri ile kanda, idrarda ve saçta tespit edilebilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25179079/

Rev-erbα agonistleri

SR9009

SR9009, REV-ERBα agonisti olarak bilinen sentetik bir bileşiktir ve sirkadiyen ritmi, enerji metabolizmasını ve dayanıklılığı artırma potansiyeline sahiptir. Ancak, WADA tarafından yasaklanmış bir doping ajanı olarak kabul edilmektedir.

SR9009’un Çalışma Mekanizması

  • REV-ERBα reseptörünü aktive ederek enerji homeostazını ve sirkadiyen ritmi düzenler.

  • Yağ oksidasyonunu ve mitokondriyal biyogenezi artırır, böylece kas dayanıklılığı ve fiziksel performans artışı sağlar.

  • Lipit sentezini ve glikoz metabolizmasını düzenler, karaciğer yağlanmasını azaltabilir.

  • Beyaz yağ dokusunun enerji harcayan kahverengi yağa dönüşmesini teşvik eder.

  • Oksijen tüketimini artırarak kasların enerji üretme kapasitesini yükseltir.

SR9009 ve Doping Kullanımı

  • “Egzersiz hapı” olarak pazarlanmaktadır, çünkü vücudu antrenman yapmış gibi yeniden programladığı öne sürülmektedir.

  • Bisiklet, maraton ve yüzme gibi dayanıklılık sporlarında performans artırıcı olarak kullanılmaktadır.

  • Şu an resmi olarak onaylanmış bir ilaç değildir, ancak kara borsada satılmaktadır.

  • WADA’nın yasaklı maddeler listesinde ve potansiyel olarak “S4” (metabolik modülatörler) kategorisinde yer almaktadır.

SR9009’un Metabolizması ve Doping Testlerinde Tespiti

  • İnsan karaciğer mikrozomları (HLM) ile yapılan in vitro çalışmalar sekiz farklı SR9009 metaboliti tespit etmiştir.

  • Kara borsadan alınan SR9009 ürünlerinin laboratuvar analizlerinde bu bileşiğin varlığı doğrulanmıştır.

  • Yüksek çözünürlüklü sıvı kromatografi-kütle spektrometrisi (LC-HRMS) kullanılarak SR9009 ve metabolitleri analiz edilmiştir.

  • Retrospektif doping testlerinde SR9009’a rastlanmamıştır, ancak gelecekte doping kontrollerine dahil edilmesi önerilmektedir.

SR9009’un Sağlık Üzerine Etkileri

4.1. Potansiyel Faydaları

  • Mitokondriyal biyogenezi artırarak kas dayanıklılığını yükseltebilir.

  • Yağ yakımını teşvik ederek obeziteyle mücadele edebilir.

  • İnsülin duyarlılığını artırarak diyabet riskini azaltabilir.

  • Karaciğer yağlanmasını ve kolesterol seviyelerini düşürebilir.

4.2. Olası Yan Etkileri

  • Klinik çalışmalar tamamlanmadığı için uzun vadeli etkileri bilinmemektedir.

  • Karaciğer toksisitesi ve metabolik bozukluklara neden olabileceği düşünülmektedir.

  • Hücre büyümesini kontrol eden genlerle etkileşime girerek potansiyel kanserojen etki gösterebilir.

  • Sirkadiyen ritmi değiştirdiği için uyku düzenini bozabilir.

Sonuç

  • SR9009, sirkadiyen ritmi ve enerji metabolizmasını düzenleyen bir REV-ERBα agonistidir.

  • Dayanıklılığı artırıcı etkileri nedeniyle doping amacıyla kötüye kullanılmaktadır.

  • WADA tarafından yasaklanmıştır ve doping testlerinde tespit edilebilir.

  • Klinik araştırmaları tamamlanmadığı için sağlık üzerindeki uzun vadeli etkileri belirsizdir.

Kanıt:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27706103/

SR9011

SR9011, REV-ERBα agonisti olarak bilinen bir sentetik bileşiktir ve sirkadiyen ritmi, enerji metabolizmasını ve kas dayanıklılığını artırma potansiyeline sahiptir. SR9009 gibi, SR9011 de doping amaçlı kötüye kullanım potansiyeline sahip olup WADA tarafından yasaklanmıştır.

SR9011’in Çalışma Mekanizması

  • REV-ERBα reseptörlerini aktive ederek sirkadiyen ritmi düzenler.

  • Yağ oksidasyonunu ve mitokondriyal biyogenezi artırır, kas dayanıklılığını güçlendirir.

  • Beyaz yağ dokusunun kahverengi yağa dönüşümünü teşvik eder, böylece yağ yakımını artırabilir.

  • Kaslarda oksijen tüketimini artırarak fiziksel performansı iyileştirir.

  • İnsülin duyarlılığını artırarak metabolik hastalıkları önleme potansiyeline sahiptir.

SR9011 ve Doping Kullanımı

  • Sporcular tarafından dayanıklılığı artırıcı olarak kullanılabilir.

  • Bisiklet, maraton, yüzme gibi dayanıklılık sporlarında potansiyel doping ajanı olarak görülmektedir.

  • Henüz resmi olarak onaylanmış bir ilaç değildir, ancak kara borsada satılmaktadır.

  • WADA tarafından yasaklı maddeler listesinde S0 (onaylanmamış maddeler) ve potansiyel olarak S4 (metabolik modülatörler) kategorisine girmektedir.

SR9011’in Metabolizması ve Doping Testlerinde Tespiti

  • İnsan karaciğer mikrozomları (HLM) kullanılarak yapılan çalışmalarda 14 farklı SR9011 metaboliti tespit edilmiştir.

  • Sıvı kromatografi-kütle spektrometrisi (LC-HRMS) ile doping analizlerine eklenmesi önerilmektedir.

  • Retrospektif doping analizlerinde SR9011 veya metabolitlerine henüz rastlanmamıştır.

SR9011’in Sağlık Üzerine Etkileri

4.1. Potansiyel Faydaları

  • Kas dayanıklılığını artırabilir.

  • Metabolizmayı düzenleyerek yağ yakımını teşvik edebilir.

  • İnsülin duyarlılığını artırarak Tip 2 Diyabet riskini azaltabilir.

  • Karaciğer yağlanmasını ve kolesterol seviyelerini düşürebilir.

4.2. Olası Yan Etkileri

  • Klinik testleri tamamlanmadığı için uzun vadeli sağlık riskleri bilinmemektedir.

  • Karaciğer toksisitesi ve metabolik bozukluklara neden olabileceği düşünülmektedir.

  • Sirkadiyen ritmi değiştirdiği için uyku düzenini bozabilir.

  • Olası kardiyovasküler yan etkiler henüz tam olarak araştırılmamıştır.

Sonuç

  • SR9011, REV-ERBα aktivasyonu yoluyla metabolizmayı ve dayanıklılığı düzenleyen sentetik bir bileşiktir.

  • Henüz onaylanmış bir ilaç değildir ve doping amaçlı kullanımı nedeniyle WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • İnsan metabolizmasındaki etkileri hakkında daha fazla çalışma gerekmektedir.

  • Doping testlerine dahil edilmesi önerilmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27706103/

S4.4.2
İnsülinler ve insülin mimetikleri

S519

S519, insülin reseptörü ile etkileşime giren sentetik peptidlerden biridir. Bu peptid, insülin reseptörüne subnanomolar seviyede bağlanma yeteneğine sahiptir ve lipogenez ile glukoz alımı testlerinde agonist aktivite göstermektedir.

Temel Özellikler:

  • S519 Yapısı: 36 amino asitlik bir peptiddir ve Site 2-Site 1 füzyonu olarak tanımlanır.

  • Bağlanma Yeteneği: S519’un C-terminal 16 amino asitlik bölgesi (S519C16), insülin reseptörünün ilk lösin-zengin tekrar (L1) alanına bağlanmaktadır.

  • Bağlanma Bölgesi: S519C16, insülin reseptörünün β-zincirindeki (βCT) C-terminal segmentin bağlandığı bölgeye bağlanarak, insülinin birincil bağlanma alanını bozabilir.

  • FYXWF Motifi: S519C16, insülin reseptörünün L1 alanı ile etkileşime girerken, bu motifte yer alan fenilalanin (Phe) kalıntıları, βCT’deki Phe701 ve Phe705 amino asitleri ile benzer bir bağlanma modeli sergiler.

Bağlanma Mekanizması:

  • Insülin Reseptörünün Yapısı: Insülin reseptörü (IR), (αβ)2 homodimer olarak bulunur. Her monomer, iki lösin-zengin tekrar alanı (L1 ve L2), sekiz disülfid bağlı modülden oluşan sistein-zengin bölge (CR) ve üç fibronektin tipi III domaini (FnIII-1, FnIII-2, FnIII-3) içerir.

  • S519’un Bağlanma Mekanizması: S519’un Site 1 bileşeni, L1 alanının yüzeyine βCT’nin bağlanma şekline benzer bir şekilde bağlanarak, βCT'nin yerini alır. Bu durum, reseptörün insüline bağlanmasını etkileyebilir.

  • Kristalografi Çalışmaları: S519C16'nın L1 ile nasıl etkileşime girdiği kristal yapıda doğrulanmış olup, bu bağlanmanın βCT’nin bağlanma bölgesiyle örtüştüğü gözlemlenmiştir.

Farmakolojik Potansiyeli:

  • Agonist ve Antagonist Olarak Kullanımı: S519'un bazı varyantları insülin reseptörünü aktive edebilirken, bazıları antagonist olarak çalışarak insülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1) reseptörünü inhibe edebilir.

  • Diyabet ve Kanser Tedavisinde Kullanımı: S519 gibi insülin mimetik peptidlerin insülin direncini kırmada veya insülin sinyal yolaklarını hedef alarak kanser tedavisinde kullanılma potansiyeli vardır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27281820/

S597

S597, insülin reseptörünü (IR) aktive eden ve insülin benzeri etkiler gösteren sentetik bir peptiddir. Bu çalışma, S597'nin insülin reseptörü üzerindeki bağlanma özelliklerini, sinyal iletim yollarını ve biyolojik etkilerini araştırmıştır.

Temel Özellikler ve Etkileri

  • S597'nin Yapısı:
    S597, Ac-SLEEEWAQIECEVYGRGCPSESFYDWFERQL-amide sekansına sahiptir ve disülfid köprüleri içeren bir yapıdır.

  • Bağlanma Yeteneği:

    • S597, insüline benzer şekilde insülin reseptörüne bağlanır ve benzer bir afinitesi vardır.

    • Ancak, bağlanma mekanizması tam olarak insülin ile aynı değildir; iki ligandın reseptör üzerindeki etkileşiminde pozitif kooperativite gözlemlenmiştir.

    • İnsülinle birlikte reseptöre bağlanabilir ve farklı sinyal iletim yollarını aktive edebilir.

İnsülin Reseptörü Aktivasyonu ve Sinyal Yolakları

  • İnsülin Reseptörü (IR) Aktivasyonu:

    • S597, insülin reseptörünü insüline kıyasla daha düşük bir seviyede fosforile eder.

    • Maksimum insülin seviyesine kıyasla %60'a kadar IR fosforilasyonuna neden olur.

    • Reseptörün fosforilasyon kinetiği insüline benzer ancak tepe noktası daha düşük seviyededir.

    • IR üzerindeki tirozin fosforilasyonu düşük olduğu için, bazı sinyal yolakları tam olarak aktive edilemez.

  • IRS (Insulin Receptor Substrate) ve ERK1/2 Aktivasyonu:

    • IRS1 ve IRS2 Fosforilasyonu: S597, IRS1’i %59, IRS2’yi %41 oranında fosforile eder.

    • ERK1/2 (Mitogen-activated protein kinase) Aktivasyonu:

      • ERK1, insülinin uyardığı seviyenin %27’si,

      • ERK2 ise %18’i oranında aktive olur.

      • Bu durum, S597’nin hücresel proliferasyonu daha az teşvik ettiğini gösterir.

  • PKB (Protein Kinase B) Aktivasyonu:

    • PKB aktivasyonu neredeyse insülinle aynı düzeyde (%94) gerçekleşir.

    • Bu durum, S597’nin metabolik etkiler açısından insüline oldukça benzediğini ancak mitojenik etkilerinin daha zayıf olduğunu gösterir.

Biyolojik Etkileri

  • Glikojen Sentezi:

    • S597, insüline kıyasla %72 oranında glikojen sentezini uyarır.

    • Metabolik etkiler açısından insüline yakın bir aktiviteye sahiptir.

  • Hücre Proliferasyonu:

    • Hücre büyümesi ve çoğalması açısından S597 çok daha düşük bir etki gösterir.

    • İnsülin, hücre büyümesini yaklaşık 3 kat daha fazla artırırken, S597 bu etkiyi belirgin şekilde daha az uyarır.

    • Mitogen-activated protein kinase (MAPK) yolaklarının düşük aktivasyonu nedeniyle hücre büyümesi azalır.

S597’nin İçselleştirilme (Internalization) Süreci

  • İçselleştirme (Internalization) ve Yüzey Bağlanma:

    • İnsülin, reseptör aracılığıyla hücre içine alınıp hızlıca parçalanırken, S597 yüzeyde kalma eğilimindedir.

    • Bu durum, S597’nin insüline kıyasla daha uzun süreli ve kalıcı bir sinyal iletimi sağlamasına neden olabilir.

    • Shc/ERK yolunun aktive edilmemesi, içselleştirme sürecinin farklılığı ile açıklanabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/17925406/

S4.4.3
Meldonium

Genel Tanım ve Kullanımı

S4.4.4
Trimetazidine

Trimetazidine (TMZ), 1-(2,3,4-trimetoksibenzil)-piperazin türevinden oluşan ve başlangıçta stabil angina pektoris (göğüs ağrısı) tedavisi için geliştirilen bir ilaçtır. 1963 yılında Fransa’da piyasaya sürülmüş olup, iskemiye bağlı kalp hasarına karşı koruyucu etkiler sunmaktadır.

Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), 2014 yılında TMZ'yi yasaklı maddeler listesine (S4: Hormon ve Metabolik Modülatörler) eklemiştir. Bunun sebebi, metabolik düzenleyici etkileri sayesinde spor performansını artırabileceği yönündeki bulgulardır.

Trimetazidine’in Etki Mekanizması

1. Enerji Metabolizmasını Modüle Etmesi

  • Yağ Asidi Oksidasyonunu Azaltma:

    • Trimetazidine, 3-ketoasil-KoA tiyolaz (KAT) enzimini inhibe ederek yağ asidi β-oksidasyonunu azaltır.

