top of page

Beta Karoten

Beta-karoten sarı ve yeşil renkli sebze ve meyvelerde bulunan bir pigment olup A vitamini'nin önemli kaynaklarından biridir. A vitamini'nden farklı olarak yüksek dozları toksik değildir ve 

 serumda yüksek A vitamini konsantrasyonlarına neden olmaz.A vitamini eksikliğinin kseroftalmi'ye yol açtığı bilinmektedir. Son zamanlarda beta-karoten ve diğer vitaminler kanseri önleyen bileşikler olarak ilgi odağı haline gelmişlerse de 1996 yılında yayınlanan bir araştırmanın sonuçları beta karoten verilmesinin sağlıklı gönüllülerde kanser veya kardiyovasküler hastalık insidansının azalmadığını göstermiştir. Beta karoten'in diğer endikasyonları ışığa bağlı polimorfik döküntü ve diğer fotosensitizasyon olgularıdır. Beta- karoten eritropoietik protoporfirisi olan hastalarda fotosensitivite reaksiyonlarının şiddetini azaltmak için kullanılır. Bu bakımdan etkinliği kanıtlanmış olmasına rağmen sağlıklı bireylerde güneşe karşı koruyucu olarak kullanılmamalıdır.

Beta-karoten aslında provitamin A'dır. ve fotoprotektif etkisini hangi mekanizma ile gösterdiği bilinmemektedir. Protoporfirinlerin feçesteki konsantrasyonlarını etkilemediği gibi plazma ve eritrosit konsantrasyonlarını da etkilemez. In vitro ortamda gerçekleştirilen çalışmalarda elde edilen bulgular beta-karoten'in porfirinlerden ışık ve hava etkisiyle oluşan serbest radikalleri ve oksijen radikalini etkisizleştirerek etkili olduğuna işaret etmektedir. Serbest radikaller üzerinde gösterdiği bu etkisi nedeniyle beta-karoten bir antioksidan olarak kabul edilmektedir.

Biotin 

Karbonhidratların, yağların ve aminoasitlerin metabolizması için önemli olan bir diyet bileşenidir. Öncelikler karaciğer, böbrek ve kasta bulunur. Biyotin, yağ asidi, glikoz, ve amino asit metabolizmasınadki adımları katalize eden beş karboksilaz için temel bir kofaktör olarak işlev görür. Aynı zamanda histon modifikasyonları, gen düzenlemesi ve hücre sinyalizasyonunda önemli bir faktördür. Memeliler depolarını yenilemek için biyotin tüketmelidir. Biyotin kaynakları arasında organ etleri, yumurta, balık, tohumlar ve kuruyemişler bulunur. Bir besin takviyesi olarak biyotinin saç ve tırnak sorunları, fenilketonüri biyotinidaz eksikliği, diyabet, periferik nöropati, kandida enfeksiyonları ve  yüksek kolesterol tedavisinde yararlı olduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca hamilelik, hemodiyaliz ve periton diyalizinde de kullanılmaktadır, çünkü bu durumlarda biyotin eksikliği daha olasıdır. Biyotin birçok kozmetik üründe bulunur. Radyoaktivite işaretli biotin, kanserli tümörlerin ön hedefli radyoimmünoterapisi için kullanılır.

Folik Asit

Ağızdan ve parenterala olarak alınabilen, suda çözünen, B kompleksi bir vitamindir. Bu vitamin karaciğer, böbrek, maya ve yapraklı, yeşil sebzeler dahil olmak üzere çeşitli gıdalarda bulunur. Folatın en faydalı rollerinden biri, nöral tüp defektlerinde homosistein konsantrasyonlarını azaltma kabiliyeti olarak görülmektedir. Folik asit eksikliği megaloblastik ve makrositik anemiler dahil olmak üzere çeşitli hematolojik komplikasyonlara neden olabilir; ancak folat takviyesi B12 vitamini eksikliğinin erken belirtilerini maskeleyebilir.

Folik asit, megaloblastik ve makrositik anemilerin yanı sıra tropikal sprue tedavisine ek olarak, primer homosistinuri ve Wernicke/Korsakoff sendromunun tedavisinde ve düşük doz metotreksat alan kişilerde metotreksat toksisitesi profilaksisi için kullanılır. Folik asit türevi lövoforinin aksine , folik asit folat redüktaz inhibitörlerinin etkisini dengelemede klinik olarak yararlı değildir çünkü aktivasyon için dihidrofolat redüktaz enzimine ihtiyaç duyar. Folik asit ayrıca aplastik ve normositik anemilerin tedavisinde de etkisizdir. Folik asit konjenital nöral tüp defekti riskini önemli ölçüde azaltabilir ve hamile kalmayı planlayan veya hamile kalabilecek tüm kişilere folik asit takviyesi önerilir. Reçeteli folik asit formlari 1946 yılında FDA tarafından onaylanmıştır. 1998 yılında gebe kalabilecek yaştaki tüm kadınlar için önerilen diyet miktarı günlük 400 mcg folik aside yükseltilmiştir. 1998'den itibaren FDA, doğuştan nöral tüp defekti riskini azaltmak için tüm gıda üreticilerinin zenginleştirilmiş tahıl ürünlerini folik asitle zenginleştirmesini zorunlu kılmıştır. 

Folik asit suda çözünür bir B-kompleks vitamindir. Oral veya parenteral yoldan kullanılan farmasötik preparatları mevcuttur. 

Folat terimi tipik olarak folik asit yapısına dayalı kimyasal olarak ilişkili bileşikler grubu için bir genel isim olarak kullanılır. Folat veya diğer adı ile B9 vitamini, 13 temel vitaminden biri olarak kabul edilmektedir. Vücut tarafından de novo sentezlenemez ve bu nedenle diyetle ya da vitamin takviyesi olarak alınması gerekir. Folik asit, yapaı olarak zenginleştirilmiş gıdalarda ve vitamin preparatlarında sentetik bir besin takviyesi olarak yer alır. Ne folat ne de folik asit metabolik olarak aktif değildir. Hücre metabolizmasına katılabilmek için her ikisinin de indirgenmesi gerekir. L-5-Metil-tetrahidrofolat (L-metilfolat) plazmada dolaşan ve biyolojik süreçlerde yer alan folat kaynaklı temel mikro besin maddesidir.

Manganez

Mangan tüm memelilerde bulunan bir iz elementtir. Diğer mineraller organizmadaki işlevlerini yerine getirebileceği için mangan spesifik bir mineral olarak görülmemektedir.

Mitokondriyumdan zengin beyin, böbrek, karaciğer, ve iskelet kası parenkiması gibi dokularda fazla miktarda bulunur. Hububat ve hububat ürünleri, marul, kuru fasülye ve bezelye mangan bakımından zengin başlıca besinlerdir. Günlük kabul edilebilir tahmini alım miktari henüz belirlenmemiştir. Normal diyette bulunması gereken bir element olduğundan rutin olarak total parenteral beslenme çözeltilerinin bileşimine katılır. Beslenme desteği için hazırlanan multivitamin mineral kombinasyonlarının bileşiminde de bulunur.

Selenyum

Kimyasal olarak kükürte benzeyen esansiyal bir ametaldir. İnsanlar için beslenme açısından gerekli olan selenyum, üreme, tiroidhormonu metabolizması, DNA sentezi ile oksidatif hasarlardan ve enfeksiyonlardan korunmada kritik öneme sahip iki düzineden fazla selenoproteinin yapısına girer. Yüksek miktarda selenyum içeren yiyecekler arasında et, kümes hayvanları, tahıllar ve deniz ürünleri bulunur.

Selenyum eksikliği nadir olarak görülse de, diyetle düşük diyet selenyum alımına bağlı bir juvenil kardiyomiyopati olan Keshan hastalığı ve endemik bir osteoartrit olan Kashin-Beck hastalığı gibi hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. Vücutta düşük selenyum konsantrasyonları ayrıca prematüre doğumlar, akut hastalıklar ve uzun süreli parenteral beslenme (PN) ile ilişkilidir Selenyum eksikliğinin belirtileri arasında kas güçsüzlüğü, miyalji, miyozit, eritrosit kırılganlığında artış, pankreas dejenerasyonu, makrositoz ve psödoalbinizm yer almaktadır. Bazı veriler selenyumun genel kanser riskine karşı koruma sağlayabileceğini gösterse de, özellikle prostat kanserinin önlenmesinde kaliteli takip verilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Selenyum, diyet takviyesi olarak oral yoldan (elemental selenyum) veya çoğunlukla parenteral beslenen hastaları desteklemek için kullanılan bir enjeksiyon (selenöz asit) şeklinde kullanılmaktadır. Selenyum için bir önerilen günlük alım miktarı (RDA) tanımlanmıştır.

Molibden

Molibden metalik bir elementtir. Aldehit oksidaz, kasntin oksidaz ve sülfit oksidaz da dahil vücuttaki bazı enzimlerin aktivitelerini gösterebilmeleri çin temel bir bileşendir. Bu enzimler sırasıyla alkolün detoksifikasyonu, ürik asit oluşumu ve sülfitlerin detoksifikasyonundan sorumludurlar. Ksantin oksidaz +2 değerlikli demiri +3 değerlikli demire dönüştürme bakımından da öneml taşır ve bu özelliği  molibdeni, bakır gibi, demir metabolizması için gerekli bir element konumuna getirir. Molibden bu nedenle beslenme desteği için kullanılan multivitamin ve mineral kombinasyonlarında yer alır.