    • Böylece uzun zincirli yağ asitleri yerine glikozun enerji kaynağı olarak kullanılmasını teşvik eder.

    • Bu mekanizma, oksijen tüketimini azaltarak kardiyak fonksiyonları iyileştirir ve egzersiz kapasitesini artırır.

  • Glikoz Oksidasyonunu Artırma:

    • TMZ, piruvat dehidrojenaz (PDH) enzimini aktive ederek glikoz oksidasyonunu teşvik eder.

    • Laktat üretimini düşürerek hücresel fonksiyonları stabilize eder.

    • ATP üretimi daha verimli hale gelir ve kas yorgunluğu azalır.

2. Oksidatif Stresi ve Hücresel Korunmayı Destekleme

  • TMZ, hücrelerde serbest radikal oluşumunu azaltarak antioksidan etki gösterir.

    • Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve süperoksit dismutaz (SOD) enzimlerini aktive ederek oksidatif stresi azaltır.

    • Lipid peroksidasyonunu düşürerek hücre zarlarını korur.

  • Mitokondriyal koruma sağlama:

    • Mitokondriyal enerji üretimini daha verimli hale getirerek hücre hasarını önleyebilir.

    • Kalp kası hücrelerinin hayatta kalma oranını artırabilir.

3. Kardiyovasküler ve Egzersiz Üzerindeki Etkileri

  • Kalp Yetmezliği ve Anjina Tedavisinde Kullanımı:

    • İskemiye bağlı kalp hasarını azaltır.

    • Koroner kan akışını artırarak oksijen tüketimini optimize eder.

    • Hücre içi kalsiyum birikimini önleyerek kas fonksiyonlarını düzenler.

  • Egzersiz Kapasitesini Artırma:

    • Kas yorgunluğunu azaltarak dayanıklılığı artırabilir.

    • Oksijen kullanımını optimize ederek sporcuların performansını artırabilir.

Trimetazidine’in Doping Kullanımı ve Sporculardaki Etkileri

  • Metabolik esneklik sağlayarak enerji üretimini optimize eder.

  • Laktik asit birikimini azaltarak kas performansını artırabilir.

  • Kasların oksijen kullanımını artırarak dayanıklılık sporlarında avantaj sağlayabilir.

WADA Tarafından Yasaklanma Sebepleri

  • 2014 yılında, sporcularda adil olmayan bir avantaj sağladığı için yasaklanmıştır.

  • Enerji metabolizmasını değiştirerek biyokimyasal süreçleri manipüle ettiği düşünülmektedir.

  • Trimetazidine kullanımının tespit edildiği bazı doping vakaları şunlardır:

    • 2014 - Çinli yüzücü Sun Yang

    • 2018 - Rus kızakçı Nadezhda Sergeeva

    • 2022 - Rus buz patenci Kamila Valieva

Sonuç

  • Trimetazidine, kalp hastalıklarının tedavisinde önemli bir rol oynarken, sporcularda performans artırıcı etkileri nedeniyle suistimal edilmektedir.

  • Kas ve kalp fonksiyonlarını iyileştirerek dayanıklılığı artırabilir.

  • Ancak, haksız avantaj sağladığı için WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38338885/

S5
İDRAR SÖKTÜRÜCÜLER VE MASKELEYİCİ MADDELER

Bu sınıftaki yasaklı maddelerin hepsi Tanımlanmış Maddedir.

Bütün idrar söktürücüler ve maskeleyici maddeler, örneğin; d- ve l- optik izomerleri de dahil olmak üzere yasaklanmıştır.

 

Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir:

İdrar söktürücüler

Acetazolamide

Genel Tanım ve Kullanımı
Acetazolamide, karbonik anhidraz inhibitörleri (CAI'ler) sınıfına ait bir ilaçtır ve genellikle aşağıdaki durumların tedavisinde kullanılır:

Amiloride

Amiloride (AML), potasyum tutucu bir diüretik olup genellikle yüksek tansiyon (hipertansiyon) ve ödem tedavisinde kullanılır. Böbreklerden sodyumun geri emilimini engelleyerek idrarla atılmasını artırırken, potasyum kaybını önler. Amiloride, genellikle furosemid gibi diğer diüretiklerle kombine edilerek kullanılmaktadır.

Amiloride ve furosemid kombinasyonu, karaciğer sirozu, konjestif kalp yetmezliği ve dirençli ödemlerin tedavisinde önemli bir rol oynar. Ancak, doping amacıyla idrarda diğer yasaklı maddeleri seyrelterek maskeleme ajanı olarak kullanıldığı için Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmıştır.

Amiloride’in Etki Mekanizması

1. Sodyum ve Potasyum Dengesine Etkisi

  • Amiloride, böbreklerde toplayıcı tübüller (distal nefron) üzerinde çalışarak sodyum-kanallarını (ENaC) inhibe eder.

  • Sodyumun geri emilimini engeller ve idrarla atılmasını artırır.

  • Aynı zamanda potasyumun atılımını önleyerek hipokalemi (düşük potasyum seviyeleri) riskini azaltır.

2. Böbreklerde Etkisi

  • Diüretik etki göstererek vücuttan fazla sıvının atılmasını sağlar.

  • Renal asidozun önlenmesine yardımcı olur.

  • Diğer diüretiklerle birlikte kullanıldığında elektrolit dengesini koruyarak hipokalemi riskini azaltır.

3. Kan Basıncı Üzerindeki Etkisi

  • Kan hacmini azaltarak hipertansiyonu düşürmeye yardımcı olur.

  • Uzun vadeli kullanımı, kan basıncını düzenlemeye ve kalp hastalıklarını önlemeye yardımcı olabilir.

Doping Kullanımı ve Tespit Yöntemleri

1. Amiloride’in Doping Amaçlı Kullanımı

  • İdrar söktürücü etkisi sayesinde sporcular tarafından yasaklı maddeleri vücuttan hızlıca atmak amacıyla kullanılır.

  • Diğer yasaklı ilaçların doping testlerinde tespit edilmesini önlemek için maskeleme ajanı olarak kullanıldığı rapor edilmiştir.

  • Bu nedenle WADA, amiloride’i "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklamıştır.

2. Amiloride’in Tespiti

  • İdrar ve kan analizleri, ultra yüksek performanslı sıvı kromatografi-kütle spektrometrisi (UHPLC-MS/MS) yöntemiyle yapılmaktadır.

  • Makaledeki çalışmada, amiloride’in idrar ve farmasötik formülasyonlardaki seviyelerini ölçmek için Sıralı Enjeksiyon Kromatografisi-Fluoresans Dedektörü (SIC-FL) yöntemi geliştirilmiştir.

  • İdrar tespit limiti: 12 ng/mL

  • Tespit yöntemi, düşük maliyetli ve hızlı bir analiz yöntemi olarak doping kontrolünde kullanılabilir.

Sonuç

  • Amiloride, hipertansiyon ve ödem tedavisinde etkili bir ilaçtır, ancak doping amaçlı kullanımı nedeniyle WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • İdrar testlerinde doping maddelerini maskeleme potansiyeline sahiptir.

  • Tespiti için gelişmiş kromatografi teknikleri kullanılmaktadır.

  • Yan etkileri nedeniyle uzun süreli kullanımda dikkatli olunmalıdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23985079/

Bumetanide

Bumetanide, sodyum-potasyum-klorür kotransporter-1 (NKCC1) inhibitörü olarak görev yapan loop diüretiklerden biridir. Genellikle ödem, kalp yetmezliği ve hipertansiyon tedavisinde kullanılır. Ancak son yıllarda yenidoğan nöbetleri (neonatal konvülsiyonlar) için bir antikonvülzan olarak da araştırılmaktadır.

Bu sistematik inceleme, hayvan ve insan çalışmalarında bumetanidin neonatal nöbetler üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir.

Bumetanide’in Nöbetler Üzerindeki Etki Mekanizması

  • NKCC1’in Engellenmesi:

    • Beyinde NKCC1 proteini, hücre içine klorür (Cl⁻) iyonlarını taşır.

    • Yenidoğan beyinlerinde NKCC1’in aşırı aktivitesi nedeniyle Cl⁻ konsantrasyonu yüksek olup, GABA’nın inhibitör yerine uyarıcı etki göstermesine neden olur.

    • Bumetanide, NKCC1’i inhibe ederek Cl⁻ seviyelerini düşürür ve böylece GABA’nın nöbetleri baskılayıcı etkisini artırabilir.

  • Fenobarbital ile Kombinasyonu:

    • Yenidoğan nöbetlerinde birincil tedavi olarak kullanılan fenobarbitalin etkisini artırabilir.

    • Bumetanide’in fenobarbital ile kullanıldığında nöbetleri daha etkili şekilde baskıladığı bazı hayvan çalışmalarında gösterilmiştir.

Çalışmaların Bulguları

1. Hayvan Çalışmaları

  • 26 hayvan çalışmasında 38 deney analiz edilmiştir.

  • 21 deneyde bumetanide nöbetleri azalttı, 6 deneyde nöbetleri artırdı, 11 deneyde etkisiz bulundu.

  • Hipoksi veya iskemik (beyin oksijen yetersizliği) modelinde yapılan 4 çalışmadan yalnızca 2'sinde bumetanide etkili bulunmuştur.

  • Bumetanide, fenobarbital ile kombine edildiğinde bazı durumlarda nöbet kontrolünü artırmıştır.

2. İnsan Çalışmaları

  • İki insan çalışması incelenmiştir (toplam 57 bebek):

    1. NEMO Çalışması (NEonatal Seizure Treatment with Medication Off-patent):

      • 14 bebek üzerinde yapılmış açık etiketli bir çalışmadır.

      • Bumetanide, fenobarbital ile kombinasyon halinde verilmiştir.

      • Birincil analizde nöbetleri azaltmada etkisiz bulunmuştur.

      • 3 bebekte (11’de 3) işitme kaybı tespit edilmiştir.

      • Aminoglikozid antibiyotiklerle birlikte kullanıldığında ototoksisite riski olduğu gözlemlenmiştir.

    2. Boston Bumetanide Çalışması (BB Trial):

      • 43 bebek üzerinde randomize çift-kör bir çalışma yapılmıştır.

      • Bumetanide verilen grupta nöbet süresinde anlamlı bir azalma tespit edilmiştir.

      • Ancak, fenobarbital ile kıyaslandığında belirgin bir avantaj göstermemiştir.

      • İşitme kaybı riski yine gözlemlenmiştir (26 bebekten 2’sinde işitme kaybı tespit edilmiştir).

Bumetanide'in Olası Yan Etkileri ve Güvenlik

  • İşitme Kaybı (Ototoksisite):

    • Özellikle aminoglikozid antibiyotiklerle birlikte kullanıldığında işitme kaybı riski artmaktadır.

    • Bumetanide’in iç kulakta endolenfatik potansiyeli değiştirdiği düşünülmektedir.

  • Diüretik Etkiler:

    • Hafif ila orta derecede dehidrasyon (sıvı kaybı)

    • Hipotansiyon (düşük tansiyon)

    • Elektrolit dengesizlikleri (hipokalemi, hiponatremi)

  • Nörolojik Etkiler:

    • Bazı çalışmalarda bumetanide’in nöbetleri azaltmadığı, hatta artırdığı gözlemlenmiştir.

    • Düşük beyin geçiş kapasitesi nedeniyle beklenen terapötik etkisini tam olarak gösteremeyebilir.

Sonuç

  • Bumetanide, teorik olarak yenidoğan nöbetlerinde etkili olabilecek bir ilaçtır ancak insan çalışmalarında belirgin bir fayda göstermemiştir.

  • İşitme kaybı riski nedeniyle dikkatli kullanılması gerekmektedir.

  • Fenobarbital ile birlikte kullanımı bazı durumlarda nöbet kontrolünü artırabilir, ancak daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

  • Hipoksi-iskemi modeli üzerinde yapılan hayvan çalışmaları yetersizdir, bu nedenle daha fazla araştırma gereklidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37690372/

Canrenone

Canrenone, spironolaktonun aktif metaboliti olan bir potasyum tutucu diüretiktir. Temel olarak:

  • Hipertansiyon (yüksek tansiyon)

  • Konjestif kalp yetmezliği

  • Ödem ve sıvı tutulumu

  • Hiperaldosteronizm (aldosteron hormonunun aşırı üretimi) gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır.

Canrenone, aldosteron reseptörlerini bloke ederek böbreklerden sodyum ve suyun atılımını artırırken, potasyum kaybını önler.

Canrenone ve Doping Kullanımı

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), canrenone'u "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisine dahil etmiştir.

  • Diğer yasaklı maddelerin doping testlerinde tespit edilmesini engellemek için kullanıldığı bilinmektedir.

  • Canrenone, idrarla atılımı ve biyoyararlanımı nedeniyle, doping kontrol laboratuvarları tarafından özel testlerle izlenmektedir.

Bu çalışmada, saç örneklerinde diüretiklerin tespit edilebilirliği incelenmiş ve ilk kez canrenone’un insan saçında tespit edildiği rapor edilmiştir.

Canrenone’in Saç, Kan, İdrar ve Dışkıdaki Tespiti

Bu çalışmada furosemid, hidroklorotiyazid ve canrenone’un saçta tespit edilebildiği gösterilmiştir. Canrenone, özellikle uzun süreli kullanımda saç örneklerinde yüksek düzeyde saptanmıştır.

1. İdrar ve Dışkı Analizi

  • Canrenone, idrar ve dışkıda tespit edilebilmiştir, ancak kısa süreli kullanımda hızlı bir şekilde vücuttan atıldığı için tespit süresi sınırlıdır.

  • İdrarda tespit süresi 7-10 gün olarak belirlenmiştir.

2. Kan Analizi

  • Plazmada genellikle 12 saat içinde tespit edilebilir, ancak uzun süreli etkisi bulunmamaktadır.

3. Saç Analizi

  • Saçta uzun süreli tespit yapılabilir.

  • Çalışmada, 5 haftadan fazla diüretik kullanan hastaların saç örneklerinde canrenone tespit edilmiştir.

  • Düşük doz kullanımında bile saçta uzun süre kalabildiği için doping kontrolü açısından önemli bir bulgu olarak kabul edilmiştir.

Chlortalidone (CHLOR), tiyazid benzeri bir diüretiktir ve hipertansiyon (yüksek tansiyon) ile kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu ilaç, hidroklorotiyazid (HCTZ) ile karşılaştırıldığında daha uzun yarı ömre sahiptir ve kan basıncını daha uzun süre kontrol altında tutabilir.