Molibden son yıllarda özofagus kanserine karşı olası koruyucu etkisi nedeniyle de önem kazanmış durumdadır. Çin'de toprak ve suyun molibdenden fakir olduğu bir bölgede bu tip kanserlerin yüksek oranda görüldüğü belirlenmiştir. Toprağa molibden katılması ve yörede yaşayanlara C vitamini desteği uygulanması kanser olgularının sayısında azalma sağlamıştır. Molibdence fakir toprakta nitratlar kanserojen maddelere dönüşürler. C vitamininin bu maddelerin kanserojen etkilerini azaltabileceği düşünülmektedir.

Molibden ve bakır bağırsaklarda aynı absorbsiyon mekanizmasını kullandıklarından, molibden bakır'ın absorbsiyonunu engelleyebilir. Çinko ve molibden bakır itrahına yardımcı olur ve böylece molibden ve bakır dengesinin sağlanmasına katkıda bulunur. Bu mineraller Wilson hastalığının tedavisinde kullanılırlar. Wilson hastalığı yumuşak dokularda bakır düzeyinin yükselmesine neden olan ve irreversibl böbrek, karaciğer ve beyin hasarına yol açan bir hastalıktır.

Molibden aminoasitlerden salıverilen sülfürlere karşı duyarlı bir elementtir ve sülfürler molibden'in dokulardaki konsantrasyonunu etkileyebilirler. Bu nedenle kükürt alımındaki artma vücuttaki molibden miktarını azaltır. Vücuttak molibden düzeylerinin düşmesi sülfitlere karşı alerjik reaksiyonları şiddetlendirilebilir.

Molibden düzeyindeki azalmanın diş çürümesi ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir. Molibden diş çürüklerine karşı florürlerin etkisini güçlendirir.

Magnezyum

Magnezyum vücut için büyük önem taşır. İntrasellüer olarak en yüksek miktarda bulunan ikinci katyon durumundadır. Enerji metabolizması, protein ve nükleik asit sentezi ile ilişkili 300'ü aşkın enzimatik reaksiyonunun kofaktörü olarak işlev görür. Genelde en önemli ve temel işlevi kardiyovasküler sistemin normal çalışmasında oynadığı roldür.  Magnezyum eksikliği kalp hastalığı, böbrek taşı oluşumu, kanser ve uykusuzluk gibi çok çeşitli ve değişik sorunlara zemin oluşturur. Bu nedenle beslenme desteği için kullanılan bazı preparatların bileşimine girer.

Magnezyum, ATP ve diğer nükleotidleri substrat olarak kullanan fosfat transfer reaksiyonları ile ilgili tüm enzimlerin kofaktörüdür.

Magnezyum iyonu kas hücre membranında bulunan ATP'ye bağımlı sodyum/potasyum pompasının normal

 fonksiyonu için gereken kofaktör durumundadır. Magnezyum olmadığı zaman bu pompanın etkinliği tehlikeye girer. Hipomagnezeminin hipokaleminin önemli bir yönünü oluşturduğuna inanılmaktadır. Sisplatin, amfoterisin B ve kıvrım diüretikleri gibi şiddetli hipokalemi yapan ilaçlar, aynı zamanda hipomagnezemi de meydana getirirler. Hipomagnezeminin düzeltilmesi, pompanın potasyumu intrasellüer boşluğa gönderme yeteneğini arttırarak hipokaleminin tedavisini kolaylaştırır. Bu mekanizma intravenöz yoldan verilen magnezyum sülfatın kalp glikozidlerinin neden olduğu aritmilerin tedavisindeki etkinliğini de açıklayabilir.

Ancak magnezyum, sodyum/potasyum pompası üzerindeki direkt etkisinden bağımsız olarak da terapötik etki gösterebilir. Bir diğer görüşe göre ise magnezyum, etkisini miyokard hücre membranında kalsiyum uptake'ini azaltarak ve potasyum çıkışını düşürerek gösterir. Kalsiyum iyonu magnezyumun direkt antagonistidir.

Magnezyum sülfat laksatif etkisini esas olarak ince bağırsaklarda gösterir. İnce bağırsaklarda magnezyumdan kaynaklanan hiperozmotik etkisi ve su retansiyonuna bağlı olarak gerilim reseptörlerini ve peristalizmi uyarır. Bununla birlikte laksatif etkisini açıklamak üzere başka mekanizmalar da ileri sürülmüştür. Bunlara göre etkisinde hiperozmolarite sözkonusu değildir ve laksatif etkisi kolesistokinin salıverilmesi veya transit zamanında neden olduğu azalmaya bağlıdır.

Magnezyum sinir sistemi için çok önemli bir iyondur. Magnezyum sülfat santral sinir sisteminde yaptığı depresyona bağlı olarak antikonvülzan etki gösterir ve periferik nöromüsküler iletimi bloke eder. Santral sinir sisteminde yaptığı depresyon motor sinir impulsları tarafından asetilkolin salıverilmesinin inhibe etmesine bağlı olabilir. Magnezyumun periferik vazodilatör etkisi vardır ve trombosit fonksiyonunu inhibe eder. Yüksek dozlarda verildiğinde kan basıncını düşürebilir ve santral sinir sistemi depresyonu oluşturur.

İyot 

İyot insanın günlük besinleri içinde bulunan esnsiyel bir iz elementtir. Tiroid hormonlarının yapımı için gereklidir. Endemik guatr gibi iyot eksikliğine bağlı hastalıkların tedavi ve profilaksisinde kullanılır. İyot ilaç olarak potasyum veya sodyum iyodür, iyodize edilmiş yağ veya potasyum iyodat şeklinde verilebilir. İyot ve iyodürler, karbamizol, metimazol veya propiltiyourasil gibi antitiroid ajanlarla birlikte operasyon öncesi dönemde hipertiroidizmin kontrol altına alınmasında kullanılır. İyodürler tiroid krizinde antitiroid ilaçlarla birlikte verilirler.

 Tiroid bezini radyoaktif iyoda karşı koruyabilirler. İyot güçlü bakterisid etki gösterir. Mantarlar, virüsler, protozoalar ve sporlara karşı etkilidir. Dezenfektan olarak genelde %0.2 veya %2.5'luk çözeltisi kullanılır. Çözeltisi halinde derideki küçük yara ve sıyrıklara veya sağlam deriye antiseptik amaçla uygulanabilir. Bu amaçla daha çok polividon-iyot tercih edilir. İyot içme suyunun sterilizasyonu için sterilizasyonu için de kullanılır. %2'lik alkollü çözeltisinden 1 litre suya 5 damla damlatılmasının, suda bulunan amip ve bakterileri 15 dakikada öldürdüğü bildirilmiştir. Giardia içeren sularda litre başına 12 damla damlatılmasıve bir saat beklenmesi gerekebilir. İyot cildi koyu kırmızı-kahverengi rengine boyar; iyotla boyanan deri seyreltik alkali veya sodyum tiyosülfat çözeltileri kullanılarak hızla renginden arındırılabilir. Seyreltik iyot çözeltisi (Schiller iyodu) kolposkopide diyagnostik boyama için kullanılmıştır. Potasyum iyodür bazı mantar enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmıştır. İyodürler uzun süre ekspektoran amaçlı preparatların bileşimlerine katılmış olmalarına karşın, ekspektoran etkilerinin varlığı hakkındaki bulgular az ve yetersizdir. İyodize yağ ya da iyot içeren organik bileşikler lenfografi, histerosalpinografi, sialografi ve fistülografide röntgen kontrast maddesi olarak kullanılırlar. 

Çinko

Çinko temel bir iz elementtir. Bir iz element olarak çinko biyolojik fonksiyonlar için gereklidir ve büyüme, iştah, testis olgunlaşması, cilt bütünlüğü, zihinsel aktivite, yara iyileşmesi ve immünokompetans açısından önemlidir. Çinko eksikliği vejetaryen ve vegan diyetler, uzun süreli parenteral beslenme (PN) tedavisi, bağırsak hastalıkları, alkolizm, gebelik ve çinko malabsorbsiyonu ile karakterize otozomal resesif bir hastalık olan akrodermatitis enteropatika ile ilişkilidir.

 Çinko ayrıca Wilson hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. Ağızdan veya damardan kullanılan çinko sülfat, besin takviyesi gerektiğinde kullanılan en yaygın çinko formudur. Çinko enjeksiyonları, yetişkinler ve yenidoğan kadar küçük çocuk hastalar için parenteral beslenmede kullanım için endikedir.