Chlortalidone ve Hidroklorotiyazid Karşılaştırması

1. Kardiyovasküler Hastalıkları Önleme

  • Kan basıncını düşürme açısından chlortalidone, HCTZ’ye göre daha etkili bulunmuştur.

  • Chlortalidone, eşdeğer dozda HCTZ'ye kıyasla 1.5-2 kat daha güçlüdür.

  • Ancak, yan etkiler açısından chlortalidone’un elektrolit dengesini bozma riski daha yüksektir.

  • Her iki ilaç da miyokard enfarktüsü (kalp krizi) ve inme riskini benzer oranlarda azaltmaktadır.

  • Ancak chlortalidone, HCTZ'ye kıyasla hipokalemi (düşük potasyum seviyesi) riskini anlamlı şekilde artırmaktadır.

2. Klinik Çalışma Sonuçları

  • 6 farklı çalışmadan elde edilen veriler analiz edilmiştir.

  • Toplam 368,066 hasta incelenmiştir (36,999 CHLOR ve 331,067 HCTZ kullanıcısı).

  • Çalışmalarda, kalp yetmezliği, kalp krizi, felç ve genel ölüm oranları açısından iki ilaç arasında önemli bir fark bulunmamıştır.

  • Ancak, CHLOR grubunda hipokalemi vakaları belirgin olarak daha fazladır.

Chlortalidone’un Yan Etkileri

Makaledeki analizlere göre, chlortalidone'un başlıca yan etkileri şunlardır:

  • Hipokalemi (Düşük Potasyum Seviyesi)

    • CHLOR grubu, HCTZ’ye kıyasla 2 kat daha fazla hipokalemi riski taşıyor.

    • Bu durum kas güçsüzlüğü, yorgunluk, aritmi (düzensiz kalp atışı) gibi sorunlara neden olabilir.

  • Hiponatremi (Düşük Sodyum Seviyesi)

    • Su ve elektrolit dengesizliğine neden olabilir.

  • Böbrek Yetmezliği Riski

    • CHLOR'un uzun süreli kullanımında böbrek fonksiyonları daha yakından izlenmelidir.

  • Düşük Kan Basıncı (Hipotansiyon)

    • Özellikle yaşlı hastalarda dikkatli olunmalıdır.

Sonuç ve Öneriler

  1. Chlortalidone, hidroklorotiyazide göre daha uzun etkili ve daha güçlü bir antihipertansif ilaçtır.

  2. Kardiyovasküler olayları önlemede iki ilaç arasında fark bulunmamıştır.

  3. Chlortalidone’un en büyük dezavantajı hipokalemi riskini artırmasıdır.

  4. Böbrek yetmezliği riski açısından dikkatli olunmalıdır.

  5. HCTZ, özellikle yaşlı veya elektrolit dengesizliği riski yüksek hastalar için daha güvenli bir seçenek olabilir.

  6. Her iki ilaç da etkinlik açısından benzer sonuçlar vermektedir, ancak yan etkileri göz önünde bulundurularak hasta bazında seçim yapılmalıdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39484134/

Etacrynic acid

Etacrynic acid, döngüsel diüretikler (loop diuretics) sınıfına ait bir ilaçtır ve genellikle ödem, hipertansiyon ve konjestif kalp yetmezliği tedavisinde kullanılır. Bununla birlikte, bu çalışmada etacrynic acid’in SARS-CoV ana proteazına (SARS-CoV Mpro) karşı inhibitör etkileri incelenmiştir.

Makale, α,β-doymamış karbonil bileşikleri (Michael sistemleri) ile tiyol içeren enzimlerin reaksiyonlarını hem hesaplamalı yöntemler hem de kimyasal analizlerle araştırmaktadır. Özellikle SARS-CoV Mpro enziminin inhibisyon mekanizması ve etacrynic acid türevlerinin enzim inhibisyonundaki rolü vurgulanmıştır​.

Etacrynic Acid ve SARS-CoV Ana Proteaz İnhibisyonu

1. İnhibisyon Mekanizması

  • SARS-CoV Mpro, virüsün replikasyonu ve transkripsiyonunu kontrol eden kritik bir proteazdır.

  • Etacrynic acid, SARS-CoV Mpro’nun aktif bölgesinde bulunan sistein (Cys) kalıntısı ile etkileşime girerek inhibisyon sağlayabilir.

  • Çalışmada, etacrynic acid türevlerinin yalnızca geri dönüşümlü (reversible) inhibisyon sağladığı belirlenmiştir.

    • Bu durum, α,β-doymamış keton yapıdaki elektrofilik bileşenlerin enzim ile etkileşim mekanizmasından kaynaklanmaktadır.

    • Diğer inhibitörlerde olduğu gibi, vinylogous esterler kalıcı (irreversible) inhibisyon sağlarken, etacrynic acid ve türevleri yalnızca geçici inhibisyon oluşturmuştur​.

2. Enzim İnhibisyonunu Etkileyen Faktörler

  • Substitüsyonun (yer değiştiren fonksiyonel grupların) inhibitör gücüne etkisi incelenmiştir.

  • Elektron çekici grupların reaktiviteyi artırdığı, elektron itici grupların ise düşürdüğü gözlemlenmiştir.

  • s-cis ve s-trans konformasyonlarının inhibitör etkisi üzerinde belirleyici olduğu gösterilmiştir.

    • s-cis konformasyonu, s-trans konformasyonuna göre daha yüksek reaktivite göstermiştir.

  • Proton transfer mekanizmalarının inhibisyon sürecinde önemli olduğu belirlenmiştir.

Hesaplamalı Kimya Modelleri

  • Çeşitli α,β-doymamış karbonil bileşikleri üzerinde kuantum mekaniksel hesaplamalar yapılmıştır.

  • Thiophenol testi kullanılarak enzimlerin aktive edilebilirliği incelenmiştir.

  • Sonuçlar, enzimatik inhibisyonun sadece bağlanma enerjisiyle değil, aynı zamanda çevresel faktörlerle de belirlendiğini göstermektedir.

Sonuç

  • Etacrynic acid, SARS-CoV ana proteazı inhibe edebilme potansiyeline sahip bir moleküldür, ancak geri dönüşümlü inhibisyon sağladığı için etkinliği sınırlıdır.

  • Enzim inhibisyonunun, bileşiğin elektronik özellikleri ve konformasyonel değişimleri ile doğrudan ilişkili olduğu belirlenmiştir.

  • Bu çalışmada, hesaplamalı kimya ve deneysel yöntemlerin birleştirilerek SARS-CoV proteaz inhibitörlerinin geliştirilmesine yönelik önemli bulgular elde edilmiştir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20401893/

Furosemide

Furosemide, döngüsel diüretikler (loop diuretics) sınıfına ait güçlü bir diüretiktir ve genellikle ödem, konjestif kalp yetmezliği, hipertansiyon ve böbrek yetmezliği tedavisinde kullanılır. Tiyazid diüretiklerine yanıt vermeyen hastalarda etkili olabilir.

Kimyasal adı: 4-Chloro-2-(furan-2-ylmethylamino)-5-sulfamoylbenzoic acid

Farmakokinetik Özellikler:

  • Emilim: Gastrointestinal sistemden hızlı emilir, biyoyararlanımı %60-70 arasındadır.

  • Yarı Ömrü: Ortalama 2 saattir (ancak böbrek ve karaciğer yetmezliği olan hastalarda uzayabilir).

  • Plazma Protein Bağlanması: %99 oranında albümine bağlanır.

  • Atılım: Ana olarak böbrekler yoluyla değişmeden atılır, ancak karaciğer yetmezliği olan hastalarda non-renal atılım artabilir.

Furosemide’in Analizi

Makale, furosemide’in biyolojik örneklerde tespiti için çevre dostu, yüksek hassasiyetli ve düşük maliyetli bir floresan nano-sensör yöntemi geliştirmektedir.

1. Nano-Sensör Kullanımı ile Tespit Yöntemi

  • N-CQDs (Nitrojen Katkılı Karbon Kuantum Noktaları) kullanılarak furosemide tespiti yapılmıştır.

  • Bu nano-sensörler, furosemide varlığında floresans söndürme etkisi gösterir.

  • Çalışmada kullanılan yöntem, biyolojik sıvılardaki düşük konsantrasyonlarda bile furosemide’i tespit edebilmiştir.

Analiz Edilen Örnekler

1. İlaç Formları

  • Lasix® Tabletler (40 mg)

  • Lasix® Ampuller (20 mg/2 mL)

  • Her iki form da test edilmiş ve %98-102 oranında geri kazanım sağlanmıştır.

2. İnsan Plazması

  • Furosemide’in insan plazmasındaki tespit edilebilirliği doğrulanmıştır.

  • Plazmadaki geri kazanım oranları %89.16 ile %114.33 arasında değişmektedir.

  • Bu yöntem, klinik testlerde ilaç düzeyi izlemede uygulanabilir.

Furosemide ve Doping

  • Furosemide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmış bir maddedir.

  • Diüretik etkisi sayesinde idrar çıkışını artırarak, doping testlerinde diğer yasaklı maddelerin tespit edilmesini engelleyebilir.

  • Atletler, anabolik steroidler veya diğer performans artırıcı maddeleri vücutlarından daha hızlı atmak için furosemide kullanabilir.

  • Furosemide, kilo düşüşünü hızlandırarak özellikle güreş, boks ve halter gibi spor dallarında avantaj sağlayabilir.

Doping Kontrollerinde Tespit Yöntemleri

Makale, furosemide’in doping testlerinde tespit edilmesi için kullanılan ileri teknikleri açıklamaktadır:

  • Ultra-Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi-Kütle Spektrometrisi (UHPLC-MS/MS) yöntemi kullanılarak idrar, kan ve saç örneklerinde tespit edilebilmektedir.

  • Saç örnekleri, uzun süreli doping kullanımını belirlemek için önemli bir biyolojik materyal olarak kullanılabilir.

  • Makaledeki analizler, doping testlerinde furosemide’in tespit süresinin 3 ila 5 gün arasında değişebileceğini göstermektedir.

Genel Değerlendirme

  • Furosemide, güçlü bir diüretik olup yüksek tansiyon ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Ancak, elektrolit dengesizlikleri ve böbrek yetmezliği gibi ciddi yan etkileri olabilir.

  • Makale, biyolojik örneklerde furosemide’in hassas tespitini sağlayan çevre dostu, floresan nano-sensör tabanlı bir yöntem geliştirmiştir.

  • Bu yeni yöntem, ilaç analizlerinde ve klinik biyomedikal testlerde önemli bir adım olabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36964587/

İndapamide

Indapamide, tiazid benzeri bir diüretiktir ve özellikle hipertansiyon (yüksek tansiyon) ve konjestif kalp yetmezliği tedavisinde kullanılır.

  • Günlük önerilen dozu: 2.5 mg olup, uzun süreli antihipertansif etki sağlar.

  • Bazı ülkelerde sıvı ve tuz tutulumu ile ilişkili kalp yetmezliği tedavisinde de onaylanmıştır.

Indapamide ve Rabdomiyoliz Riski

Rabdomiyoliz, iskelet kasının hızlı yıkımı sonucu kas hücre içeriğinin dolaşıma sızmasıyla oluşan ciddi bir tıbbi durumdur.

  • Başlıca belirtiler: Kas zayıflığı, kas ağrısı, koyu renkli idrar.

  • Böbrek yetmezliği riski vardır, çünkü kas yıkım ürünleri böbrekleri tıkayabilir.

Bu çalışma, Indapamide kullanımının rabdomiyoliz ile ilişkisini incelemek için Bradford Hill kriterlerini kullanmıştır. WHO'nun VigiBase veritabanında 28 ülkeden gelen 33 indapamide ilişkili rabdomiyoliz vakası analiz edilmiştir.

Araştırmanın Bulguları

1. Indapamide ve Hipokalemi/Hiponatremi İlişkisi

  • Indapamide'in hipokalemi (düşük potasyum) ve hiponatremi (düşük sodyum) oluşturduğu bilinmektedir.

  • 33 rabdomiyoliz vakasının 18’inde hipokalemi (n=14) veya hiponatremi (n=8) eş zamanlı rapor edilmiştir.

  • Bazı vakalarda her iki elektrolit dengesizliği birden görülmüştür.

  • Bu durum, kas hasarını ve rabdomiyoliz riskini artırabilir.

2. Indapamide ve Likoriz (Meyan Kökü) Etkileşimi

  • İki vakada, Indapamide ile birlikte likoriz tüketimi sonrası rabdomiyoliz geliştiği bildirilmiştir.

  • Meyan kökü içeriğindeki glisirizin, potasyum kaybını artırarak hipokalemiye neden olabilir.

  • Bu farmakodinamik etkileşim, ciddi kas yıkımına yol açabilir.

3. Diğer Rabdomiyoliz Risk Faktörleri

  • Bazı hastalar aynı zamanda statin (kolesterol düşürücü) veya diğer kas yıkımına neden olabilecek ilaçları kullanıyordu.

  • Bazı vakalarda düşme ve kas travması gibi fiziksel faktörler de vardı.

  • Ancak, 9 vakada yalnızca Indapamide'in sorumlu olduğu belirlendi.

4. Doz-İlişkili Etki

  • 1-5 mg arasında değişen günlük dozlarda kullanılmıştır.

  • Daha yüksek doz alan hastalarda hipokalemi ve hiponatremi daha sık görülmüştür.

5. Karşılaştırma: Tiazid Diüretikler ve Kalsiyum Kanal Blokerleri

  • Tiazid diüretiklerinin de benzer şekilde rabdomiyoliz ve myopati (kas hastalığı) riski taşıdığı gösterilmiştir.

  • Ancak, kalsiyum kanal blokerleri (CCB) bu tür kas hasarı ile ilişkilendirilmemiştir.

  • Bu karşılaştırma, Indapamide’in tiazidlere benzer mekanizmayla kas hasarına yol açabileceğini göstermektedir.

Sonuç

  • Indapamide, özellikle hipokalemi veya hiponatremi riski olan hastalarda rabdomiyoliz gelişimine katkıda bulunabilir.

  • Sağlık uzmanları, Indapamide kullanan hastalarda elektrolit seviyelerini düzenli olarak izlemelidir.

  • Likoriz (meyan kökü) tüketimi, potasyum kaybını artırabileceği için Indapamide ile birlikte kullanılmamalıdır.

  • Rabdomiyoliz riski taşıyan hastalarda alternatif antihipertansif tedaviler göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35235186/

Metolazone

Metolazone, tiazid benzeri bir diüretiktir ve esas olarak konjestif kalp yetmezliği (CHF), dirençli ödem, hipertansiyon ve böbrek yetmezliği tedavisinde kullanılır.

  • Loop diüretiklerle kombine edilerek kullanıldığında güçlü diüretik etki sağlar.

  • Tek başına kullanımı ödem tedavisinde genellikle yeterli olmaz.

  • Furosemide ile kombinasyonu en yaygın kullanılan diüretik tedavi yöntemlerinden biridir.

Metolazone, böbreklerin proksimal ve distal tübüllerinde etki göstererek sodyum ve su atılımını artırır. Bu özelliği sayesinde, diğer diüretiklerin etkisiz kaldığı dirençli ödem vakalarında faydalıdır​.

Metolazone ve Furosemide Kombinasyonu

Metolazone, loop diüretiklere dirençli ödem vakalarında özellikle furosemide ile kombine edilerek kullanılır.

  • Furosemide, Henle kulpundaki sodyum geri emilimini engellerken, metolazone daha yukarı bölgelerde (proksimal ve distal tübüllerde) etki gösterir.

  • Bu kombinasyon, segmental nefron blokajı adı verilen bir mekanizma yoluyla güçlü bir diüretik yanıt sağlar.

  • Loop diüretikleriyle sinerjik bir etki gösterir ve özellikle böbrek fonksiyonları zayıflamış hastalarda daha etkili olabilir.

1. Kalp Yetmezliği (CHF) ve Metolazone Kullanımı

  • Kronik kalp yetmezliği olan hastalarda, hacim yüklenmesini azaltmak için sıkça kullanılır.

  • ACE inhibitörleri veya diğer hipertansif ilaçlarla birlikte kullanılabilir.

  • Özellikle diüretik direnci gelişen hastalarda faydalı olabilir.

2. Kronik Böbrek Yetmezliği ve Diyaliz Hastalarında Kullanımı

  • Metolazone, düşük glomerüler filtrasyon hızına sahip hastalarda bile etkili olabilir.

  • Böbrek fonksiyonları bozulmuş hastalarda genellikle yüksek dozlarda kullanılması gerekir.

  • Günlük dozlar 5 mg ile başlayıp, ciddi dirençli vakalarda 100 mg’a kadar çıkabilir.

3. Siroz ve Portal Hipertansiyon Tedavisinde Kullanımı

  • Sirotik hastalarda spironolakton veya furosemide ile kombine edildiğinde, dirençli ödem ve asit tedavisinde etkili olabilir.

  • Kombinasyon tedavisi genellikle küçük dozlarla başlar, ancak ağır vakalarda dozlar artırılabilir.

  • Dikkat edilmesi gereken nokta, aşırı sıvı kaybının hiponatremi veya hipokalemiye neden olabilmesidir.

4. Nefrotik Sendrom ve Ödem Kontrolü

  • Nefrotik sendromda, serum albümin seviyeleri düşük olduğu için klasik diüretik tedavisi yetersiz kalabilir.

  • Metolazone, loop diüretiklere duyarsız kalan ödem tedavisinde kullanılabilir.

  • Serum protein seviyeleri düşük olan hastalarda diüretik yanıtı artırabilir.

Farmakokinetik Özellikleri

  • Metolazone'un farmakokinetiği, kullanılan formülasyona bağlı olarak değişebilir.

  • Özellikle "Zaroxylyn" adlı formunun emilimi yavaş ve düzensizdir.

  • Daha iyi biyoyararlanım sağlayan "Mykrox" adlı formülasyon, daha hızlı emilir ve daha kısa sürede etki gösterir.

Yan Etkiler ve Güvenlik

  • Özellikle yüksek dozlarda elektrolit dengesizliklerine neden olabilir.

  • Hipokalemi riski nedeniyle potasyum takviyesi gerekebilir.

  • Özellikle yaşlı hastalarda, aşırı sıvı kaybı nedeniyle hipotansiyon riski yüksektir.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Metolazone, WADA’nın yasaklılar listesinde "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yer almaktadır.

  • Doping amacıyla, yasaklı maddeleri vücuttan daha hızlı atmak veya kilo kaybı sağlamak için kötüye kullanılabilir.

  • Doping testlerinde, gelişmiş UHPLC-MS/MS teknikleri kullanılarak tespit edilebilir.

  • Makale, metolazone'un doping ile ilişkisine doğrudan değinmemektedir, ancak diüretiklerin genel olarak sporcular tarafından suistimal edilebileceği bilinmektedir.

Genel Değerlendirme

  • Metolazone, dirençli ödem vakalarında loop diüretiklerle birlikte kullanıldığında güçlü bir etkiye sahiptir.

  • Ancak, hipokalemi ve hiponatremi riski nedeniyle elektrolit seviyelerinin dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

  • Böbrek yetmezliği, siroz ve kalp yetmezliği olan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır.

  • Doping amacıyla suistimal edilebileceği için sporcularda yasaklı bir maddedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12671341/

Spironolactone

Spironolactone, potasyum tutucu bir diüretik olup, hipertansiyon, konjestif kalp yetmezliği, ödem ve hiperaldosteronizm tedavisinde kullanılır. Aldosteron reseptör antagonistleri grubuna aittir ve vücuttaki sodyum ve su atılımını artırırken, potasyum kaybını önler.

Bu çalışmada, spironolactone ve eplerenone’un floresan nano-sensörler (N-CQDs) kullanılarak tespit edilmesi amaçlanmıştır. Makalede, spironolactone’un biyolojik sıvılarda ve farmasötik tabletlerde düşük konsantrasyonlarda bile hassas şekilde tespit edilmesini sağlayan yeni bir yöntem geliştirilmiştir​.

Floresan Nano-Sensör Kullanımı ile Spironolactone Tespiti

1. Kullanılan Yöntem ve Sensörler

  • Nitrojen katkılı karbon kuantum noktaları (N-CQDs) hazırlanarak, spironolactone'un floresans söndürme etkisi ile tespiti sağlanmıştır.

  • Ölçümler, 376 nm’de floresans söndürme yöntemiyle yapılmıştır.

  • Spironolactone’un konsantrasyonu arttıkça, floresans şiddetinde belirgin bir azalma gözlemlenmiştir.

  • Bu yöntem, spironolactone’un insan plazmasındaki ve farmasötik formülasyonlardaki analizlerinde başarıyla uygulanmıştır.

2. Spironolactone’un Ölçüm Aralığı ve Hassasiyeti

  • Doğrusal tespit aralığı: 0.5 - 6.0 µg/mL

  • Tespit limiti (LOD): 0.087 µg/mL

  • Kantitatif tespit limiti (LOQ): 0.262 µg/mL

Bulgular ve Sonuçlar

1. Farmasötik Tabletlerde Spironolactone Analizi

  • Ticari tabletlerden (Tensopleron, Spectone®) alınan numunelerde spironolactone’un geri kazanım oranı %98-102 olarak hesaplanmıştır.

  • Önerilen yöntem, diğer spektrofotometrik ve HPLC yöntemleriyle kıyaslandığında daha hızlı ve çevre dostu bulunmuştur.

2. İnsan Plazmasında Spironolactone Tespiti

  • Plazma numunelerinde spironolactone’un geri kazanımı %89.7 ile %108.9 arasında değişmiştir.

  • Bu yöntem, farmakokinetik çalışmalar ve ilaç izleme uygulamaları için güvenilir bir alternatif sunmaktadır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Spironolactone, WADA’nın "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yer almaktadır.

  • Doping testlerinde, yasaklı maddeleri idrardan daha hızlı atmak veya idrar analizlerini bozmak amacıyla kullanılabilir.

  • Spironolactone, gelişmiş UHPLC-MS/MS teknikleri kullanılarak doping testlerinde tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Spironolactone, hipertansiyon, kalp yetmezliği ve hiperaldosteronizm tedavisinde kullanılan güçlü bir potasyum tutucu diüretiktir.

  • Floresan nano-sensör yöntemiyle, spironolactone’un biyolojik sıvılarda hassas şekilde tespit edilmesi sağlanmıştır.

  • Farmasötik tabletlerde ve insan plazmasında yapılan analizler, yöntemin yüksek doğruluk ve hassasiyet sunduğunu göstermektedir.

  • Spironolactone, doping amacıyla suistimal edilebileceği için WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:   https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37000365/

Tiyazidler

Tiyazid

Thiazide diüretikleri, hipertansiyon ve ödem tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir diüretik grubudur.

  • Böbreklerin distal tübüllerinde sodyum ve suyun geri emilimini azaltarak idrar miktarını artırırlar.

  • Uzun süreli antihipertansif etki sağlarlar ve genellikle düşük dozlarda kullanılırlar.

  • Böbrek fonksiyonları bozulmuş hastalarda bile etkili olabilirler.

Thiazide Diüretiklerinin Doping Kontrollerinde Kullanımı

1. Thiazide Diüretikleri ve Maskeleme Etkisi

  • Doping kontrol testlerinde, thiazide diüretikleri maskeleme ajanları olarak kabul edilir.

  • İdrar çıkışını artırarak, sporcuların diğer yasaklı maddeleri daha hızlı vücutlarından atmalarına yardımcı olabilirler.

  • Bu nedenle, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yer alırlar.

2. LC–TOFMS Kullanarak Thiazide Diüretiklerinin Tespiti

Makale, thiazide diüretiklerinin yüksek hassasiyetle tespit edilmesini sağlayan bir yöntem geliştirmiştir.

  • Tespit edilen thiazide diüretikleri şunlardır:

    • Chlorothiazide

    • Hydrochlorothiazide

    • Hydroflumethiazide

    • Benzthiazide

    • Bendroflumethiazide

    • Althiazide

    • Trichlormethiazide

    • Methyclothiazide

    • Cyclothiazide

    • Polythiazide

  • Thiazide diüretiklerinin analizi, negatif elektrospray iyonizasyon (ESI) yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

  • Tüm thiazide diüretikleri, belirlenen minimum performans seviyesinin (MRPL) altında tespit edilebilmiştir (250 ng/mL).

3. Thiazide Diüretiklerinin Stabilitesi ve Örnek Hazırlama

  • Thiazide diüretiklerinin idrar örneklerinde stabil olmadığı belirlenmiştir, bu nedenle analizden önce örneklerin dikkatlice hazırlanması gerekmektedir.

  • Örnekler, katı faz ekstraksiyonu (SPE) yöntemi ile saflaştırılmıştır.

  • Özellikle Cyclothiazide’in yapısal izomerleri olduğu için kromatografik analizlerde çift tepe (double peak) gözlemlenmiştir.

Doping Kontrolleri ve WADA Yasaklı Listesi

  • Thiazide diüretikleri, doping kontrollerinde yasaklı bir sınıfta yer almaktadır.

  • Maskeleme ajanı olarak kullanılabileceğinden, sporcularda tespiti halinde cezai yaptırımlara yol açabilir.

  • Makale, doping laboratuvarlarında bu bileşiklerin hassas şekilde tespit edilmesine yönelik yeni bir analiz yöntemi geliştirmiştir.

  • Bu yöntem sayesinde, idrar örneklerinde thiazide diüretiklerinin düşük konsantrasyonlarda bile tespiti mümkündür.

Genel Değerlendirme

  • Thiazide diüretikleri, hipertansiyon ve ödem tedavisinde etkili ilaçlardır.

  • Doping kontrollerinde maskeleme ajanı olarak kullanılabileceği için WADA tarafından yasaklı maddeler listesine alınmıştır.

  • LC–TOFMS ile yapılan analizler, bu maddelerin düşük konsantrasyonlarda bile tespit edilmesini mümkün kılmaktadır.

  • Çalışma, doping testleri için daha hassas bir yöntem geliştirerek, sporcuların yasaklı maddeleri maskeleme girişimlerini önlemeye yardımcı olmaktadır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20155493/

Bendroflumethiazide

Bendroflumethiazide, tiazid sınıfına ait bir diüretiktir ve özellikle hipertansiyon ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Distal tübüllerde sodyum ve suyun geri emilimini azaltarak kan basıncını düşürür.

  • Uzun süreli kullanımı, kardiyovasküler hastalık riskini azaltabilir.

  • Genellikle düşük dozlarda kullanılır (2.5 mg/gün).

Makalede, Bendroflumethiazide ve Indapamide’in hipertansiyon tedavisinde karşılaştırıldığı sistematik bir inceleme sunulmuştur​.

Bendroflumethiazide vs. Indapamide Karşılaştırması

Bu sistematik inceleme, Bendroflumethiazide ve Indapamide’in mortalite, kardiyovasküler olaylar ve kan basıncı üzerindeki etkilerini karşılaştırmaktadır.

  • Bendroflumethiazide ve Indapamide arasında tüm ölüm oranları açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır.

  • Kardiyovasküler ölümler açısından istatistiksel olarak önemli bir fark görülmemiştir (RR 0.82; 95% CI 0.55-1.20).

  • Koroner olaylar açısından belirgin bir fark bulunmamıştır (RR 0.73; 95% CI 0.30-1.79).

  • Ancak, Indapamide kullanımında inme (felç) riski daha yüksek bulunmuştur (RR 2.21; 95% CI 1.19-4.11).

  • Kan basıncı düşürme açısından, iki ilaç arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (ortalama fark <1 mmHg).

Bu inceleme, her iki ilacın da etkinlik açısından benzer olduğunu, ancak Indapamide’in inme riskini artırabileceğini öne sürmektedir.

Doping Kontrolleri ve WADA Yasaklı Listesi

  • Bendroflumethiazide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Sporcular tarafından, diğer yasaklı maddeleri vücuttan daha hızlı atmak veya idrar analizlerini bozmak için kullanılabilir.

  • LC-MS/MS yöntemleri kullanılarak idrar testlerinde tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Bendroflumethiazide, hipertansiyon ve ödem tedavisinde etkili bir tiazid diüretiktir.

  • Indapamide ile kıyaslandığında, benzer etkinliğe sahiptir, ancak inme riski açısından daha avantajlı olabilir.

  • Düşük dozlarda kullanıldığında genellikle iyi tolere edilir ve kan basıncı kontrolü sağlar.

  • WADA tarafından yasaklanmıştır ve doping amacıyla kötüye kullanılabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30312512/

Chlorothiazide

Chlorothiazide, tiazid diüretikleri grubuna ait bir ilaçtır ve genellikle hipertansiyon, kalp yetmezliği ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Böbreklerin distal tübüllerinde etki göstererek sodyum ve suyun geri emilimini azaltır.

  • Özellikle akut kalp yetmezliği (AHF) vakalarında, dirençli diüretik tedavisi gerektiren hastalarda intravenöz (IV) olarak kullanılabilir.

  • Loop diüretikleri ile kombine edildiğinde, diüretik direncini kırmada etkili olabilir.