Çinko bitkiler ve hayvanlar aleminde demirden sonra en yaygın olarak bulunan bir iz elementtir. Çinko sülfat gözdeki hafif irritasyon olgularında oftalmik çözelti halinde de kullanılır. Çinko klorür de bazen intravenöz yoldan beslenme desteği için kullanılır; oral yoldan alındığında şiddetli bulantıya neden olur. Son zamanlarda çinko glukonat içeren pastillerin soğuk algınlığı semptomlarının tedavisinde kullanılmasına olan ilgi artmıştır. Çinko oksit zayıf antiseptik özelliği olan hafif bir astrenjandır. Güneş ışınlarına karşı koruma sağlamak üzere topikal olarak kullanılır. Ayrıca abrazyon, yanıklar, sürtmeye bağlı cilt hasarı, çocuk bezine bağlı pişik olguları ve ciltte görülen hafif irritasyon hallerinde topikal olarak kullanılır. Bunlardan başka, antifungal bir bileşik olan çinko undesilat ve antibakteriyal ajan olan basitrasin çinko bileşikleri astrenjan olarak çinko içerirler. Çinko, protamin insülin gibi insülin preparatlarını stabilize etmek için de kullanılır. Son zamanlarda, çinko asetat Wilson hastalığı (hepatoselüler dejenerasyon)'nın oral yoldan tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.

Bakır

Bakır temel bir iz elementtir. Bakır vücutta alyuvar hücrelerinin oluşumunda rol oynar; ayrıca sinirler, kemik ve bağışıklık sistemi sağlığı için de gereklidir. Bakır öncelikle kemiklerde, kaslarda ve karaciğerde depolanır, az miktarda periferik dokularda  bulunur. Bakır bakımından zengin besin kaynakları arasında organ etleri (özellikle karaciğer), deniz ürünleri, fasülye, fındık ve tam tahıllar yer alır. 

 Diyetle alım genellikle diyet gereksinimlerini aştığı için insanlarda bakır eksikliği nadiren görülür. Oral diyet takviyesi normalde gerekli değildir. Total parenteral beslenme (TPN) alan hastalarda eksikliği önlemek için eser element takviyesi gerekir. Bakır bazı multivitaminler de dahil olmak üzere oral diyet besin takviyelerinde ve intravenöz kullanım için reçeteli bir parenteral ilaç ürünü olarak mevcuttur; parenteral ürün total parenteral beslenme (TPN) solüsyonlarına katkı maddesi olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Bakır tuzları mukoza membranları üzerinde astrenjan etki gösterir; derişik çözeltileri ise korozif etkilidir. Tedavide kullanılan başlıca bakır tuzları bakır klorür, bakır sülfat, bakır glukonat olarak sayılabilir.

Bakır (II) Sülfat:

Tıbbi kullanımları olan kimyasal bir bileşiktir. Tıpta anemi, nötropeni ve kemik anormalliklerine neden olabilen bakır eksikliğini tedavi etmek için kullanılabilir. Ayrıca mantar ilacı(tarımda) olarak ve veterinerlikte çiftlik hayvanları ve evcil hayvanlardaki mantar enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. 

Bakır (II) Klorür: 

Sınırlı tıbbi kullanımları olan kimyasal bir bileşiktir. Menkes hastalığının tedavisinde kullanılır. Vücutta bakır eksikliğine nede olan Menkes hastalığını tedavi etmek için kullanılmıştır. Antimikrobiyal özelliklere sahiptir ve cilt enfeksiyonlarını tedavi etmek için bazı topikal merhemlerde kullanılmıştır.

Wilson hastalığının tedavisinde kullanılmaz ancak bu rahatsızlığı olan hastaların idrarındaki bakır miktarını ölçmek için bir teşhis aracı olarak kullanılır.

Bakır (II) Glukonat:

Vücutta bakır kaynağı sağlama kabiliyeti nedeniyle bazı tıbbi kullanımları olan kimyasal bir bileşiktirç Tıbbi kullanım alanlarından biri bakır eksikliği tedavisidir. Çölyak ve crohn hastalıklarında bakır emilimini etkileyen durumları olan kişilerde yeterli bakır alımını sağlamaya yardımcı olmak için bir diyet takviyesi olarak kullanılır. Antioksidan özelliklere sahiptir ve hücreleri oksidatif stres ve hasardan korumaya yardımcı olabilir. Yüksek dozlarda toksik olabilir ve kullanımının bir sağlık uzmanı tarafından denetlenmesi gerektiğini unutmamak önemlidir.

Kalsiyum 

İnsan vücudunda en bol bulunan mineraldir ve çeşitli biyolojik işlevlere sahiptir. %99'u kemiklerde ve dişlerde bulunurken, geri kalan %1'i kan, kaslar ve diğer dokularda bulunur. Sinir, kas ve iskelet sistemleri ile hücre membranı ve kapiller geçirgenliğinin fizyolojik düzende sürdürülmesi için gereklidir. Kemik yapısındave kas kasılmasında önemli rol oynar. Kanın koagülasyonu, sinirsel iletimin sağlanması ve kalpteki elektriksel iletim hep kalsiyuma bağlı olaylardır.