Chlorothiazide ve Diüretik Direnci (DR)

Akut kalp yetmezliği (AHF) hastalarında loop diüretik direnci yaygın bir sorundur.

  • Loop diüretiklerine direnç gelişen hastalarda, distal tübüllerde sodyum reabsorpsiyonunu önlemek için thiazide diüretikleri eklenir.

  • IV chlorothiazide, oral thiazidlere göre daha hızlı emilir ve daha etkili olabilir.

  • Chlorothiazide, metolazone'a kıyasla daha fazla kilo kaybı ve idrar çıkışı sağlamıştır.

  • Tolvaptan, daha yüksek idrar çıkışı sağlamasına rağmen kilo kaybında etkili olmamıştır.

  • Chlorothiazide, metolazone’a kıyasla daha fazla sodyum atılımı sağlamıştır.

  • Serum sodyum düzeyleri, chlorothiazide ve metolazone için benzer olup, tolvaptan sodyum seviyelerini artırmıştır.

  • Hipokalemi (düşük potasyum) oranları tüm gruplarda benzer bulunmuştur.

Yan Etkiler ve Güvenlik

  • Tüm tedavi gruplarında yan etkiler benzer düzeyde bulunmuştur.

  • Metolazone alan grupta hipotansiyon daha sık görülmüştür.

  • Tolvaptan, gut ataklarına yol açabilirken, chlorothiazide bu riski taşımamaktadır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Chlorothiazide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Sporcular tarafından, doping testlerinde yasaklı maddelerin vücuttan daha hızlı atılmasını sağlamak için kullanılabilir.

  • İdrar testlerinde, yüksek hassasiyetli LC-MS/MS yöntemleri ile tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Chlorothiazide, metolazone ile kıyaslandığında, daha hızlı diüretik etki gösterir ve erken dönemde daha fazla sodyum atılımı sağlar.

  • Ancak, 48 saat sonunda iki ilaç arasında anlamlı bir fark kalmamaktadır.

  • Tolvaptan ise sodyum atılımında daha düşük etkili olup, elektrolit dengesizliklerini önlemede avantajlı olabilir.

  • Chlorothiazide, özellikle dirençli kalp yetmezliği hastalarında loop diüretiklere ek olarak faydalı bir seçenek olabilir.

  • Doping amacıyla kötüye kullanılabileceği için sporcularda yasaklı bir maddedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31838029/

Hydrochl

Hydrochlorothiazide (HCTZ), tiazid diüretikleri grubuna ait bir ilaçtır ve en yaygın olarak hipertansiyon ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Distal tübüllerdeki sodyum-klorür kotransporter (NCC) inhibisyonu sayesinde, idrarla sodyum ve su atılımını artırır.

  • Uzun süreli kullanımda kan basıncını düşürerek kardiyovasküler hastalık riskini azaltabilir.

  • Hafif ve orta dereceli hipertansiyon tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilk basamak ilaçlardan biridir.

Hydrochlorothiazide ve Squamous Cell Carcinoma (SCC) Riski

1. HCTZ Kullanımı Cilt Kanseri Riskini Artırır mı?

  • Çalışmalar, HCTZ kullanımının SCC riskini artırabileceğini öne sürmektedir.

  • Risk, kullanım süresi ve kümülatif doz ile doğrudan ilişkili bulunmuştur.

  • Örneğin, 5 yıl boyunca HCTZ kullanımı SCC riskini 3 ila 4 kat artırabilir.

  • Ancak, tiazid benzeri diüretiklerde (örneğin Indapamide) benzer bir risk görülmemiştir.

  • Bu nedenle, bazı uzmanlar HCTZ’den alternatif ilaçlara geçiş yapılmasını önerebilmektedir.

2. Kanıtlar ve İstatistikler

  • 7 gözlemsel çalışmadan oluşan bir sistematik derlemede, HCTZ kullanan hastalarda SCC riskinin %90 daha yüksek olduğu (OR = 1.9) belirlenmiştir.

  • 4.5 yıldan uzun süre HCTZ kullananlarda risk daha da artarak OR = 3.3’e ulaşmıştır.

  • Danimarka’da yapılan büyük bir vaka-kontrol çalışmasında, 80.162 SCC hastası ile 1.6 milyon sağlıklı birey karşılaştırılmış ve HCTZ kullananlarda SCC riskinin 4 kat arttığı gösterilmiştir.

  • HCTZ’nin dudak kanseri riskini artırabileceğine dair bazı çalışmalar mevcuttur.

  • Kümülatif doz arttıkça SCC riski de artmaktadır:

    • 50.000 mg’dan fazla kullanım: OR = 4.0

    • 200.000 mg’dan fazla kullanım: OR = 7.4

3. Bağlamsal Değerlendirme

  • Cilt kanseri riski, bireysel faktörlere (etnik köken, yaş, cilt tipi, UV ışınına maruz kalma süresi) bağlı olarak değişebilir.

  • Birleşik Krallık’ta yapılan bir çalışmada, yıllık SCC insidansı 100.000 kişide 77 vaka olarak hesaplanmıştır.

  • Metastatik SCC riski ise hastaların %1.1 ila %2.4’ünde görülmüştür.

4. HCTZ Kullanımını Değerlendirme

  • HCTZ ve tiazid benzeri diüretiklerin (örneğin Indapamide) hipertansiyon tedavisinde etkin olduğu kanıtlanmıştır.

  • Ancak, bazı hipertansiyon kılavuzları, SCC riski nedeniyle tiazid benzeri diüretiklerin (örneğin Indapamide) tercih edilmesini önermektedir.

  • Kan basıncı kontrolü açısından HCTZ ile alternatif ilaçlar arasında belirgin bir fark bulunmamaktadır.

  • Alternatif ilaçlara geçişin getireceği riskler, SCC riskine kıyasla değerlendirilmeli ve kişiye özel kararlar alınmalıdır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Hydrochlorothiazide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Sporcularda yasaklı maddeleri idrardan daha hızlı atmak veya idrar analizlerini bozmak için kullanılabilir.

  • Yüksek hassasiyetli LC-MS/MS yöntemleri kullanılarak idrar testlerinde tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Hydrochlorothiazide (HCTZ), hipertansiyon ve ödem tedavisinde yaygın olarak kullanılan etkili bir tiazid diüretiktir.

  • Ancak, uzun süreli kullanımı cilt kanseri (SCC) riskinde artış ile ilişkilendirilmiştir.

  • Bu nedenle, özellikle yüksek risk grubundaki hastalar için alternatif tedavi seçenekleri (örneğin Indapamide) değerlendirilebilir.

  • HCTZ kullanan hastalar, cilt kanseri belirtileri açısından düzenli takip edilmeli ve güneşten korunma önlemleri almalıdır.

  • WADA tarafından yasaklandığı için sporcularda doping testlerinde dikkatle takip edilmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32060193/

Torasemide

Torasemide, döngüsel diüretikler (loop diuretics) sınıfına ait bir ilaçtır ve genellikle ödem, konjestif kalp yetmezliği ve hipertansiyon tedavisinde kullanılır.

  • Furosemide’e benzer bir mekanizmaya sahip olmakla birlikte, daha uzun yarı ömre sahiptir ve daha stabil bir farmakokinetik profile sahiptir.

  • Böbreklerden sodyum ve suyun atılımını artırarak idrar miktarını artırır ve ödemi azaltır.

  • Furosemide ile karşılaştırıldığında, torasemide’in biyoyararlanımı daha yüksektir (%80-90), bu da daha öngörülebilir bir etki profili sağlar.

Torasemide ve Otizm Spektrum Bozukluğu (ASD)

1. Torasemide ve NKCC1 İnhibisyonu

  • Torasemide, NKCC1 (Na+–K+–2Cl− kotransporter 1) inhibitörü olarak işlev görür.

  • Bu enzim, GABA reseptörlerinde önemli bir rol oynar ve ASD ile ilişkili nörokimyasal bozukluklarda etkili olabilir.

  • Önceki çalışmalar, bumetanide’in ASD semptomlarını iyileştirdiğini göstermiştir, ancak torasemide ile ilgili yeterli klinik veya deneysel çalışma bulunmamaktadır.

  • Hayvan modellerinde yapılan ilk araştırmalarda, torasemide’in ASD ile ilişkili bazı semptomları iyileştirebileceği gözlemlenmiştir.

2. Hayvan Modellerinde Torasemide Kullanımı

  • Doğan et al. (2022) tarafından yapılan bir çalışmada, torasemide’in ASD benzeri semptomları iyileştirdiği gösterilmiştir.

  • Bu çalışmada, ASD'li sıçanlarda torasemide uygulaması aşağıdaki etkileri göstermiştir:

    • Sosyalleşme davranışlarında iyileşme.

    • Öğrenme ve hafızada gelişme (pasif kaçınma testiyle ölçüldü).

    • Beyin dokusunda oksidatif stres belirteçlerinde azalma.

    • Hipokampus ve beyincikte daha yüksek nöron sayıları.

    • Laktat seviyelerinde düşüş.

    • Beyindeki enflamatuar belirteçlerde (TNF-α, IL-2, IL-17, NF-KB) azalma.

3. Torasemide’in Klinik Kullanımı Üzerine Öneriler

  • Şu ana kadar, ASD’li bireylerde torasemide’in etkinliğini değerlendiren herhangi bir insan klinik çalışması bulunmamaktadır.

  • Ancak, GABA aktivitesini artırarak nörolojik semptomları iyileştirme potansiyeline sahip olabilir.

  • Daha uzun yarı ömre sahip olduğu için, bumetanide’e kıyasla daha az doz gerektirebilir ve daha az yan etki gösterebilir.

  • Bu erken bulgular umut verici olmakla birlikte, daha fazla klinik araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Torasemide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Sporcularda yasaklı maddeleri idrardan daha hızlı atmak veya idrar analizlerini bozmak için kullanılabilir.

  • İdrar testlerinde LC-MS/MS yöntemleri ile tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Torasemide, güçlü bir döngüsel diüretik olup, hipertansiyon ve kalp yetmezliği tedavisinde etkilidir.

  • Daha uzun yarı ömrü ve yüksek biyoyararlanımı nedeniyle, furosemide’e kıyasla daha avantajlı olabilir.

  • Otizm spektrum bozukluğu (ASD) üzerinde NKCC1 inhibitörü olarak potansiyel faydaları araştırılmaktadır.

  • Hayvan çalışmaları umut verici olsa da, insanlar üzerinde klinik çalışmalar henüz yapılmamıştır.

  • Doping amacıyla suistimal edilebileceği için WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36879994/

Triamterene

Triamterene, potasyum tutucu diüretikler sınıfına ait bir ilaçtır ve genellikle hipertansiyon ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Böbreklerdeki sodyum-kanal inhibitörü olarak işlev görerek, sodyumun geri emilimini azaltırken potasyum kaybını önler.

  • Diğer diüretiklerle (genellikle hidroklorotiyazid) kombine edilerek kullanılır.

  • Özellikle kalp yetmezliği, siroz ve nefrotik sendrom gibi durumlarda etkili olabilir.

Triamterene ve Lizozomal Hasar ile Otofaji (Lysophagy)

1. Lizozomal Hasar ve Triamterene'in Etkileri

  • Lizozomlar, hücresel atıkların parçalanması ve geri dönüşümü için önemli organellerdir.

  • Triamterene, hepatoma hücre hattı (HepG2) üzerinde yapılan çalışmalarda lizozomları hasara uğrattığı ve bunun sonucunda hücresel homeostazın bozulmasına neden olduğu bulunmuştur.

  • Lizozom zarı geçirgenliğinin (LMP) artışı, lizozomal enzimlerin sitozole sızmasına yol açarak hücresel strese ve hasara neden olabilir.

  • Hasarlı lizozomlar, otofoji yoluyla (lysophagy) temizlenir ve Triamterene’in bu süreci hızlandırdığı gözlemlenmiştir.

2. Triamterene’in Lizozomal Otofajiyi Tetiklemesi

  • Çalışmada, Triamterene’in lizozomal otofajiyi (lysophagy) indüklediği ve bu sürecin ATG5 ve SQSTM1/p62 gibi otofaji düzenleyicileri tarafından kontrol edildiği belirtilmiştir.

  • Hücre kültürü deneylerinde, Triamterene tedavisi uygulanan HepG2 hücrelerinde otofaji akışının (autophagy flux) arttığı gözlemlenmiştir.

  • Triamterene, hasarlı lizozomları otofajik mekanizmalar yoluyla temizleyerek hücre içi dengesini korumaya çalışmaktadır.

3. Lizozomal Bütünlük ve Hücre Ömrü Üzerindeki Etkiler

  • Triamterene, lizozomal membran geçirgenliğini bozarak hücre ölümünü tetikleyebilir.

  • Ancak, otofaji mekanizması bu süreci kısmen telafi ederek hücresel hayatta kalmayı artırabilir.

  • ATG5 veya SQSTM1 proteini eksik hücrelerde, Triamterene’in neden olduğu lizozomal hasarın daha şiddetli olduğu görülmüştür.

  • Buna bağlı olarak, otofaji sürecinin inhibe edilmesi, Triamterene’e bağlı hücre ölümünü artırmaktadır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Triamterene, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Diğer yasaklı maddelerin vücuttan daha hızlı atılmasını sağlamak için kullanılabilir.

  • İdrar testlerinde yüksek hassasiyetli LC-MS/MS yöntemleri ile tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Triamterene, hipertansiyon ve ödem tedavisinde etkili bir potasyum tutucu diüretiktir.

  • Lizozomal membran geçirgenliğini artırarak otofajik süreçleri tetikleyebilir.

  • Hücresel stres mekanizmalarına etkileri nedeniyle, tümör hücrelerinde farklı sonuçlar doğurabilir.

  • Doping amacıyla kötüye kullanılabileceği için WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Uzun süreli kullanımı böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir ve hiperkalemiye neden olabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34100261/

Xipamide

Xipamide, tiazid benzeri bir diüretiktir ve hipertansiyon ve ödem tedavisinde kullanılır.

  • Distal tübüllerde sodyum geri emilimini azaltarak diürez sağlar.

  • Henle kulpunda da bir miktar etkili olduğu düşünülmektedir.

  • Furosemide’e benzer bir etki gösterirken, etki süresi tiazidlere daha çok benzemektedir.

  • Dirençli ödem tedavisinde ve hipertansiyon yönetiminde kullanımı araştırılmıştır.

Xipamide ve Cyclopenthiazide Karşılaştırması

1. Kan Basıncı Üzerindeki Etkileri

  • 14 hastada yapılan randomize çapraz geçişli çalışmada, Xipamide ve Cyclopenthiazide’in etkinliği karşılaştırılmıştır.