Kalsiyum gastrin sekresyonunu uyarır. Bu peptik ülser hastalığının tedavisinde oral kalsiyum karbonat'ın yararını karşı yönde dengeleyen bir faktördür. Kalsiyum ve magnezyum  bir anlamda fizyolojik rekabet içinde olan iyonlardır ve bu nedenle kalsiyum kalpte hipokalemiye bağlı olarak gelişen aritmilerin geçici kontrolünde kullanılabilir. Son olarak, eksojen kalsiyum alınımı ile ilgili olmamasına rağmen, giderek artan bulgular kalsiyumun aterosklerotik plaklarda biriktiğine işaret etmektedir. Paratiroid hormon, D vitamini ve daha düşük kapsamda kalsitonin, glukokortikoidler ve magnezyum kalsiyum dengesini etkilerler.

Özetle kalsiyum vücutta kemik sağlığı, kas fonksiyonları, sinir iletimi ve kan pıhtılaşması gibi birçok temel biyolojik süreç için hayati bir mineraldir. Kalsiyum takviyeleri, osteoporoz ve hipokalsemi gibi durumların yönetiminde kullanılır. Ancak, aşırı kalsiyum alımı böbrek taşı ve damar sertliği gibi riskler doğurabilir, bu yüzden önerilen dozlara dikkat edilmelidir.

Kaynaklar: 

Doğal kaynaklar: Kalsiyum, süt ve süt ürünleri, yapraklı yeşil sebzeler, badem, sardalya, tofu, takviye edilmiş gıdalar ve kalsiyum takviyelerinde yaygın olarak bulunur. 

Takviye formları: Kalsiyum karbonat, kalsiyum sitrat, kalsiyum glukonat ve kalsiyum laktat gibi formlar, besin takviyelerinde kullanılır.

Fizyolojik işlevler:

1.Kemik ve diş sağlığı: 

  • Kemik mineralizasyonu: Kalsiyum, kemiklerin güçlenmesi ve mineralizasyonu için hayati bir bileşendir. Yeterli kalsiyum alımını, osteoporoz ve kemik kırılmalarını önlemek için önemlidir. 

  • Diş sağlığı: Kalsiyum, diş minesinin sağlığını ve sertliğini korur.

2.Kas fonksiyonu: 

  • Kas kasılması: Kalsiyum, kasların düzgün bir şekilde kasılabilmesi için gereklidir. Kas hücrelerinde sinir uyarılarına yanıt olarak kalsiyum iyonları serbest bırakılır ve kas kasılmasını tetikler.

  • Kalp kas fonksiyonları: Kalsiyum, kalp kası hücrelerinin düzgün çalışmasını sağlar ve kalp atımını düzenler.

3.Sinir iletimi: 

  • Sinir uyarıları: Kalsiyum, sinir hücreleri arasındaki elektriksel uyarıların iletilmesi için gereklidir. Sinir hücreleri arasındaki iletişimde nörotransmitterlerin salınımını kolaylaştırır.

4.Kan pıhtılaşması:

  • Kan koagülasyonu: Kalsiyum, kanın pıhtılaşma sürecinde kritik bir rol oynar. Pıhtılaşma faktörleri ve trombositler ile etkileşime girerek yaralanmalarda kan kaybını önler.

5.Hormon ve enzim salınımı:

  • Hormon ve enzim aktivasyonu: Kalsiyum, birçok hormon ve enzim için aktivatör görevi görür. Örneğin, paratiroid hormonu (PTH) ve kalsitonin, kalsiyumun vücutta düzenlenmesinde önemli roller oynar.

Kullanım Alanları

1.Osteoporozu ve kemik sağlığı

  • Osteoporozu önleme: Kalsiyum takviyeleri, özellikle menopoz sonrası kadınlar ve yaşlı bireyler için kemik yoğunluğunu korumak ve osteoporoz riskini azaltmak için yaygın olarak kullanılır.

  • Kemik gelişimi: Çocuklık ve ergenlik döneminde kalsiyum, kemik gelişimi ve büyümesi için gereklidir.

2.Hipokalsemi (Düşük kalsiyum seviyesi)

  • Kalsiyum takviyeleri: Kan kalsiyum seviyeleri düşük olduğunda, hipokalsemi belirtilerini (kas krampları, tetani, zayıflık) önlemek için takviye olarak kalsiyum kullanılır.

3.Kalp ve kas sağlığı:

  • Kas spazmlarını önleme: Kalsiyum takviyeleri, kas kramplarını ve spazmlarını önlemek için kullanılabilir.

  • Kalp atımının düzenlenmesi: Kalsiyum, kalp ritmi bozukluklarının yönetiminde rol oynayabilir.

4.Preeklampsi ve gebelik:

  • Gebelikte kan basıncı kontrolü: Kalsiyum, özellikle gebelik sırasında preeklampsi riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Kalsiyum, kan basıncının düzenlenmesinde katkıda bulunabilir.

Krom

Üç değerlikli haliyle insan vücudunda karbonhidrat, şipid ve nükleik asit metabolizması için gerekli temel bir eser elementtir. Diyetteki krom kaynakları arasında tam tahıllar, yumurta sarısı, bira mayası, karaciğer, et, fındık, kabuklu patates ve bira bulunur. Krom eksikliği nadirdir ve genellikle yalnızca rafine gıdalarla beslenen veya uzun süreli total parenteral beslenme alan bireylerde görülür.

Krom nikotinat: Kromun nikotinik asit ile oluşturduğu organik bir komplekstir. Krom, insülin etkinliğini arttırarak kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesine yardımcı olurken, niasin enerji metabolizmasına katkı sağlar. Krom nikotinat, biyoyararlanımı arttırılmış bir form olup, metabolik hastalıkların yönetiminde destekleyici olarak kullanılmalıdır.

Krom pikolinat: Kromun pikolinik asit ile kombinasyonudur. Krom iyonunun hücre zarından geçişini kolaulaştırarak biyoyararlanımını arttırır. İnsülin aktivitesini destekleme potansiyeli nedeniyle insülin direnci, tip 2 diyabet ve kilo yönetimi gibi alanlarda kullanılmaktadır. Ancak, bu etkiler üzerine yapılan çalışmalar çelişkili sonuçlar vermektedir. Uzun süreli yüksek doz kullanımında potansiyel toksisite riski taşıdığı için dozajı dikkatle ayarlanmalıdır.

Krom Takviye formları:

  • Krom pikolinat: En yaygın kullanılan krom takviyelerinden biridir. Biyoyararlanımı yüksektir ve glikoz metabolizmasını destekleyebilir.

  • Krom klorür: Kromun inorganik formudur, biyoyararlanımı düşüktür ancak bazı multivitamin takviyelerinde bulunur.

  • Krom nikotinat: Krom ve nikotinik asit kombinasyonudur. İyi emilim gösterdiği ve insülin aktivitesini destekleyebileceği belirtilmektedir.

  • Krom III Oksit: Biyoyararlanımı düşüktür ve insan vücudu tarafından etkin şekilde kullanılamaz, bu nedenle nadiren takviye olarak tercih edilir.

  • Krom sitrat: Krom ve sitrik asit kombinasyonudur, orta düzeyde biyoyararlanıma sahiptir.

  • Krom glisinat: Amino asit şelat formunda kromdur ve yüksek biyoyararlanım gösterir.

  • Krom propiyonat: Yeni nesil krom formlarından biridir ve metabolik etkileri araştırılmaktadır.

Demir

Esansiyel bir mineraldir. Beslenme desteği veya demir eksikliğinin tedavisi için kullanılır. Bu amaçla demir sülfat, demir glukonat ve demir fumarat başta olmak üzere değişik demir tuzları kullanılır.

Oral yoldan kullanılan ferro glukonat'ın yine oral yoldan kullanılan feroo sülfat'a göre daha az gastrointestinal yan etkilere neden olduğuna inanılmaktadır; bununla birlikte, bu gözlem, ferro glukonatta ferro sülfata göre daha düşük miktarda elementel demir bulunmasından kaynaklanabilir. Gerçekten de ferro glukonattaki elementel demir miktarı %12, buna karşın ferro sülfattaki demir miktarı %20 oranındadır. Demir fumarat, yetersiz beslenme, malabsorbsiyon, hamilelik ve kan kayıplarından ileri gelen demir eksikliği anemilerinde koruyucu ve tedavi edici olarak kullanılır. 

Elementel demir içerikleri aynı olmadığından demir formülasyonları mg bazında doğrudan birbirinin yerine kullanılamazlar.

Fosfor

Elementer fosfor tıpta artık kullanılmamaktadır. Yetmezlik durumları ve kemik hastalıklarında inorganik fosfatlar kullanılır.

Potasyum

Hücre içinde bulunan esas katyondur. Kas ve sinir hücrelerinin elektrodinamiklerinde önemli rol oynar.

İntrasellüer konsantrasyonu ekstrasellüer konsantrasyonuna göre 25-35 kat daha yüksektir. Potasyum normal diyetin bileşenlerinden birini oluşturur. Etlerin çoğunda, deniz ürünlerinde, meyvelerde ve sebzelerde önemli miktarlarda bulunur. Hipokalemi ve hiperkalemi diğer iyon konsantrasyonlarında değişimlere neden olabilir. Potasyum dengesi normale yakın düzeylerde olduğunda, potasyum iyonu böbrekteki amonyak sentezi ile idrar pH'sının düzenlenmesinde rol oynar.