  • 10 mg veya 20 mg Xipamide, 0.5 mg Cyclopenthiazide kadar etkili bulunmuştur.

  • Kan basıncında belirgin bir düşüş sağlanmış, ancak 10 mg Xipamide ile 20 mg Xipamide arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.

  • 6 haftalık tedavinin sonunda, Xipamide kullanan hastalarda ayakta kan basıncı Cyclopenthiazide grubuna göre daha düşük bulunmuştur (P < 0.05).

2. Hipokalemi (Düşük Potasyum Seviyesi) Riski

  • Xipamide kullanan hastalarda potasyum seviyeleri Cyclopenthiazide kullanan hastalara göre belirgin olarak daha fazla düşmüştür.

  • 6 haftalık tedavi süresinin sonunda, Xipamide kullanan 14 hastanın 13’ünde potasyum seviyeleri 3.5 mmol/L veya altında bulunmuştur.

  • Cyclopenthiazide kullanan hastaların yalnızca 6’sında bu düzeylere düşüş gözlemlenmiştir.

  • Hipokalemi oranı Xipamide grubunda anlamlı olarak daha yüksektir (P < 0.001).

3. Metabolik Etkileri

  • Xipamide ve Cyclopenthiazide, plazma ürik asit seviyelerini artırmıştır.

  • Vücut ağırlığında Xipamide ile belirgin bir düşüş gözlemlenmiştir, ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.

  • Xipamide kullanan hastalarda plazma renin aktivitesi Cyclopenthiazide grubuna göre daha fazla artmıştır (P < 0.05).

  • Kan şekeri, sodyum ve kreatinin seviyeleri açısından her iki ilaç arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Xipamide, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından "S5: Diüretikler ve Maskeleme Ajanları" kategorisinde yasaklanmıştır.

  • Doping testlerinde yasaklı maddelerin vücuttan hızlı atılımını sağlamak için kötüye kullanılabilir.

  • İdrar testlerinde LC-MS/MS teknikleri kullanılarak tespit edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Xipamide, hipertansiyon tedavisinde etkili bir diüretiktir, ancak hipokalemiye neden olma eğilimi yüksektir.

  • Düşük dozlarda (10 mg/gün altı) daha az yan etkiyle benzer etkinlik sağlanabilir.

  • Daha az elektrolit dengesizliği ile benzer etki sağlayan tiazidler (örneğin Hydrochlorothiazide) tercih edilebilir.

  • Doping amacıyla kötüye kullanılabileceği için WADA tarafından yasaklanmıştır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/7046777/

Vaptanlar

Konivaptan

Konivaptan, bir çift V1A/V2 vazopressin antagonisti olup, euvolemik ve hipervolemik hiponatremi tedavisinde intravenöz olarak kullanılır.

  • Vazopressin V2 reseptörünü böbreklerde inhibe ederek, suyun serbest atılımını artırır ve böylece kan plazmasındaki sodyum seviyesini artırır.

  • 2005 yılında onaylanmış olan bu ilaç, sıvı birikimine bağlı hiponatremiyi hedefleyen tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır.

Konivaptan ve Karaciğer Yetmezliği Olan Hastalarda Farmakokinetik Özellikler

1. Karaciğer Bozukluğu ve Konivaptan Farmakokinetiği

  • Karaciğer bozukluğu olan hastalarda, konivaptan doz ayarlamaları gereklidir, çünkü konivaptan büyük ölçüde karaciğer tarafından metabolize edilir.

  • Çalışma, şiddetli karaciğer yetmezliği olan hastalarda konivaptan’ın plazma konsantrasyonlarının sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında %60 daha yüksek olduğunu göstermiştir.

  • Karaciğer yetmezliği olan bireylerde konivaptan’ın eliminasyon yarı ömrü 12 saat iken, normal bireylerde 9 saattir.

  • Farmakokinetik parametreler, konivaptan’ın normal karaciğer fonksiyonuna sahip bireylerle kıyaslandığında önemli ölçüde farklılık göstermektedir​.

2. Güvenlik ve Tolerans

  • Konivaptan tedavisi genellikle iyi tolere edilmiştir ve şiddetli karaciğer bozukluğu olan hastalarda ciddi yan etkiler veya ölümler rapor edilmemiştir.

  • İğne yerindeki reaksiyonlar (infusion site reactions, ISR) her iki grupta da yaygın olarak gözlemlenmiştir.

  • Normal karaciğer fonksiyonu olan hastalarda, bir hastada konivaptan tedavisinin ardından serum sodyum seviyelerindeki ani artış nedeniyle tedavi kesilmiştir.

Klinik Öneriler ve Doz Ayarlamaları

  • Şiddetli karaciğer yetmezliği olan hastalarda, konivaptan dozunun %50 oranında azaltılması önerilmektedir.

  • Başlangıç dozu, intravenöz 10 mg yükleme dozu olarak verilmelidir ve ardından 10 mg/gün infüzyon yapılmalıdır.

  • Serum sodyum düzeyleri istenilen hızda düzelmiyorsa, doz 20 mg/gün'e kadar artırılabilir.

  • Farmakokinetik veriler, şiddetli karaciğer yetmezliği olan hastalarda doz azaltılması gerektiğini ve tedavi sırasında dikkatli izleme gerekliliğini vurgulamaktadır​.

Sonuç

Konivaptan, şiddetli karaciğer yetmezliği olan hastalarda iyi tolere edilmiştir, ancak farmakokinetik veriler, bu hastalarda daha yüksek plazma seviyeleri ve daha uzun eliminasyon yarı ömrü olduğunu göstermektedir. Buna göre, dozun %50 azaltılması gerektiği ve tedavi süresince dikkatli izleme yapılması gerektiği önerilmektedir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28243060/

Mozavaptan

Mozavaptan, V2 vazopressin reseptör antagonisti olup, hiponatremi ve otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ADPKD) gibi durumların tedavisinde kullanılan bir ilaçtır.

  • Tolvaptan ile benzer farmakolojik etkiye sahip olup, suyun böbreklerden serbest atılımını artırır.

  • Hiponatremili hastalarda plazma sodyum seviyelerini artırabilir ve su dengesini düzenleyebilir.

  • Vaptan sınıfı ilaçlarla yapısal benzerlik gösterir ve aynı mekanizma üzerinden çalışır.

Mozavaptan ve Tolvaptan Arasındaki Çapraz Reaktivite

1. Tolvaptan ve Mozavaptan Kullanımı ve Yan Etkiler

  • Tolvaptan, otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ADPKD) tedavisinde FDA onaylı ilk ilaçtır, ancak bazı hastalarda karaciğer hasarı riskini artırmaktadır.

  • Tolvaptan kullanımına bağlı olarak T-hücre aracılı karaciğer hasarı vakaları bildirilmiştir.

  • Bu nedenle, tolvaptan’ı tolere edemeyen hastalar için alternatif ilaç seçenekleri araştırılmaktadır.

  • Mozavaptan, Tolvaptan ile yapısal olarak benzerdir ve V2 reseptör blokajı yoluyla aynı etkiyi sağlar.

2. T-hücre Aktivasyonu ve Çapraz Reaktivite

  • Çalışmada, Tolvaptan’a duyarlı T-hücre klonları Mozavaptan’a maruz bırakılmıştır.

  • Sonuçlar, Tolvaptan’a duyarlı T-hücrelerinin Mozavaptan’a da benzer şekilde tepki verdiğini göstermiştir.

  • Buna karşın, Lixivaptan ve Conivaptan isimli diğer vaptanlar T-hücrelerini aktive etmemiştir.

  • Bu durum, Tolvaptan’a karşı immünolojik hassasiyeti olan hastaların Mozavaptan’a da tepki verebileceğini göstermektedir.

3. ADPKD Tedavisinde Kullanım Olanakları

  • Mozavaptan, Tolvaptan’ın alternatif bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmiştir.

  • Ancak, preklinik modellerde (örneğin farelerde yapılan deneylerde), Mozavaptan’ın böbrek kistlerini azaltmadığı, aksine böbrek kütlesinde artışa neden olduğu gözlemlenmiştir.

  • Bu nedenle, ADPKD tedavisinde etkinliği tartışmalıdır.

Doping ve WADA Yasaklı Listesi

  • Mozavaptan, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklanmamış olabilir, ancak vaptan sınıfı ilaçların su dengesini değiştirme etkisi nedeniyle izlenebilir.

  • Bazı sporcular, hidrasyon durumunu kontrol etmek için vaptan sınıfı ilaçları kötüye kullanabilir.

  • Mozavaptan’ın doping amacıyla kullanımı henüz bildirilmemiştir.

Genel Değerlendirme

  • Mozavaptan, Tolvaptan ile benzer etkiye sahip bir V2 reseptör antagonisti olup, hiponatremi tedavisinde kullanılmaktadır.

  • Ancak, Tolvaptan’a duyarlı bireylerde benzer T-hücre aktivasyonu gösterdiği için, alternatif olarak kullanımı riskli olabilir.

  • ADPKD tedavisinde etkinliği fare deneylerinde sorgulanmış olup, insan klinik çalışmalarında daha fazla veriye ihtiyaç duyulmaktadır.

  • Doping amaçlı kullanımı hakkında yeterli veri bulunmamakla birlikte, su dengesini etkileme potansiyeli nedeniyle dikkat edilmelidir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36503817/

Tolvaptan

Tolvaptan, vazopressin V2 reseptör antagonisti olup, hiponatremi ve otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ADPKD) tedavisinde kullanılan bir ilaçtır.

  • Böbreklerde suyun geri emilimini engelleyerek serbest su atılımını artırır (akuarezis).

  • Hiponatremili (düşük sodyum seviyesine sahip) hastalarda plazma sodyum seviyelerini yükseltmek için kullanılır.

  • ADPKD hastalarında böbrek kistlerinin büyümesini yavaşlattığı ve böbrek fonksiyonlarını koruduğu gösterilmiştir.

Tolvaptan ve ADPKD Hastaları Üzerindeki Etkileri

1. TEMPO 3:4 Çalışmasının Özeti

  • Çalışmaya 18-50 yaş aralığında, böbrek hacmi 750 ml veya daha fazla olan 1445 ADPKD hastası dahil edilmiştir.

  • Hastalar, rastgele olarak Tolvaptan (günde iki doz) veya plasebo grubuna atanmıştır.

  • Ana değerlendirme kriteri, yıllık toplam böbrek hacmi artış oranıdır.

  • İkinci değerlendirme kriterleri, böbrek fonksiyonundaki bozulma, böbrek ağrısı, hipertansiyon ve albuminüri gelişimini içerir.

2. Klinik Bulgular

  • Tolvaptan, ADPKD hastalarında böbrek hacminin büyümesini yavaşlatmıştır:

    • Plasebo grubunda böbrek hacmi yılda %5.5 artarken, Tolvaptan grubunda bu oran %2.8 olarak ölçülmüştür (P < 0.001).

  • Böbrek fonksiyon kaybını yavaşlatmıştır:

    • Plasebo grubuna kıyasla, Tolvaptan böbrek fonksiyon kaybını belirgin şekilde azaltmıştır (P < 0.001).

  • Böbrek ağrısını azaltmıştır:

    • Plasebo grubunda böbrek ağrısı oranı %7 iken, Tolvaptan grubunda %5 olarak bulunmuştur (P = 0.007).

  • Hipertansiyon ve albuminüri gelişimi üzerinde belirgin bir etkisi bulunmamıştır.

3. Bulgular

  • Tolvaptan, böbrek büyümesini yavaşlattı:

    • Plasebo grubunda böbrek hacmi yılda %5.5 büyürken, Tolvaptan grubunda bu oran %2.8 oldu (P < 0.001).

  • Böbrek fonksiyonundaki bozulma daha az görüldü:

    • Plasebo grubunda yılda 5 olay, Tolvaptan grubunda yılda 2 olay tespit edildi (P < 0.001).

  • Böbrek ağrısında azalma görüldü:

    • Plasebo grubunda 7 olay, Tolvaptan grubunda 5 olay yaşandı (P = 0.007).

  • Böbrek fonksiyon kaybı yavaşladı:

    • Plasebo grubunda serum kreatinin seviyesi yılda -3.81 mg/ml azalırken, Tolvaptan grubunda -2.61 mg/ml olarak ölçüldü (P < 0.001).

4. Yan Etkiler ve Güvenlik Profili

  • Tolvaptan grubunda görülen yaygın yan etkiler:

    • Aşırı susama (%55.3)

    • Sık idrara çıkma (%38.3)

    • Gece idrara çıkma (%29.1)

    • Ağız kuruluğu (%16.0)

    • Polidipsi (aşırı su içme ihtiyacı) (%10.4)

  • Plasebo grubunda daha yaygın görülen yan etkiler:

    • Hipertansiyon (%36.0)

    • Böbrek ağrısı (%35.0)

    • İdrar yolu enfeksiyonu (%12.6)

  • Karaciğer enzimlerinde yükselme Tolvaptan grubunda daha sık görüldü (ALT yüksekliği %4.9 vs. %1.2).

  • İlacın yan etkileri nedeniyle bırakma oranı:

    • Tolvaptan: %23.0

    • Plasebo: %13.8

5. Sonuçlar ve Değerlendirme

  • Tolvaptan, ADPKD hastalarında böbrek büyümesini ve fonksiyon kaybını yavaşlatmıştır.

  • Bununla birlikte, ilaç susuzluk, sık idrara çıkma ve karaciğer enzim yükselmesi gibi yan etkilere neden olabilir.

  • Bu çalışma, Tolvaptan’ın uzun vadeli kullanımının yararları ve riskleri arasındaki dengeyi daha iyi anlamak için önemli bir adımdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23121377/

İntravenöz (damar içi) uygulama yoluyla plazma genişleticiler

Albümin

Albüminin Biyolojik Rolü ve Kullanımı

  • Plazmanın en bol bulunan proteinlerinden biri olup, kanın osmotik basıncının korunmasında kritik rol oynar.

  • Hormonlar, yağ asitleri ve çeşitli ilaçları taşıyarak farmakokinetik özelliklerini etkileyebilir.

  • Biyouyumluluğu ve biyolojik bozunabilirliği yüksek olduğu için ilaç taşıyıcı sistemlerde tercih edilir.

Makaledeki Albümin Kullanımı

  • Romatoid artrit (RA) tedavisi için triptolit (TP) içeren insan serum albümini (HSA) nanopartikülleri üretilmiştir.

  • Bu nanopartiküller, eklem içi enjeksiyon için özel bir hidrojel sistemi içinde formüle edilmiştir.