Diyetle alınan potasyum miktarının azalması idrar pH'ının hafifçe yükselmesine neden olur.

Flor

Son 15-20 yılda kısmen içme sularına flor katılması, kısmen de diş macunları, ağız suları veya çocukların dişlerine doğruadn florür uygulanması sonucu diş çürüğü ortaya çıkma insidansının %50 oranında düştüğü gösterilmiştir.

Florür desteği en yararlı etkisini 13 yaş sınırına kadar gösterir. Topikal florür uygulaması flor'un yararlarının devamlılığını sağlayabilir. Sodyum florür kemik dansitesini artırdığından menapoz sonrası kadınlarda görülen osteoporozun kontrol altına alınması bakımından araştırılmıştır. Sodyum florür tedavisinin diğer endikasyonları arasında metabolik ve neoplastik kemik hastalıkları, multipl miyelom, osteoskleroz ve metastatik prostat kanseri sayılabilir.

Sodyum

Sodyum organizma için önemli bir mineraldir. Temel özelliği elektrolit olarak bütün hücrelerde bulunmasıdır. Hücre içi ve dışı arasındaki su dengesinin düzenlenmesi en önemli işlevidir. Kan basıncının regülasyonunda önemli rol oynar. Kas kasılması ve nöronal işlevin normal olarak sürdürülmesi sodyuma bağımlıdır. Ayrıca vücudun asit-baz dengesini düzenler.

Hemen hemen tüm besinlerde bulunduğu için eksikliği nadir görülür. Aşırı diyare, kusma ve terleme gibi durumlarda eksikliği görülebilir. Bu durumda mide ve bağırsak krampları, bulantı, fatig, mental zafiyet, kas seyirmeleri ve kramplar (özellikle ayaklarda) ve iştah kaybı görülür. Ancak, sodyumun eksikliğinden çok aşırı miktarda alınması sorun oluşturur. Aşırı miktarda alınan sodyum hipertansiyon gelişimi ile ilgili ana faktörlerinden biridir. Tüm kaynaklardan vücuda giren günlük toplam sodyum miktarı 1500 mg'ı aşmaması önerilir.

Klor

Güçlü oksidatif özelliklere sahiptir. Mikroorganizmaların hücre zarlarını ve protein yapılarını bozarak antimikrobiyal etki gösterir. Klor iyonları serbest radikaller oluşturarak biyolojik moleküllere zarar verir ve patojenlerin çoğalmasını engeller. Klor dezenfektan ve su arıtma amacıyla yaygın olarak kullanılır.

Dezenfektan olarak kullanımı 

Klor, yüzeydeki bakterileri, virüsleri ve mantarları öldürmek için kullanılır.

Su arıtma

Su kaynaklarındaki mikroorganizmaları öldürmek ve güvenli içme suyu sağlamak amacıyla kullanılır.

Yan etkiler

Klor gazına maruz kalma durumunda öksürük, nefes darlığı, gözlerde yanma ve cilt tahrişi görülebilir. Uzun süreli maruziyet ciddi akciğer hasarına neden olabilir

Etkileşimler

Klor, amonyak veya organik bileşiklerle reaksiyona girer ve toksik gazlar oluşturabilir.

Doz aşımı

Klor doz aşımı ciltte ciddi tahrişe veya solunum yolu hasarına yol açabilir. Maruziyet durumunda derhal temiz hava sağlanmalı ve tıbbi yardım alınmalıdır.

Tıbbi tetkikler

Klor maruziyeti durumunda solunum fonksiyon testi ve kan gazı analizi önerilir.

Bor

Kemik sağlığı ve hücre zarlarının stabilitesinde rol oynar. Bir iz element olan bor, bazı multivitamin ve mineral takviyelerinde yer alır. Bor kalsiyum ve magnezyum metabolizmasındaki rolü nedeni ile esansiyel bir mineral olabileceğini öne sürmüştür. Bor eksikliği osteoporoz riskini arttırabilir. D vitamini metabolizmasını destekleyerek kalsitriolün oluşumuna katkıda bulunur, bu da kalsiyumun doğru şekilde kullanılmasını sağlar. 

Kullanım süresi 

Uzun süre kullanılması genelde güvenli kabul edilir, ancak yüksek dozlarda uzun süreli kullanım toksisite riski oluşturabilir. Bu nedenle uzun süre kullanılacaksa bir sağlık profesyoneline danışılmalıdır.

Yan etkileri

Yüksek dozda bor alımı mide bulantısı, kusma, ishal ve deri döküntüsü olabilir.

Etkileşimler

Kalsiyum ve magnezyumla etkileşebilir, dikkatli kullanılmalıdır.

bottom of page