  • Hidrojel formu sayesinde, yavaş salınım sağlanarak ilacın etkisi uzun süre korunabilmektedir.

  • Bu sistem, RA hastalarında eklem iltihabını azaltmak ve kıkırdak hasarını önlemek için geliştirilmiştir.

Sonuç ve Klinik Önemi

  • Albümin bazlı nanopartiküller, hedefe yönelik ilaç taşıma için uygun bir platform sağlamaktadır.

  • Özellikle eklem hastalıklarında, ilacın doğrudan problemli bölgeye verilmesini sağlayarak sistemik yan etkileri azaltabilir.

  • Bu tür sistemler, ilacın etkinliğini artırırken, yan etkileri azaltma potansiyeline sahiptir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39458953/

Dekstran

Dekstran’ın Doping Amaçlı Kullanımı

Hidroksietil nişasta

Hydroxyethyl Starch (HES), sentetik bir plazma genişletici olup, travma, yanıklar ve cerrahi işlemler sonrası sıvı resüsitasyonu için yaygın olarak kullanılan bir maddedir.

  • Böbrek fonksiyonlarını korumak ve dolaşım sistemindeki sıvı dengesini düzenlemek için kullanılır.

  • Yüksek molekül ağırlıklı hidrofilik bir polisakkarit olan HES, intravasküler sıvı hacmini artırır.

  • Genellikle hipovolemik şok, sepsis ve travmatik kan kaybı durumlarında intravenöz olarak uygulanır.

HES’in Farmakolojik Kullanımları

  1. Plazma Genişletici Olarak Kullanımı

    • Dolaşımdaki sıvı hacmini artırarak şok ve hipovolemi tedavisinde etkilidir.

    • Elektrolit dengesi ve kan basıncının korunmasına yardımcı olur.

  2. Onkoloji Alanında Kullanımı

    • HES bazlı nanopartiküller, kemoterapi ilaçlarının hedefe yönelik taşınmasını sağlayabilir.

    • Kanser hücreleri üzerinde oksidatif stres oluşturup terapötik etkileri artırabilir.

  3. İmmünomodülatör Etkileri

    • Bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri halen araştırılmaktadır, ancak bazı durumlarda inflamasyonu düzenleyici özellikler gösterebilir.

HES ve Doping İlişkisi

  • HES, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde "plazma genişleticiler" kategorisinde yer almaktadır.

  • Plazma genişleticiler, sporcularda kan hacmini artırarak yasaklı kan doping yöntemlerinin tespit edilmesini engelleyebilir.

  • HES, sporcular tarafından eritropoietin (EPO) veya diğer kan dopingi ajanlarının etkisini gizlemek amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Bu tür maddeler, hematokrit seviyelerini geçici olarak artırarak dayanıklılığı yükseltebilir.

Genel Değerlendirme

  • HES, tıbbi kullanımı geniş bir sıvı replasman ajanıdır, ancak böbrek ve karaciğer hasarı gibi ciddi yan etkilere neden olabilir.

  • Sporcular tarafından doping amacıyla kullanımı yasaktır ve plazma genişleticiler arasında değerlendirilir.

  • Yasaklı doping maddelerinin vücuttan hızlı atılımını sağlamak amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Anti-doping testlerinde gelişmiş tekniklerle tespit edilebilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34976222/

Mannitol

Mannitol, tıbbi ve farmasötik alanlarda yaygın olarak kullanılan bir şeker alkolü (poliol) olup, çeşitli uygulamalarda yer almaktadır:

  • İntravenöz diüretik olarak kullanılır ve böbreklerden fazla sıvının atılmasını sağlar.

  • Kuru toz inhaler (DPI) formülasyonlarında taşıyıcı madde olarak kullanılır.

  • Beyin ödemi ve glokom gibi hastalıklarda terapötik ajan olarak kullanılır.

  • Biyofarmasötik formülasyonlarda ilaç taşıyıcı sistemler için kullanımı araştırılmaktadır.

Mannitol'ün Polimorfik Yapıları ve Solunabilir Formülasyonlardaki Rolü

Makale, mannitol'ün farklı polimorfik formlarının aerosolizasyon performansını ve ilaç taşıyıcı olarak etkinliğini değerlendirmiştir.

  • En yaygın polimorfik formları: α, β ve δ formlarıdır.

  • Bu çalışmada, üç farklı stabil D-mannitol formu üretildi ve bunların solunabilir ilaç taşıyıcısı olarak etkinliği test edildi.

  • Özellikle α ve β formlarının aerosolizasyon performansı açısından daha iyi sonuçlar verdiği gözlemlendi.

Mannitol ve İnhalasyon Performansı

  • Mannitol, solunum sisteminde ilaçların taşınmasını artırmak için kuru toz inhaler (DPI) formülasyonlarında kullanılır.

  • Salbutamol sülfat ve budesonid gibi model ilaçlar ile yapılan çalışmalar, mannitol taşıyıcılı formülasyonların iyi solunabilirlik sağladığını göstermiştir.

  • α ve β formları, ilaç partiküllerinin akciğerlere ulaşma oranını artırmıştır.

  • δ formu ise en düşük ince partikül fraksiyonu (FPF) değerlerine sahip olup, en kötü aerosolizasyon performansını göstermiştir.

Mannitol’ün Güvenlik Profili ve Hücresel Toksisite Çalışmaları

  • Çalışmada, farklı mannitol polimorfik formlarının insan akciğer epitel hücreleri (Calu3 ve A549) üzerindeki etkileri incelenmiştir.

  • Hiçbir formda sitotoksisite gözlemlenmemiştir, yani hücre canlılığı üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmamıştır.

  • Bu sonuç, mannitolün inhalasyon formülasyonlarında güvenli bir taşıyıcı olabileceğini desteklemektedir.

Mannitol ve Doping İlişkisi

Makale mannitolün doping ile ilişkili olup olmadığını doğrudan ele almamaktadır. Ancak, mannitol aşağıdaki nedenlerden dolayı doping testlerinde dikkate alınabilir:

  • Diüretik etkisi nedeniyle, idrar miktarını artırarak yasaklı maddelerin vücuttan daha hızlı atılmasını sağlayabilir.

  • Plazma genişleticiler arasında değerlendirilmez, ancak dolaylı olarak doping amaçlı kullanılabilir.

  • WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı), idrar söktürücülerin ve bazı manipülasyon yöntemlerinin kullanımını yasaklamaktadır.

  • Bazı sporcular, doping testlerini manipüle etmek için mannitol gibi diüretik ajanları kullanabilir.

Genel Değerlendirme

  • Mannitol, inhaler formülasyonlarında taşıyıcı olarak laktoza alternatif olabilecek güvenli bir bileşiktir.

  • Diüretik etkisi nedeniyle doping testlerinde dolaylı olarak değerlendirilmelidir.

  • Akciğer toksisitesi açısından güvenli olduğu gösterilmiştir.

  • İnhalasyon performansı açısından α ve β formları en iyi sonuçları vermiştir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34452073/

Desmopressin

Desmopressin (1-deamino-8-D-arginine vasopressin [DDAVP]), vazopressinin sentetik analoğudur ve çeşitli tıbbi durumların tedavisinde kullanılmaktadır:

  • Kanama bozuklukları (Hemofili A, von Willebrand hastalığı)

  • Nocturnal enürezis (gece idrar kaçırma)

  • Diabetes insipidus (böbreklerin su tutma yetisini kaybettiği durumlar)

  • Cerrahi işlemler sırasında kanamanın azaltılması

Desmopressin’in Mekanizması

  • Von Willebrand faktörü (vWF) ve Faktör VIII'in (FVIII) salınımını artırarak kanama süresini kısaltır.

  • Trombositlerin damar duvarına yapışmasını artırarak primer hemostazı destekler.

  • V2 reseptörleri üzerinden etki ederek antidiüretik özellik gösterir.

Desmopressin’in Kullanım Alanları

  1. Hemofili A ve von Willebrand Hastalığı (vWD):

    • Mild hemofili A ve vWD Tip 1 hastalarında cerrahi öncesi veya kanama epizotlarında kullanılır.

    • Tip 2A, 2M ve 2N’de sınırlı etki gösterirken, Tip 2B’de kullanılmamalıdır.

    • Tip 3 vWD’de etkisizdir, çünkü vWF üretimi tamamen yoktur.

  2. Üremik Kanamalar (Böbrek Yetmezliği Kaynaklı Kanamalar):

    • Üremik hastalarda trombosit fonksiyonlarını iyileştirerek kanama süresini kısaltabilir.

  3. Cerrahi ve Transfüzyon Yönetimi:

    • Bazı çalışmalarda kalp ameliyatlarında kanama miktarını %30 azalttığı gösterilmiş olsa da genel etkinliği tartışmalıdır.

    • Karaciğer ve ortopedik cerrahilerde kan transfüzyon ihtiyacını anlamlı ölçüde azaltmamıştır.

  4. İntrakraniyal Kanamalar:

    • Trombosit inhibitörleri alan hastalarda intrakraniyal kanama riskini azaltmak için araştırılmış, ancak net bir fayda sağladığı gösterilmemiştir.

Desmopressin ve Doping İlişkisi

  • Desmopressin’in doğrudan performans artırıcı etkisi bulunmamakla birlikte, bazı sporcular tarafından doping amaçlı kullanılabilir.

  • Özellikle dayanıklılığı artırmak amacıyla eritropoietin (EPO) ile birlikte kullanılabileceği öne sürülmüştür.

  • WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından doğrudan yasaklı bir madde olarak belirtilmemiştir, ancak haksız avantaj sağlayabilecek potansiyel taşıdığı için dikkatle incelenmektedir.

Genel Değerlendirme

  • Desmopressin, hafif hemofili A ve bazı von Willebrand hastalarında etkili bir tedavi seçeneğidir.

  • Trombosit fonksiyonlarını artırarak üremik ve cerrahi kanamalarda da kullanılabilir.

  • Hiponatremi riski nedeniyle dikkatli kullanılmalı ve sodyum düzeyleri takip edilmelidir.

  • Doping amacıyla potansiyel kullanımı nedeniyle anti-doping ajansları tarafından izlenmektedir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36656570/

Probenesid

Probenesid (PBN), ürikozürik bir ilaç olup, gut tedavisi ve bazı antibiyotiklerin böbreklerden atılımını azaltarak kan seviyelerini artırmak amacıyla klinikte kullanılmıştır.

  • Böbreklerde ürik asit atılımını artırarak gut hastalığının tedavisinde rol oynar.

  • Penisilin gibi bazı antibiyotiklerin yarı ömrünü uzatmak için kullanılmıştır.

  • Kan-beyin bariyerini etkileyerek Merkezi Sinir Sistemi (CNS) hastalıklarında yeni tedavi potansiyeline sahiptir.

Probenesid’in Mekanizması

  • TRPV2 iyon kanallarını aktive ederek sinir hücrelerine kalsiyum girişini artırır.

  • Pannexin 1 (Panx1) hemikanallarını bloke ederek nöroenflamasyonu azaltabilir.

  • Organik anyon taşıyıcılarını (OAT1 ve OAT3) inhibe ederek ilaç biyoyararlanımını artırır.

  • Bazı ilaçların kan-beyin bariyerinden geçişini kolaylaştırarak nörolojik tedavilerde kullanılabilir.

Kullanım Alanları

  1. Gut Hastalığı:

    • Böbreklerde ürik asit atılımını artırarak gut krizlerini önler.

    • Ancak, daha etkili ilaçlar geliştirildiğinden kullanımı azalmıştır.

  2. Antibiyotiklerin Yarı Ömrünü Uzatma:

    • Penisilin gibi antibiyotiklerin renal atılımını azaltarak daha uzun süre etkili olmalarını sağlar.

    • Günümüzde yeni nesil antibiyotikler nedeniyle klinik kullanımı azalmıştır.

  3. Merkezi Sinir Sistemi Hastalıkları:

    • Nöroprotektif etkileri nedeniyle Parkinson, Alzheimer ve Epilepsi gibi hastalıklarda araştırılmaktadır.

    • Nöroenflamasyonu azaltarak beyin hücrelerini koruyabilir.

  4. Epilepsi ve Nöroproteksiyon:

    • Pannexin 1 hemikanallarını bloke ederek nöroenflamasyonu baskılayabilir.

    • Epilepsi nöbetlerini azaltabileceği öne sürülmektedir.

Probenesid ve Doping İlişkisi

  • Probenesid, WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı) tarafından yasaklı maddeler listesinde "masking agent" olarak değerlendirilmektedir.

  • Bazı sporcular, yasaklı doping maddelerinin böbreklerden atılımını azaltmak için probenesid kullanabilir.

  • Özellikle eritropoietin (EPO) gibi yasaklı maddelerin idrar testlerinde tespit edilmesini zorlaştırabilir.

  • Bu nedenle, doping testlerinde dikkatle incelenen maddeler arasındadır.

Genel Değerlendirme

  • Probenesid, böbreklerde ürik asit atılımını artıran ve antibiyotiklerin etkinliğini uzatan bir ilaçtır.

  • Son yıllarda nöroprotektif ve anti-enflamatuar etkileri nedeniyle nörolojik hastalıklarda araştırılmaktadır.

  • Epilepsi, Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklarda potansiyel kullanım alanları incelenmektedir.

  • Doping amacıyla kötüye kullanılabileceği için WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Kan-beyin bariyerini etkileyerek bazı ilaçların etkisini artırabilir.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37371611/

ve benzer kimyasal yapıya veya benzer biyolojik etkilere sahip olan diğer maddeler yasaklanmıştır.

AŞAĞIDAKİLER !!YASAKLANMAMIŞTIR!!

Drospirenone

Drospirenone, kombine oral kontraseptifler (COC) içinde bulunan bir progestin türevi olup, premenstrüel sendrom (PMS) ve premenstrüel disforik bozukluk (PMDD) tedavisinde kullanımı araştırılmıştır.

  • Doğum kontrol haplarında kullanılan bir progestin türevidir.

  • PMDD tedavisi için düşük doz östrojen ile kombine edilmiştir.

  • ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2006 yılında PMDD tedavisinde drospirenone içeren doğum kontrol haplarını onaylamıştır.

Drospirenone’in Mekanizması

  • Östrojen ile birlikte kullanıldığında, yumurtlamayı baskılayarak doğum kontrolü sağlar.

  • Anti-mineralokortikoid etkisi ile vücutta su ve tuz tutulmasını azaltarak şişkinlik ve kilo alımını önleyebilir.

  • Anti-androjenik etkileri sayesinde akne ve aşırı tüylenme gibi hormonal dengesizlik belirtilerini azaltabilir.

Premenstrüel Sendrom (PMS) ve PMDD Üzerindeki Etkileri

  • Drospirenone içeren oral kontraseptifler, PMDD belirtilerini hafifletmede küçük ila orta derecede etkilidir.

  • İki randomize kontrollü çalışmada (N=514), drospirenone ile tedavi edilen kadınlarda premenstrüel semptomlarda azalma görülmüştür.

  • Fonksiyonel bozuklukları (sosyal yaşam, iş verimliliği vb.) iyileştirme konusunda düşük-orta düzeyde etkinlik göstermiştir.

  • Ancak, plasebo etkisi oldukça güçlü olduğu için bu iyileşmelerin bir kısmı plasebo kaynaklı olabilir.

Drospirenone ve Doping İlişkisi

  • Drospirenone, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklı maddeler listesinde yer almamaktadır.

  • Ancak, anti-mineralokortikoid etkileri nedeniyle sporcularda su kaybına bağlı olarak kilo kontrolü sağlamak için kötüye kullanılabilir.

  • Bu tür kullanımın atletik performans avantajı sağlama potansiyeli olup olmadığı net değildir.

  • WADA tarafından özellikle takip edilen veya yasaklı madde kategorisine alınmamıştır.

Genel Değerlendirme

  • Drospirenone içeren doğum kontrol hapları, PMDD tedavisinde FDA onayına sahip olmakla birlikte, etkileri plasebo ile karşılaştırıldığında sınırlı olabilir.

  • Su ve tuz tutulmasını azaltan etkileri sayesinde bazı kadınlarda kilo alımını önleyebilir, ancak ciddi yan etkileri nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır.

  • Venöz tromboembolizm riski nedeniyle, kan pıhtılaşması yatkınlığı olan kadınlarda dikkatli kullanılmalıdır.

  • Sporcularda su kaybı sağlamak amacıyla kullanımı gözlemlenmiş olsa da doping maddesi olarak kabul edilmemektedir.

Kaynak:     https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37365881/

Pamabrom

1. WADA'nın Diüretikler ve Maskeleyici Maddeler Listesi

karbonik anhidraz inhibitörlerinin topikal oftalmik uygulanması

Dorzolamide

Genel Tanım ve Kullanım Alanları
Dorzolamide, karbonik anhidraz inhibitörleri (CAIs) grubuna ait, topikal kullanılan bir göz damlasıdır. Glokom ve oküler hipertansiyon tedavisinde yaygın olarak kullanılır.

  • Karbonik anhidraz enzimini inhibe ederek göz içi basıncını (IOP) düşürür.

  • Genellikle Timolol ile kombine edilmiş şekilde kullanılır.

  • Göz içindeki sıvı üretimini azaltarak basıncı dengelemeye yardımcı olur.

  • Dorzolamide/Timolol sabit kombinasyonu (DTFC), glokom tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilk kombine ilaçlardan biridir.
     

  • Farmakolojik Özellikleri

  • Dorzolamide, karbonik anhidraz enzimini inhibe ederek göz içindeki sıvı üretimini azaltır.

  • Timolol ise beta-bloker olarak çalışarak göz içi basıncını kontrol eder.

  • Dorzolamide, gece ve gündüz boyunca stabil bir göz içi basıncı sağlamaya yardımcı olur.

  • İki bileşiğin bir arada kullanılması, daha düşük dozlarla etkili bir tedavi sağlamaktadır.
     

  • Kullanım Alanları

  • Primer Açık Açılı Glokom:

  • En yaygın glokom türlerinden biri olup, göz içi basıncının artmasıyla görme kaybına yol açar.

  • Dorzolamide, IOP’yi düşürerek optik sinir hasarını azaltmaya yardımcı olur.

  • Oküler Hipertansiyon:

  • Göz içi basıncı yüksek olan ancak henüz glokom gelişmemiş hastalar için önleyici tedavi olarak kullanılabilir.

  • Kombine Tedavi Seçeneği:

  • Prostaglandin analogları ve beta-blokerler ile birlikte kullanılabilir.

     

  • Genel Değerlendirme

  • Dorzolamide, glokom ve oküler hipertansiyon tedavisinde etkili bir ilaçtır.

  • Yan etkileri genellikle hafif olup, lokal göz reaksiyonları ile sınırlıdır.

  • Doping amacıyla kullanılma potansiyeli nedeniyle WADA tarafından yasaklanmıştır.

  • Özellikle kombinasyon tedavileri ile etkinliği artırılabilir.

    Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33108623/

Brinzolamide

Brinzolamide (BRZ), karbonik anhidraz II (CA-II) inhibitörü olan bir göz damlasıdır ve glokom ve oküler hipertansiyon tedavisinde kullanılır.

  • Göz içi sıvı üretimini azaltarak göz içi basıncını düşürür.

  • Glokom ve oküler hipertansiyon tedavisinde alternatif bir ilaçtır.

  • Timolol ile kombine edilen formları da bulunmaktadır.

  • Diğer karbonik anhidraz inhibitörleri (örneğin dorzolamide) ile benzer farmakolojik etkiye sahiptir.

2. Brinzolamide’in Doping Amaçlı Kullanımı ve WADA Yasaklı Listesi

Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), Brinzolamide’i “S5 – Diüretikler ve Maskeleyici Ajanlar” kategorisinde yasaklı maddeler listesine almıştır.

  • Brinzolamide, idrar söktürücü etkisi nedeniyle yasaklanmıştır.

  • Sporcularda idrarı seyreltme amacıyla kötüye kullanılabilir.

  • Diğer doping maddelerinin (örneğin anabolik steroidler, eritropoietin - EPO) tespit edilmesini engellemek için kullanılabilir.

  • Bu nedenle, sporcularda tespit edilmesi halinde doping kurallarının ihlali olarak kabul edilir.

3. Brinzolamide’in Tespiti ve Yeni Doping Kontrol Yöntemleri

Makale, sporcularda brinzolamide’in idrar örneklerinde tespit edilmesine yönelik yeni bir elektro-kimyasal analiz yöntemi geliştirmiştir:

  • Cıva oksit nanoparçacıkları (HgO-NPs) ve cıva-klorür-fenantrolin (HgCl₂–Phen) kompleksi içeren bir sensör kullanılmıştır.

  • Bu yeni yöntem, çok düşük konsantrasyonlarda brinzolamide tespit edebilmektedir (0.01 mmol L⁻¹ sınırına kadar).

  • Geliştirilen sensör, sporcularda doping kontrolü için daha hassas bir test sağlamaktadır.

  • Saç ve idrar örneklerinde brinzolamide tespiti yapılabilmektedir.

4. Brinzolamide’in Farmakokinetik Özellikleri ve Vücutta Kalma Süresi

  • Brinzolamide, kırmızı kan hücrelerinde CA-II enzimine bağlanarak uzun süre vücutta kalabilir.

  • Tek bir doz uygulandığında kandaki seviyesi tespit edilemeyebilir.

  • Ancak, uzun süreli kullanımda idrar ve plazmada tespit edilebilir seviyelere ulaşabilir.

  • Doping testlerinde brinzolamide veya metabolitlerinin bulunması anti-doping kurallarına aykırı olarak değerlendirilir.

5. Brinzolamide ve Doping Kontrolünün Önemi

  • Brinzolamide, sporcuların doping testlerinden kaçmasını sağlamak için kullanılabilecek bir maddedir.

  • Yeni geliştirilen elektro-kimyasal yöntemler, doping analizlerinde daha hassas tespit imkanı sunmaktadır.

  • Özellikle profesyonel sporcuların anti-doping kurallarına uygun olarak ilaç kullanımı konusunda dikkatli olması gerekmektedir.

Genel Değerlendirme

  • Brinzolamide, glokom tedavisinde kullanılan etkili bir ilaçtır.

  • Ancak, WADA tarafından yasaklı bir diüretik olarak sınıflandırılmıştır ve doping testi manipülasyonu için kötüye kullanılabilir.

  • Yeni geliştirilen elektro-kimyasal sensörler, sporcularda doping amaçlı kullanımını tespit etmek için daha hassas yöntemler sunmaktadır.

  • Sporcular, anti-doping kurallarına uygun olarak ilaç kullanımı konusunda dikkatli olmalıdır.

Kaynak:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39469006/

Felypressin

Genel Tanım ve Kullanım Alanları

Felypressin, vazopressin (antidiüretik hormon - ADH) analogu olan bir vazokonstriktördür ve özellikle diş hekimliğinde lokal anesteziklerin etkisini uzatmak için kullanılır.

  • Vazopressin benzeri etkisiyle kan damarlarını daraltarak kan basıncını artırır.

  • Epinefrin yerine kullanılan bir alternatif vazokonstriktördür.

  • Diş anestezisinde genellikle prilokain ile birlikte bulunur.

Klinik Kullanım Alanları:

  • Lokal anesteziklerin süresini uzatmak için diş hekimliğinde kullanılır.

  • Epinefrin kullanımı riskli olan hastalarda (örneğin kardiyovasküler hastalar) tercih edilebilir.

  • Kan basıncını artırıcı etkisi nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır.

Makale Bulguları: Felypressin ve Kan Basıncı Üzerine Etkileri

Bu çalışma, 1K1C hipertansif sıçan modelinde felypressin’in kan basıncı üzerindeki etkisini incelemiştir.

  • Felypressin, epinefrin ile karşılaştırıldığında daha az vazodilatatör etki göstermiştir.

  • Hipertansif sıçanlarda, sigara dumanına maruz kalmanın epinefrin kaynaklı vazodilatasyonu azalttığı, ancak felypressin'in hipertansif yanıtı artırdığı bulunmuştur.

  • Felypressin, diastolik kan basıncını belirgin şekilde artırmıştır.

  • Sigara dumanına maruz kalan sıçanlarda, felypressin’in etkisi daha belirgin olmuştur.

  • Atenolol ile tedavi edilen sıçanlarda, felypressin’in hipertansif etkisi azalmıştır.

Önemli Sonuç:

  • Felypressin’in, hipertansiyonlu hastalarda kan basıncını artırabileceği ve bu nedenle dikkatli kullanılması gerektiği belirtilmiştir.

  • Sigara dumanına maruz kalma, felypressin’in etkisini artırabilir.

Felypressin ve Doping İlişkisi

  • Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), felypressin’i yasaklı maddeler listesine dahil etmemiştir.

  • Ancak, kan basıncını artırıcı etkisi nedeniyle bazı sporcular tarafından kötüye kullanılabilir.

  • Sporcularda performansı artırmak için doğrudan kullanıldığına dair bir veri bulunmamaktadır.

Genel Değerlendirme

  • Felypressin, lokal anestezinin süresini uzatan ve vazokonstriktör etkisi olan bir bileşiktir.

  • Hipertansiyonlu hastalarda kan basıncını artırabileceğinden dikkatli kullanılmalıdır.

  • Sigara içen bireylerde etkileri daha belirgin olabilir.

  • Doping amacıyla kullanılabileceğine dair doğrudan bir kanıt bulunmamaktadır ve WADA tarafından yasaklanmamıştır.

Kanıt:    https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32215502/

Not

Herhangi bir zamanda ya da Müsabaka İçinde Sporcunun Örneğinde formoterol, salbutamol, cathine, ephedrine, methylephedrine ve pseudoephedrine gibi eşik değeri olan maddelerin, idrar söktürücü veya maskeleyici maddelerle birlikte herhangi bir miktarda tespit edilmesi durumunda (bir karbonik anhidraz inhibitörünün topikal oftalmik uygulaması veya diş anestezisinde lokal felypressin uygulaması hariç) o madde için alınması gereken Tedavi Amaçlı Kullanım İstisnasına (TAKİ) ek olarak idrar söktürücü ve maskeleyici diğer maddeler için de Tedavi Amaçlı Kullanım İstisnası (TAKİ) alınmadıkça, bu durum bir Aykırı Analitik Bulgu (AAB) olarak değerlendirilir.

M1.
KAN VE KAN ÜRÜNLERİNİN UYGULANMASI

Aşağıdaki yöntemler yasaklanmıştır:

M1.1. Herhangi bir miktardaki otolog, allojenik (homolog) veya heterolog kan veya herhangi bir kaynaktan elde edilmiş eritrosit ürünlerinin dolaşım sistemine Uygulanması ya da alınıp tekrar verilmesi.

Not:

Ülkenin ilgili düzenleyici kurumuna kayıtlı bir kan bağış merkezinde gerçekleştirilen, aferez yoluyla da dahil olmak üzere kan veya kan bileşenlerinin bağışlanması yasak değildir.

M1.2.Yapay olarak oksijen alımı, taşınması veya dağıtımının artırılması. Aşağıdakileri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir: İnhalasyon yoluyla destekleyici oksijen haricinde perflorokimyasallar; efaproksiral (RSR13); voxelotor ve modifiye edilmiş hemoglobin ürünleri, örneğin; hemoglobin temelli kan yerini tutan ürünler ve mikrokapsüllenmiş hemoglobin uygulanması.

 

M1.3. Kan ya da kan bileşenlerinin herhangi bir formunun fiziksel ya da kimyasal yollarla damar içine uygulanması.

M2.
KİMYASAL VE FİZİKSEL MÜDAHALE

Aşağıdaki yöntemler yasaklanmıştır:

M2.1. Doping Kontrolleri sırasında alınan Örneklerin geçerliliğini ve bütünlüğünü bozmak amacıyla Hile Yapmak veya Hile Yapmaya Teşebbüs Etmek. Bunlar, başkasının idrarını kullanma ve/veya idrar değiştirme ve/veya saflığını bozma gibi işlemleri kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir. Örneğin; Örneklere proteazların eklenmesi. 

M2.2. Hastanede tedavi, cerrahi müdahaleler veya tanıya yönelik klinik incelemeler sırasında uygulananların dışında, 12 saatlik süre içinde 100 mL’den fazla intravenöz (damar içi) infüzyon ve/veya enjeksiyonlar.

M3.
GEN VE HÜCRE DOPİNGİ

Aşağıdaki yöntemler, sportif yetkinliği artırma potansiyeli nedeniyle yasaklanmıştır:

M3.1. Herhangi bir mekanizma ile genom dizilimini ve/veya gen ifadesini değiştirmeye yönelik nükleik asit ya da nükleik asit analog polimerlerinin kullanılması. Gen düzenleme, gen susturma ve gen aktarımı teknolojilerini kapsar ancak bunlarla sınırlı değildir.

M3.2. Normal ya da genetiği modifiye edilmiş hücrelerin kullanımı.

bottom of page